‘Halılarımı unutup nasıl karakola koştum'
Şikayet edeceğim ben bu imamı. Ağzını açtıkça imam, kadınlara ve farklı olan herkese düşmanlık dökülüyor dilinden...
Seyhan AvşarHer sabah telefon alarmıyla kavga ede ede uyanıyorum. 5 Temmuz sabahı da benim için değişen bir şey yok. Sadece önceki gün yıkadığım halıların yorgunluğu var üzerimde... Uykulu gözler, yorgun bir bedenle haber peşine düşmeye adliyeye gidiyorum. Ayaküstü atıştırdığım poğaçalı kahvaltının ardından duruşma salonundayım. Bir süre sonra telefonum çalıyor, sesini açık unutmuşum. Panikle salondan çıkıyorum. Komşum arıyor. Belli ki yolunda gitmeyen bir şeyler var. Balkona astığım halılardan biri uçmuş, diğeri de düşmek üzereymiş. Halıları balkon demirine asmış, düşmesinler diye de sandalye koymuştum! Ya sandalye de birinin kafasına düşerse? Endişeyle eşimi arıyorum. Soğuk bir bodrum katında ifadede muhtemelen, ona ulaşamıyorum. Duruşma arasını bekliyorum eve gidip dönmek için... Uzun bir ara olsun lütfen diye de dua ediyorum.
Nihayet mahkeme heyeti ara veriyor. Hem de saat 15.00’a kadar. Avukatlarla heyetin tartışması işime yaradı doğrusu. Seviniyorum ne yalan söyleyeyim... Çantamı kapıp evin yolunu tutuyorum. Bu arada evim Şirinevler’de. Metrobüs her zamanki gibi tıklım tıkış, neyse ki Şirinevler Meydanı’ndayım. ‘Oh be amma kalabalıktı metrobüs’ diye söylenirken, tüm meydana yayılan bir ses kulağıma çalınıyor: “Bir kadın memelerini, sırtını açarsa taciz edilir!” İster istemez üstüme, başıma bakıyorum. Sonra ne saçmalıyorum diye düşünürken, haber yapmak için ses kaydını açmayı akıl ediyorum. Konuşan Cengiz Topel Camii imamı... “Kadınlar memelerini, bellerini açıyor. Daha sonra ‘vay efendim tacize uğruyoruz’ diyorlar. Sen milleti tahrik ediyorsun. Erkeği bu kadar tahrik edersen tacizler olur neden olmasın? İnsan bunlar. Fıtratlarında var” diye bas bas bağırıyor. Etrafa bakınıyorum, tepki gösteren bir Allah’ın kulu yok. İmam sesinin tonunu giderek arttırıyor.
Sözü LGBTİ Onur Haftası’na getirmeyi başarıyor. LGBTİ bireylerine sapkın diyor. Onur yürüyüşünü bile es geçmiyor: “Bu hafta içinde ne oldu Taksim’de orda burda? Cinsiyeti belli olmayan, cinsiyetiyle oynanmış, insanlık genleriyle oynanmış, sapkın insanlar İstanbul gibi büyük bir İslam şehrinin göbeğinde günlerini kutluyorlar. Bazı dernekler, sivil toplum kuruluşları, bazı siyasilerde onların gününü kutluyor. LGBT... Sordum ne demek LGBT’nin anlamı. L lezbiyen, G gay, B biseksüel, T ise transeksüel... Hepsi sapkın. İslam ahlakını bozmak, toplumu içinden yıkmak isteyen, azgın, sapkın, insanlık onur haysiyet ve şerefin kaybetmiş utanç verici hallerde bulunan çirkin insanlardır. Bunlar dernek kurmuş ya. Nasıl oluyor bu böyle? Bunlar kimin çocuğu. Aile yuvasına sahip çıkmazsan, çocuk kimin çocuğu belli olmazsa, çocuklar sokaklarda kalırsa bunlar böyle böyle çoğalır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın aileye sahip çıkması lazım. Boşanmaların da öyle rast gele olmaması lazım. Bir müeyyidenin olması lazım” diyor.
İmam ağzını açtıkça öfkem büyüyor. Tepki göstermek istiyorum. Ancak imamın söylediklerini ses çıkarmadan dinleyen gürühtan korkuyorum. Ya linç edilirsem? Acımaz bunlar. Kafamdan bunlar geçerken gözlerim polisi arıyor. Her zamanki polis noktasında tek bir polis yok. Hepsi Cuma’da muhtemelen... Şikayet edeceğim ben bu imamı. 155’i arıyorum. “Geleceğiz” diyorlar. 15 dakika geçiyor ne gelen var, ne giden. Tekrar arıyorum. Bu kez onlara da öfkeliyim. “Solcu öğrenciler broşür dağıtıyor desem hemen gelirdiniz. Nerde kaldınız” diyerek sitem ediyorum. Meydandaki İBB Beyaz Masa’ya geçiyorum. Çalışan iki kadın var. İmamın söylediklerini duydunuz mu? diye soruyorum. Kadınlarla duygularımı paylaşmak iyi gelir sanıyorum. Ancak “Biz duymadık” diyorlar. Kadınların imamı hiç dinlemediklerinee inanmak istiyorum...
15 dakika sonra yanımda iki polis beliriyor. Durumu anlatıyorum. Bir yaptırım olabilmesi için şikayetçi olmam gerektiği söyleniyor. Eşimi arıyorum, neyse ki telefonu açıyor bu kez, durumu anlatıyorum, çünkü kendisi avukat. Polis otosuyla karakola götürüleceğimi söylüyorum. Bir avukat arkadaşını Kocasinan Polis Merkezi’ne yolluyor... Gelen avukat dostumuz polis amirine, hemen, benim şüpheli mi, şikeyetçi mi ne sıfatla karakola getirildiğimi soruyor. Burası Türkiye, şikayet edilen imam, şikayetçi ise bir kadın... O sırada imamın Cuma namazının ardından sivil polisler tarafından gözaltına alındığını öğreniyorum. Şaşırıyorum bir yandan da... Neredeyse kutlama yapacağım. Karakoldaki polisler de hassas davranıyorlar. Ses kaydını alıyorlar, delilleri dosyaya koyuyorlar. İmamın da bu karakola getirildiğini düşünüyorum öncak yüzünü görmek istemiyorum. Sinirden çantamı kafasına geçirebilirim diye...
Şikayetimi polis memuru tutanağa geçiriyor. İmamın, haklı kin ve nefrete tahrik ettiğini, cinsel saldırı suçunu meşrulaştırmanın bu suçu işlemekle eş değer olduğunu söylüyorum. İmamın cezalandırılmasını istiyorum. İmzaladığım tutanağın bir kopyasını çantama atarak, polislere teşekkür ediyorum. Tam karakoldan çıkarken balkondaki halılarım aklıma geliyor... Halıları unuttum! Bari birinin kafasına düşmemiş olsunlar!
Şikayetçi olduğum imamın dosyasını takip edeceğim. Gazetemizde de haberini yapacağım. Yaşasın laik, kadınların özgürce sokaklarında dolaşabildiği Türkiye!