Halı sahada Bonzaisine maç
Bonzainin dönüşüm bölgelerindeki işsiz ve yoksul gençler arasında görülmesi akla önemli bir soruyu getiriyor: Devlet göz mü yumuyor?
Erk Acarer/CumhuriyetBaba bana ne oldu, ben adımı unuttum
İşsizliğin kol gezdiği mahalleler, rant bölgeleri ve yoksul çocukların ölümü!Bonzai, işte tam bunların ortasında duruyor. Ranta açılacak merkezlerde uyuşturucu tacirleri kol gezerken mahalle halkının yaşamı da derinden etkileniyor. Pek çoğu, başka yerlere göç ediyor. Sıklıkla işsiz ve parasız gençlerin bu tuzağa çekilmeleri, bulmacanın büyük parçası. Uyuşup haklarını arayamayacak hale gelen ve yalnızlaşıp kabuklarına çekilen genç insanlar “derin” stratejileri akla getiriyor. “Sigara kâğıdı boyutlarında bir folyo içinden çıkıyor; fişek deniyor, fiyatı 20 TL. Üç gün yetiyor. Yeşil, tütüne benzer bir karışım, böcek ilacı kokuyor. Araba kullanırken iki nefes çektim, bağırsaklarım çalıştı. Kimyasal yapar bunu. Kalbim yerinden çıkacak sandım, aşağı inip sakinleşmeye çalıştım. Beynimde çiftleşen ejderhalar var! Boşuna 4. kattan balıklama atlamıyorlar. Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım. Bu kültürü bilmesem kesinlikle ölürdüm. Ayrıldığım yere dönünce, arabayı yolun ortasında bıraktığımı gördüm. Bir daha yanından geçmem!”
Ekip otosu geçmiyor
Onu kullananlardan biri bunları anlatıyor. Türkiye’de giderek yaygınlaşan bonzai, 80’lerin Amerikası’nda kullanılmaya başlayan “crack” isimli maddeyi anımsatıyor. Katı muhafazakâr Ronald Reagan’ın başkanlığı döneminde siyahiler tarafından kullanılan maddenin, onların yaşadığı mahalleleri hallaç pamuğu gibi attığı biliniyor. Bugünün Bağcılar’ı ise o dönemin Harlem’ini anımsatıyor. Her köşe başında toplanan üç beş genç bonzai çekiyor. Kullanma yaşı 11’e kadar inmiş durumda. Bazı mahallelere girmek bile büyük risk taşıyor. Saat 21.00’den sonra ara sokaklarda, açık dükkân bulunmuyor.
Bize rehberlik eden gençler, sokak sokak Bağcılar’da nelerin yaşandığını anlatıyor:
“Gençlerin her biri ayrı köşelerde patlıyor. Bonzai kullanan gençleri kolay ayırt edersiniz. Fosforlu kıyafetleri severler. Ayaklarında hep orijinal spor ayakkabılar vardır. Çakmaya tenezzül etmezler ama orijinal malı da kendi paralarıyla almazlar. Zengin muhitlerdeki apartman içlerinden çalarlar. Buna ‘kapı kundura’ denir. Ortam kızı dediklerimiz de bu işleri kovalıyor.”
Demirkapı, Fatih, Yavuz, Göztepe mahalleleri... Buralardan gece boyunca ekip otosu bile geçmiyor. Parklara yakın sokak lambaları da yanmıyor. Bunun nedeni çok basit; birkaç kişilik gruplar halinde bulunan gençler, ne yaptıkları belli olmasın diye trafo patlatıyorlar. Söz konusu mahallelerin ara sokaklarında şantiyeler var. TOKİ projeleri göze çarpıyor.
Her yerde bonzai
Rehberlerimiz, bu inşaatlarda çok takılan, bonzai çeken var, bunlara “şantiyeciler denir” diyerek anlatıyorlar: “Buralardan gece tek başınıza geçemezsiniz. Okulların önlerinde uyuşturucu satılır. Geceleri bahçelerde toplanıp bonzai içerler.” Göztepe Mahallesi’ndeki Mahmutbey Lisesi’ne yakın bir yerde, bir araya gelen gruplara tanık oluyoruz. Gençlerin hepsi boş bakıyorlar. Onların arasından geçerken belediyeye ait ironik bir reklam afişi dikkatimizi çekiyor: “Gelecek seçim için değil gelecek nesil için!” TOKİ’nin geldiği yerlerden biri de Mahmutbey yolu meydanı. Buradaki bir halı saha
dikkatimizi çekiyor. Gençler futbol oynuyor, bize eşlik edenler gülümsüyor: “İşletme sahibinin haberi yoktur tabii. Bonzaisine maç çok yapılır burada!” Yavuz’daki, Tavukçu Deresi torbacılar tarafından mesken tutulmuş durumda. Fatih Mahallesi, Eski Pazar Caddesi’nde özel bir hastane karanlık sokakları biraz olsun aydınlatıyor. Ne var ki burada da bonzaiye ilişkin dramlar yaşanıyor. Bize eşlik edenler, özetliyor: “Acile gelenlerin çoğu bonzai mağdurudur. Bonzainin 3 gramı hayattan koparır. Çocukların çeneleri ve vücutları kilitlenir.” Belki içinde olduğumuz gece, belki de aynı hafta, bu sokaklarda yaşayan gençlerden kimileri bonzai nedeniyle hastanelik olup kimileri de kurtarılamayıp ölecek. Sonra; yaşam aynı şekilde devam edecek.
