Halkevleri Eş Genel Başkanı Aktaş: İktidarın bedenimizde dokunmadığı yer yok
Halkevleri Eş Genel Başkanı Aktaş, OHAL ve kadın mücadelesini değerlendirdi: Bu memlekette mini etek bile cumhurbaşkanının derdi, hamileyseniz iktidar meselesi... Kadınlar bunlardan yıldı artık.
Şeyma PaşayiğitHalkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş, OHAL süreci ve kadın mücadelesi için “İktidarın bedenimizde dokunmadığı yer kalmadı. Bu memlekette mini etek bile cumhurbaşkanının derdi, hamileyseniz iktidar meselesi... Kadınlar bunlardan yıldı artık. Kadınlar arasında, kadın özgürlüğünün iktidarı aşmadan erişilemeyeceğine dair bir bilinç var. Bu bizi militanlaştıran ve harekete geçiren ortak bir duygu” dedi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2011 yılında “Kadın mıdır kız mıdır” ifadeleriyle hedef aldığı Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş, geçtiğimiz günlerde de gözaltına alınıp serbest bırakıldı. Aktaş, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, OHAL’in kadın yaşamına ve kadın mücadelesine etkileri ve gözaltına alınması konusunda Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı:
-Erdoğan’ın ‘kadın mıdır kız mıdır’ söyleminin üzerinden yaklaşık 7 yıl geçti. Geçen süreç içinde kadınları hedef alan cinsiyetçi söylem arttı. Sizce bunun nedenleri nedir? Bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?
2011 dönemi, iktidarın ‘ustalık dönemi’ diye tarif ettiği konjonktür olarak özel bir dönem. İktidar, tüm toplumu kucaklayacağından bahsetmişti. O dönem, ‘sen kucakladıkça bir yerimiz kırılıyor’ demiştik. O dönemde kucaklamadığı kimse kalmadı, kucakladıkça da her yerimiz kırıldı. Bu dönemden nasibini alan kadınlardan biri de benim. Kendi adına ‘ustalık dönemi’ dediği dönemde, 2011’de, kadına şiddetin yüzde 1400 arttığını ilk kez gördük. Kürtajın yasaklanması ile kadın isyanlarıyla karşılaştık. Çok farklı kadın dinamikleri, iktidarın karşısında bir güç olarak belirmeye başladı. Kadınların hayatının bu kadar yukarıdan belirlendiği, kadın düşmanı siyasetin bu kadar her alana sirayet ettiği ve kadınların mücadeleden başka şansının kalmadığı bir dönem aslında. Dolayısıyla toplumsal yaşamı ele geçirmek demek; kadınları aşağılayarak, toplumdan dışlayarak, ev içine hapsederek, kadınların yaşamlarını gasp etmek demekti. Artık, kendi yaşamından vazgeçmek istemediği için ölesiye mücadele eden kadınlar var. Üniversiteden, sokaktan vazgeçmiyor ama hayatını korumak için önlemler alıyor. Ben bunu şöyle bir şeye benzetiyorum: Bir madenci, madene girdiğinde eve dönüp dönemeyeceğinden emin olamamıştır. Bence biz kadınların hayatı da böyle. İktidarın da bedenimizde dokunmadığı yer kalmadı. Bu memlekette mini etek bile cumhurbaşkanının derdi, hamileyseniz iktidar meselesi... Kadınlar bunlardan yıldı artık. Kadınlar arasında, kadın özgürlüğünün iktidarı aşmadan erişilemeyeceğine dair bir bilinç var. Bu bizi militanlaştıran ve harekete geçiren ortak bir duygu.
‘Haddini bilmiştir’
-Son gözaltı furyasında siz de gözaltına alındınız ve bir hafta boyunca da gözaltında kaldınız. O bir haftayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Savaşa taraf olan ve olmayanlar olarak toplumu ikiye ayırdılar. Biz darbe girişiminin hemen ardından 12 Eylül’ü yaşayan ve faşizmin nelere sebep olacağını bilen bir kurum olarak en demokratik tutumu sergiledik. 15 Temmuz sonrası toplumu taraflaştırarak yapılmaya çalışan ortam, ikidarın yarattığı bir konseptti. Kendi bekasına göre savaşı gündemini de kullanmaya çalıştı ve bizim itiraz ettiğimiz nokta burasıydı. Bu memlekette ‘savaşa hayır’ demek, bir insanlık görevidir. Ben haksız yere orada tutulduğum için açlık grevine başladım. ‘Kendinize demokratik kitle örgütü diyorsunuz ama açlık grevi yapıyorsunuz, nasıl açıklarsınız’ diye bir soruyla karşılaştım. Kafalarındaki terör konseptini uyguladılar. Ben de ‘demokratik kitle örgütünü terörle mücadelede tutuyorsunuz’ diye sordum. Yanıt gelmedi. O bir haftalık süre içinde çok rahattık, çünkü kendi meşruluğumuzu biliyoruz. Halkın çıkarlarından başka bir şey gözetmedik. ‘Terör’ yaftası yapıştırmayı bugüne kadar onlarca gerici iktidar uğraştı, yapamadı. 15 yıllık AKP iktidarı mı yapacak? 86 yıllık bir kurumla uğraşıyor. Nafile çabalar.. Herhalde haddini bilmiştir.
