Hababam Sınıfı öncü bir gençlik romanıdır! Necdet Neydim’in yazısı...
Hababam Sınıfı gençlik romanı olarak edebiyat dizgesinde yerini almalı ve filmlerin kesinlikle Ilgaz’ın romanını temsil etmediği hatta ters düştüğü ve kendi başınalığı ya da en azından esinleme metinler olduğu kabul edilmelidir.
Necdet Neydim / Cumhuriyet Kitap Eki
NEDEN GENÇLİK EDEBİYATI?
Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz’ın Türk Edebiyatına armağan ettiği öncü romanlardan biridir; ayrıca bu romanın gençlik edebiyatının da öncü ilk romanlarından sayılması gerekir. Öncesinde eğitim amaçlı genç kız romanları yazılmış olsa da eğitim sistemine, yatılı okul hayatına ve orada uygulanan eğitime, ve geleneksel yapmacıklıklara (biçimsel saygı) dönük gerçek eleştirel bakışı içeren bir roman kimliğiyle Hababam Sınıfı bunu aşan bir metin olarak edebiyat dizgesinde yerini almıştır.
DÜNYADAN ÖRNEK: SALINGER VE ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR
Geçen yazımızda Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar isimli kitabının da Amerika’da yayımlandığı dönemde yasaklandığından söz etmiştik. Benzer biçimde yatılı okul kültürü ve toplumsal sorunlardan söz eden kitap ilk başta tepki görmüş ve yasaklanmış; ama günümüzde dünyada yüz milyondan fazla satmış, Amerika’da kitabın okutulmadığı okul kalmamıştır.
HABABAM SINIFI’NIN KİTAPLAŞMA MACERASI
Ilgaz metni önce bölümler halinde Dolmuş Dergisi’nde yayımlamıştır. (Başlangıçta muhtemelen romanlaştırma fikri yoktu.) Böyle bir macerayı bir önceki yüzyılda Pinokyo yaşamıştır.
Kitabın yazarı Carlo Collodi metni önce bir gazetede tefrika halinde yayımlamış. Bitirmiş. Okur tepkisi ve talebi gelince metnine devam etmiştir. Kitabın son haline varışı üç aşamalı olmuş; sonunda roman ortaya çıkmıştır.
Ilgaz, Hababam Sınıfı’nı yazmaya 1957 yılında başlar. Dolmuş Dergisinde Stepne takma adıyla kısa hikâyeler yazar. Bu hikayelerin ana konusu okul, eğitim sistemi, ve sistemin kendi içinde yaşadığı sorunlardır. Öğretmen öğrenci ilişkisi, öğrenci sosyal çevre, okul hiyerarşisi eğitimdeki tutarsızlıklar (ezber, kopya, içtenliksiz saygı)...
MACERAYI BAŞLATANLAR VE SONUÇLARI
Hababam Sınıfı,, Dolmuş dergisinde bölümler halinde yayımlanırken okuyucunun ilgisini çeker ve öyküler çok sevilir. Bunu fark eden derginin yayın yönetmeni İlhan Selçuk öykülerin bütünleştirilip yayınlanmasını önerir. (Sanırım kitabın serüveni buradan itibaren değişmeye başlar.) Bu serüven, çoğu zaman yazarı mutsuz eden bir yolculuk olmuştur.
NEYE HAYRANLIK DUYARIZ HİÇ DÜŞÜNDÜK MÜ?
İlk kitap Stepne takma adıyla yayımlanır. Ama Ilgaz ikinci kitaba kendi adını koymaya karar verir. İlk kitap çok ilgi görürken ikinci kitap aynı ilgiyi görmez. İlk kitabın yayımlandığı dönemde ilgili çevreler bile kitabın Rusça’dan çevrildiği düşüncesindedir. Bu nedenle kitaba ilgi çoktur.
Ayrıca dönemsel bağlamda baktığınızda Rusçadan çevrilen eserlerin popüler olduğu bir süreç yaşanmaktadır. Ama bu ilgi ikinci kitaba gösterilmez.
Yine Ilgaz açısından bakarsak yazar bu süreçte kendini metin oluşturmaya zorunlu hissetmiş daha sonra yazdıklarıyla özdeşim kuramamıştır. Üstünde adı yazan eserler sanki ona ait değil gibidir. Ilgaz’ın derdi güldürmek değildir, o eleştirir ve yanı sıra hüzün ile mizah harmanlanarak yer alır eserlerinde.
Yazar’ı roman, şiir gibi edebi türlerde eser vermek için harekete geçiren itici güç, içinde yaşadığı toplumda gördüğü sosyal adaletsizliğe, cahilliğe, geriliğe, egemen sınıfın yoksul yığınları ezmesine duyduğu tepkidir. Ilgaz’a göre, sanatçının öncelikle toplumsal bir görevi vardır ve sanat toplum için yapılmalıdır” dediğini aktarır oğlu Aydın Ilgaz.