Birileri sanki Amerika’yı yeniden keşfediyor. Gençler iki türlü ölüyor. İlginç olan şu ki; bonzai istediğini alıyor... “Ya kendisine karşı çıkıp direnenlere Hasan Ferit Gedik örneğinde olduğu gibi tek kurşun sıkıyor. Ya da karşı koyamayanlarla bütünleşip zaman içerisinde canlarını alıyor.”
“Bonzai bom, geldi tripler Kafam bir ton, farklı düşüşler Baba bana ne oldu, ben adımı unuttum Kimsiniz ulan kayboldum Neresi burası, yeter yoruldum tek bir kapakla Hakk’a kavuştum.” Bonzai, kendisine sadece ölümcül bir yer açmakla kalmıyor, kendi kültürünü de yaratıyor. Bağcılar’da arabesk rap yapan ve Kürtçe “zehir” anlamı taşıyan “Heijan” grubu üyeleriyle bir araya geliyoruz. Hem Türkçe hem Kürtçe müzik yapan Heijan’ın üyeleri namlarıyla anılıyor. Heijan Doğan, Duygusal MC İlhan, Uğur ve Cash Ömer, Bağcılar sokaklarında tozu dumana katıyor. Onları tanımayan yok gibi. Sosyal paylaşım sitelerinde bir fotoğraflarına binlerce beğeni geliyor. Video sitelerinde, 180 bin defa paylaşılan klipleri var. Grubun aranjör ve menajerliğini ise X Dinçer yapıyor. Heijan’ın sözcülüğünü de o üstleniyor. Grup üyeleri, asla bonzai kullanmadıklarını, her türden uyuşturucuya karşı olduklarını anlatıyorlar.
‘Kadrajımızda iyi bir şey yok’
Peki, bonzai güzellemesi yapan şarkılar söyleyip klipler çekmenin amacı ne? X Dinçer, durumu şu sözlerle özetliyor: “Burada, pek çok arabesk rap grubu var. Pek çoğunun uyuşturucu kullandığını hatta sattığını biliyoruz. Biz bonzai karşıtıyız. Sitemizde de bu tip video ve fotoğraflar paylaşıyoruz. Ama ne yapalım ki, hedef kitlemiz de bu. Üstelik biz, çevremizde başka bir şey görmüyoruz. Bizim gerçeğimiz bu ve kendi yaşadığımız çevrenin gerçeğini yansıtmaya çalışıyoruz. Kadrajımız Bağcılar. Bu kadrajda da maalesef bunlar var.” X Dinçer, arabesk rap denilen şeyin kapsamı hakkında da gerçekçi bilgiler veriyor: “Tek cümleyle boş adam işi. Biz de hobi olsun diye uğraşıyoruz zaten yoksa herbirimizin ayrı işleri var. Benim bir stüdyom var. Diğer arabesk rap gruplarının kayıtlarını da alırız. Hepsini tanıyoruz, neyin ne olduğunu biliyoruz yani.” X Dinçer, arabesk grupları arasında rekabet olduğundan da söz ediyor: “Grubumuz Türkiye’nin bambaşka yerlerinde de dinleniyor. Biz meşhuruz yani.”
‘Burası kurbanıyla meşhur’
Elbette söz dönüp dolaşıp yine bonzaiye geliyor. X Dinçer’in bu konuda söyledikleri dikkat çekici: “Öyle medyayı yanına alıp açık açık, bonzai operasyonları düzenlemekle ya da çocuklar ölmesin demekle bu iş çözülmez. Kimse hayal kurmasın, biz burada gerçeği yaşıyoruz. Ne anlatalım ki abime? Bağcılar’ın bonzaisi de, kubarı da, kurbanı da meşhur işte!” Bu sözler sadece insanın içini acıtmakla kalmıyor, sosyolojik temelleri olan gerçekleri de yansıtıyor. Gençler ne bekliyor; X Dinçer çok kısa yoldan aktarıyor: “10 sene önce hiçbir sorun yoktu. Her şey kentsel dönüşüm projeleriyle karıştı. Birkaç yıl önce de Bağcılar’da parktan çocuk çalmak modaydı. Demirkapı Parkı’ndan, günde iki çocuk çalınırdı. Pek çok kişi Bağcılar’ı terk etti. Gençleri arabesk rape de, bonzaiye de işsizlik itiyor. Park, bahçeyle, yol yapmakla bu işler olmuyor. Tanıdığımız bütün gençler işsiz. Yarısı bonzai kullanıyor. Oysa bizim istediğimiz tek şey iyi bir gelecek!”