OHAL iki kere şiddet demek
-OHAL’i nasıl yorumluyorsunuz? OHAL, kadınların yaşamlarını ve kadın mücadelesini etkiliyor mu?
OHAL, bütün süreci etkiledi. Herkes, hak gaspıyla karşılaştı. İktidarın kendisi bile ‘OHAL’i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz’ diyerek itirafta bulundu. OHAL, muhalif tüm kesimlere karşı baskı aracına dönüştü. Yoğun baskı ve polis şiddeti ortamında, toplumsal yaşamın tüm kesimlerinin etkilendiği bir atmosfer yaratıldı. Her türlü şiddetin hedefi haline gelen kadınlar da bu ortamdan etkilendiler. Erkek şiddetine karşı hayatta kalmaya çalışan kadınlar, OHAL ile birlikte iktidarın şiddetine karşı da kendini savunma mücedelesi içine girdiler. Dolayısıyla OHAL ile kadınlar, iki kere şiddetle karşı karşıya kaldılar. Demokratik haklar, hiçbir kırıntı kalmayacak şekilde törpülendi. Karşılaştığımız eril söylemler arttı. Daha gerici ve kadını ev içine hapseden söylemlerle karşı karşıya kaldık. Pek çok muhafazakâr kesimden bu söylemleri meşrulaştıran söylemlerle karşılaştık. OHAL sokağa yönelik bir müdahale olduğu için ancak sokakla özgürleşebilecek olan kadınların yaşam alanına müdahale edilmiş oldu.
Bir araya gelerek durdurabiliriz
-OHAL devam ettiği sürece başta kadın mücadelesi olmak üzere kendinize nasıl bir mücadele planı belirlediniz?
2019 alelade bir seçim süreci olmayacak, hepimiz bunun farkındayız. Seçime gelene kadar öncelikle OHAL olduğu sürece bir seçimin gerçekleşmeyeceğinin bilinciyle hareket etmemiz lazım. Buradaki birinci talebimiz, OHAL’in kaldırılması. İkincisi; Meclis ve parlamenter sistem de dahil olmak üzere tüm kürsülerin tüm demokratik alanların özgürleşmesi. Üçüncüsü; OHAL ile bağlantılı olarak toplumsal muhalefetin kendisini ifade edeceği bütün alanların özgürleşmesi. İnsanlık Anıtı’ndan Taksim Meydanı’na ve Saray’ın önüne kadar tüm demokratik haklarımızı ifade edebileceğimiz alanların halka açılması gerekiyor. Toplumun, tek adam rejimine duyulan itirazı sahiplendiğini düşünüyorum. Bu süreç içinde bu memleketin değerlerini savunan herkesin bir savunma stratejisine ihtiyaç var. Bir araya gelerek tek adam rejimine giden süreci durdurabileceğini düşünüyoruz. Bunun için de birtakım çalışmalara başladık.
Kadın talepleri ertelenemez
Aktaş, Türk Dil Kurumu’nun kadına yönelik ayrımcı kelimelerine karşı başlattığı hukuk mücadelesini gözaltındayken kazanmasına ilişkin şunları söyledi: “TDK süreci çok kritikti. Üzerinden çok zaman geçmişti. İçerdeyken bu haberi almak bir kadın olarak beni ayrıca güçlendirdi. Kadın mücadelesi, gündelik yaşamın bütün alanlarına sirayet etmek zorunda. Kadın talepleri ertelenemez taleplerdir. 8 Martlar, bizim bunu en coşkulu gösterdiğimiz alanlardır. Kadın hareketinin yenilendiği bir gün olarak ele alırız. 8 Mart ile mücadelesini yenileyen tüm kadınlar, erkek egemen iktidarı yıkma kararlılığına sahiptir.