METNİN PARADİGMASINA NE OLDU?
Bütün bu anlayışlardan yola çıktığımızda hem kitabın hem de yazarının sistemle ters düşmesi doğası gereğidir. Bu da ona sansür ve yasaklama olarak geri döner. Bunların onun metnini ve kimliğini etkilemesi söz konusu değildir; ama o bir süre sonra onun tüm düşünsel kimliğini metninden (Hababam Sınıfı) ortadan kaldıracak bir maceranın tam göbeğinde bulacaktır kendini.
SİNEMA DİLİ VE METNE İHANET!
Hababam Sınıfı bir roman olarak edebiyat dizgesinde kendi kimliğini ve yerini ararken (özellikle gençlik edebiyatı olarak) bir anda temel paradigmasından sapılarak salt eğlence gülmeceye dönüşen bir film metnine evrilmiş (sansürü aşmak için yapıldığı iddia ediliyor) ve roman, edebiyat dilinden sinema diline çevrilirken çeviri ihanetine uğramıştır.
Kaynak metnin, ne temel paradigması, ne de figürleri özgün kimlikleriyle yer almamış kimlik sapması yaşanmıştır.
Bu durum sinema metnini eğlenceli hale getirirken metninin kitaplaşmasına bile razı olmakta zorlanan ve özünü korumaya çalışan Rıfat Ilgaz’ın duruşunu sarsmış ve onu çok incitmiştir. Hayatı boyunca filmlerden hiçbirini izlememesi bu tavrın belirgin yansımasıdır.
YENİ DİLİN VE METNİN TOPLUMSAL YANSIMASI
Bu ihanet belki çok sevilen bir sinema metni yaratmış, türlü versiyonları çekilmiş, tiyatrolarda sahnelenmiştir ama yazar temel paradigmasına uyum sağlanmamasını hiç affetmemiştir.
Filme alınması sinema dünyasına bir çok yeni sanatçı armağan etmiş ve onların temsil ettiği karakterler unutulmazlar arasına girmiş hele filmin müziğini yapan Melih Kibar’ın bestesi kulaklardan hiç silinmemiştir.
Melih Kibar bir konuşmamızda müziğin ritmik ilginçlik taşıdığını hızlı çalındığında neşeli bir müzik ortaya çıkarken yavaş çalındığında hüznün yaşandığını söylemişti. Müziği yeniden dinlediğinizde belki de hiç ayırdına varmadığınız bir şeyi keşfedeceksiniz.
ÇEVİRİ BİR İHANET EYLEMİ DEĞİLDİR
Tüm bunlar bütünüyle olumlu ve güzel olsa da yapılan ihanetin edebiyat ve sinema ilişkisi nasıl olmalı ve edebiyatın sinemaya aktarımında metnin paradigmasına ihanet hakkı verir mi sorularının yanıtını aramaktan alıkoymaması gerekir.
Eğer esinleme bir durum vurgulanarak bunlar yapılırsa en azından bunun bir özür olarak yansıması olumlu etki yaratacaktır. Yoksa metinleri sinemaya aktarılan yazarlar kendilerini hep ihanet edilmiş olarak duyumsayacaklardır.
HABABAM SINIFI TÜM YÖNLERİYLE BİR GENÇLİK ROMANIDIR!
Hababam sınıfı dünyadaki örneklerine de bakarsak Türkiye’de gençlik ve eğitim sorunlarına eleştirel olarak bakan ve eğreti bir eğitim sistemine, insan ilişkilerine, idealize edilen figürlerin uyduruk ya da yapmacıklığına sert eleştirilerde bulunan bir kitaptır.
Üstelik o dünyanın içinden gelen biri olarak yazar, gözlemden çok deneyime dayalı birikimini hayat ve insana yaklaşımıyla harmanlayarak yansıtmıştır.
Tüm bu süreç, yaşananların yeniden ele alınmasını, Hababam Sınıfı’nın yeniden görünür olmasını (bu kez roman olarak) ve toplumsal süreçte tüm yönleriyle nasıl bir etki yaptığını araştırmayı hak etmektedir.
Bu araştırmanın sinema diliyle roman dili koşutluğunu nereye kadar sürdürdüğünü ve ayrılığın nerede, nasıl ve neden gerçekleştiğini bunun romanın yazınsal ve estetik değerine zarar verip vermediğini ve bunun sinema için bir hak olup olmadığı akademik bir çerçevede karşılaştırmalı olarak yapılması gerekir.
Ama her şeyden öte Hababam Sınıfı’nın yazınsal ve estetik değeri, gençlik edebiyatındaki saygın ve öncü yeri bu alanın ilk gerçekçi ürünü oluşu ve edebiyat dizgesinde sağlam yerinin hakkı teslim edilmelidir.