‘Polis, Hasan Ferit’e muhbirimiz ol dedi’
Bonzai ya da uyuşturucuya dolaylı yollardan kurban gidenler de var. Onlardan biri Hasan Ferit Gedik. Çeteler tarafından başından silahla vurularak öldürülen Hasan Ferit’in annesi Nuray Gedik, uyuşturucunun dolaylı yollardan da gençlerin yaşamına mal olduğunu anlatarak, “İşte benim oğlum bunlardan biri” diyor. Gedik; aslında iyi bildiğimiz bir hikâyenin şaşırtıcı detaylarını da sunuyor:
“Hasan Ferit, diğer gençler ölmesin diye direndiği için katledildi. Çocukları uyuşturucuya alıştırmaya çalışan çetelere karşı onuruyla mücadele etti. Benim oğlum, yapılması gerekeni yaptığı için polis destekli çeteler tarafından başından vurularak öldürüldü. Esas sorulması gereken şudur: Polis, bu çetelerle neden mücadele etmedi? Neden devlet bu çetelere geçit verdi?” Anne Gedik, Hasan Ferit’in öldürülmeden 2 sene önce gözaltına alındığından da şu ifadelerle söz ediyor: “Normalde bizim çetelerden şikâyetçi olmamız gerekmiyor mu? Devlet bu konuda üzerine düşeni yapmak zorunda değil mi? Hayır öyle olmadı ama! 2 yıl önce uyuşturucu çeteleri Hasan Ferit’ten şikâyetçi oldu. Bu nedenle evimize operasyon yapıldı. Oğlum, 4 gün gözaltında kaldı. Hasan Ferit, yaşadığımız Armutlu’yla eyleme katıldığı Gülsuyu mahallesini kıyaslardı. ‘İkisi de kentsel dönüşüm bölgesi, iki semt de denize nazır rant kaynağı. Devletin amacı çetelere yol vermek, amaçları uyuşturucu sokup halkı mağdur etmek ve sonunda onları buralardan kaçırtıp kendileri teslim almak’ derdi.” Nuray Gedik, çarpıcı ifadelerde de bulunuyor: “Hasan Ferit’i gözaltına alındıktan sonra sürekli polisler aramaya başladı. Oğluma, ‘Bu işleri bırak, karşı tarafta ol. Muhbirlik yap, bizim adımıza çalış, mahallede direnişe katılanlar hakkında bilgi ver’ diyorlarmış.”
Kim finanse ediyor?
Şehir merkezlerinde, bonzai atölyeleri olduğu iddiaları çarpıcı. Satışı dışarıdan yapılan malın bir süre önce, Türkiye’de üretilmeye başlandığı, ölümlerin de bu yüzden arttığı söyleniyor. Bir satıcı, “Malı Kuştepe’deki atölyemizden alıyoruz” diyor. Maltepe, Başıbüyük’te gündüz torbacılar geziyor. Her yer gençleri öldüren bir tuzakla kuşatılmış durumda. Bu tuzağı, bazı sorularla birlikte değerlendirmek ise ortaya bir anafikir çıkarıyor:
Bonzai, çoğunlukla ıslak mendil paketine benzer paketler içinde satılıyor. Kimyasal ürün her zaman çok pahalı. Açıkçası kimyasal bir ürünü bu kadar ucuza üretmek mümkün değil! Atölyeye yatırım yapmak, pahalı bir ürünü, maliyetli paketlerde, dağıtıcıya da para vererek, “çok ucuza” satabilmek kafa karışıklığı yaratıyor. Kâr-zarar analizi yapıldığında, işin rengi ortaya çıkıyor. Bu koşullarda bonzaiden kâr etmek imkânsız. Peki, kim böylesine yatırımlar yapıp büyük riskler alarak bu işe giriyor. Daha doğru bir soruyla: “Bu işi kim finanse ediyor?”
Yanına basını alan Emniyet, şova dönüştürdüğü baskınlarla, “bonzai ile uğraşıyoruz” algısı yaratıyor. “Peki, gerçekte polis neden bonzainin satıldığı yerlere hiç girmiyor?”