Halit Ergenç'le söyleşi
Aktör Halit Ergenç, sürekli araştıran, hep sorgulayan ve memleket meselelerine kafa yoran bir adam. Lise yıllarından beri şarkı söylemeyi seven Ergenç, mutsuz bir mühendis olmamak adına Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri’nden ayrılıp Mimar Sinan Üniversitesi Opera ve Müzikal Tiyatro Oyunculuğu Bölümü’nü bitirmiş. Müzikal, opera, bale, dans, tiyatro, film, TV dizisi, dublaj, reklam, yarışma programı sunuculuğu… Onun marifetleri saymakla tükenmiyor ve el attığı her işten alnının akıyla çıkmasını da beceriyor.
cumhuriyet.com.trYıllarca geçim sıkıntısı çeken, zorluklar ve yokluklarla boğuşan ve en nihayetinde “Zerda” ve “Kara Melek” dizileriyle şeytanın bacağını kıran Ergenç, sanırım bilmeyen kalmamıştır; dillere pelesenk olmuş -bence artık gına da getirmiş- pek çok hayranlı “Binbir Gece” dizisinin de başrol oyuncusu… O, gösterimdeki “Devrim Arabaları” adlı filmde ise dahi mühendislerden Uğur Engin’i canlandırıyor. Halit Ergenç ile magazine bulaşmadan, özel hayatını -bugünlerde biten evliliği her gün manşetlerde- deşifre ve delik deşik etmeden bir söyleşi gerçekleştirdik.
-Diziler, bir oyuncunun ekmek kapısı… Ancak her açıdan verdiği kadar alıp götürdüğü de olmuyor mu?
Oyuncunun atlet olduğunu varsayalım, işte o vakit, diziler maraton ise filmler kısa mesafe yarışıdır. Dizide devamlılık için çok ciddi egzersiz yapmalısınız. Özel çalışmak ve tempoyu ayarlamak çok önemli… Zaman dar, bu nedenle hızlı ve ciddi olmalısınız. Aynı karakteri iki, üç yıl farklı yönlerinden tutup götürmek, aslında hiç kolay değil. Eskiden kaliteden ödün veriliyordu, şimdilerde rakipler de güçlü ve sağlam projelerle geldiği için senaristler ve yönetmenler, uzun soluklu dizilere çok daha fazla özen göstermeye başladılar. Düşünün öğrencisiniz, aylarca karne dönemini beklersiniz, dizilerde ise karne, reyting raporlarıyla ertesi gün verilir. Hatasıyla sevabıyla bu bir iş… Gayet riskli bir iş… Öyle bakmalı… Ve ayriyeten dizilerin, sinema filmi için iyi bir deneyim olduğu da gözden kaçırılmamalı…
-Hangi yönetmenlerle çalışmak istersiniz ve yeni film projeleriniz var mı?
Çok değerli bir yönetmen, hayli ses getirecek yeni filminde -adını saklamamı istediği malum yapım, gerçekten dört dörtlük kotarılmış bir eser- bana rol teklif etti ama “Binbir Gece”ye verdiğimiz söz sebebiyle projeye dâhil olamadım. Kimseyi yarı yolda bırakmadım, o yönetmenle gelecekte bir film çekmek isterim. Zeki Demirkubuz’un tarzını seviyorum, Ferzan Özpetek’in filmlerindeki rahatlığı ve duygusal hali çok beğeniyorum. Çalışmayı en çok arzuladığım başlıca yönetmenler ise Reha Erdem ve Çağan Irmak... Yeri gelmişken söyleyeyim, Türk sinemasının geleceğini çok parlak görüyorum, çünkü artık hem genç hem de üstün yetenekli yönetmenlerimiz var.
-Peki, sahneleri özlüyor musunuz?
Sahnelerle setleri kıyaslamak mümkün değil, ikisi gerçekten çok ayrı ve farklı şeyler. Dormen Tiyatrosu’nda çalıştım, ABD’de çocuk müzikallerinde oynadığımda ise 2000 yılıydı. Aradan çok uzun zaman geçti. Şimdi iyi bir iş olursa ve benim de içime sinerse tekrar sahneye çıkmayı düşünebilirim. Ve komediye dair oyunları sahnelemek ve seyirciyi güldürmek gerçekten zordur. Çünkü dün güldüğünüz şeye yarın gülmezsiniz, eskiden komik dediğiniz espri bugün bir anlam ifade etmeyebilir.
-Gelelim “Devrim Arabaları”na…
Devlet Başkanı Cemal Gürsel’in emriyle, 1961’de 23 mühendis, bir otomobil yaratmak için kolları sıvıyorlar. Yıllarca toplu iğne dahi üretemeyen bir ülke, 130 günde tüm altyapı eksikliğine karşın yüzde yüz Türk işi bir araba yaratmayı başarıyor. -Bir örneği Eskişehir’de bulunuyor- Bu gerçek anlamda Türk insanına dair çok özel bir başarı öyküsüdür. Hatta aynı dönemde üretilen Japon ve Çek otomobillerden daha iyi ve daha üstün bir araba bu… Devrim’in üretimi sürseydi belki de elin yabancısı iç işlerimize müdahale etmeyecek, edemeyecek ve bize “sizler kendi topraklarınızda petrol çıkaramazsınız” diyemeyecekti. İşte biz ekip olarak bu filme omuz verdik, ülkemiz çocukları yaşanan her şeyi bilsin ve içindeki cevheri fark etsin istedik.