Haberal'ın savunması kitaplaştırıldı: Suçum ne?
Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın Silivri Savunması, gazeteci Mete Akyol tarafından kitaplaştırıldı. "Suçum Ne?" isimli kitapta Haberal'ın 357 gün tutukluluktan sonra çıkarıldığı mahkemedeki sözlü savunması, çapraz sorgusundaki yanıtları ile avukatlarının savunmalarına yer verildi.
cumhuriyet.com.trBaşkent Üniversitesi'nce yayımlanan Bütün Dünya Dergisi'nin genel yayın yönetmenliğini yapan Gazeteci Mete Akyol, Başkent Üniversitesi'nin Kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın Silivri'deki sözlü savunmasını "Suçum Ne?" isimli kitapta topladı.
Derginin Mayıs sayısının ekiyle birlikte dağıtılan kitapta, Haberal'ın 13 Nisan 2009'dan bu yana, hukuki hiçbir dayanağı bulunmamasına rağmen hürriyetinden haksız bir şekilde mahrum edildiği, tutuklandıktan 357 gün sonra doktor ve hemşire refakatinde, 5-6 Nisan 2010 tarihleri arasında iki gün boyunca sözlü ifade verdiği kaydedildi.
Kitapta, Haberal'ın Silivri'de 13'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanan duruşmadaki savunmasını kalp ve tansiyon aygıtlarına bağlı olarak, hastane odasından telekonferans yöntemiyle yapmak zorunda olduğu da belirtilen kitapta, savunması sırasında birkaç kez rahatlandığı da vurgulandı ve "Suçunun ne olduğunu arayan ve soran bir bilim adamının bilimsel araştırması niteliğindeki bu sürecin yargı kayıtları, evrensel hukuk tarihine armağan olsun" ifadesine yer verildi.
Haberal'ın szölü savunmasından
Biyografisiyle başlayan kitapta yer alan sözlü savunmasında Haberal, 356 gün tutuklu kalmasına neden olan hakkındaki bütün iddiaları reddediyor. Başkent Üniversitesi'nin Ankara Hastanesi'nin herhangi bir yasal dayanak olmadan telefonlarının dinlendiğini belirten Haberal, tutuklanma sürecini anlattıktan sonra hakkındaki iddianamenin kabul edildiğini kaydediyor. İddianame kabul edilinceye kadar avukatlarının 11 kez iddianame kabul edildikten sonra da 14 kez olmak üzere toplam 25 kez tahliye talebinde bulunduğuna işaret eden Haberal'ın savunmasının bazı bölümleri şöyle:
"İddianamede adı geçen sözde terör örgütü ile ilgili tek bilgim, vatandaşların olduğu gibi benim de sadece medya üzerinden olmuştur. İddianamede terör örgütü yöneticisi olarak benimle beraber eşlik eden Yalçın Küçük ve İlhan Selçuk ile sadece Aydınlar Dilekçesi nedeniyle 25 sene önce karşılaştım. O günden bugüne her ikisi ile de bir irtibatım olmamıştır. Dolayısıyla 25 senedir görmediğim herhangi bir irtibatım olmayan kişilerle örgüt kurup yönetmem isnadı bir iftiradır. İddianamede belirtilen Mustafa Özbek ve Erol Manisalı ile medya finans yapılanması içinde yer aldığım ve yardım ettiğim iddiası da kesin bir yalandır. Fatih Hilmioğlu ile birlikte aynı örgütte olduğuma dair bilgiler kesin olarak gerçek dışıdır. Şahsıma gerçek dışı tespitler ile suç isnat edilmeye çalışılmış ve kesinlikle, ilgim olmayan hayali örgütler oluşturularak, bütün temel hak ve özgürlüklerim engellenmiş, sağlığımın da ciddi bir şekilde zedelenmesine sebebiyet verilmiştir."
"Diyalog grubu toplantıları"
Vatandaşlık hakkını kullanarak Türkiye'nin ulusal ve uluslararası sorunlarına sahip çıkmak, katkı sağlamak üzere birçok eski milletvekili, bakan, bürokrat ve halen çalışan öğretim üyeleri olarak Aralık 2006'da önce Diyalog Grubu adı ile Kent Otel'de herkese açık salonda toplantılara başladıklarını belirten Haberal, bu toplantıların Patalya Oteli'nde devam ettiğini ifade ediyor. Haberal, Patalya Oteli'nin bütün vatandaşların yanısıra, dernek, vakıf, düğün organizasyonlarının yanısıra CHP, Anavatan Partisi, DSP, MHP gibi siyasi partilerin toplantılarına da evsahipliği yaptığını ifade ediyor.
Ecevit'in sağlığıyla ilgili iddialar
Savunmasında eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in sağlığına yönelik iddialara da yer veren Haberal'ın savunması şöyle:
"Kendisini her zaman rahmet ile anarım. Atatürk'ün söylediği gibi 'Beni Türk hekimlerine emanet edin' söyleyişini benimseyerek, kendisini Başkent Üniversitesi'nin Ankara Hastanesi'nde bizlere emanet ettiği için de şükranla anıyorum. Benim branşım olmadığı için ne yazık ki, merhum başbakanımızın tedavisinde yer almam mümkün değildi. Merhumun hastalığı ile ilgili branşlardan meslektaşlarımız, kendisini başarılı bir şekilde tedavi ettiler ve hastaneden taburcu oldu. O tarihte medyada yayınlanan asılsız haberler nedeniyle, Başkent üniversitesi olarak yasal haklarımızı kullandık ve yargı mercilerine müracaat ettik. Bu davalardan koruma müdürü Recai Birgün aleyhine açılan ilk davamızın tarihi, 19 Aralık 2002 olup, bu şahıs aleyhine ilk kez açtığımız davanın yanısıra sonradan açılan muhtelif ceza ve hukuk davalarının yargılaması da halen devam etmektedir. Bu kişi ile ilgili 2003'ten beri benim ve üniversitemizin bu mahkemeleri devam ederken, bu kişinin, savcılar tarafından normal bir tanık gibi dinlenip ve onun söylediklerinin de iddianameye geçilmesi gerçekten ne kadar yasaldır. Merhum Başbakanımız Bülent Ecevit yaklaşık 7 ay kadar başbakanlık yapmış, dört buçuk yıl daha yaşamıştır. Bülent Ecevit'in tedavisi ile ilgili olarak şahsım, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi aleyhine yapılan iddiaların tümü gerçekdışı ve bir iftiradır."