Gupse Özay, eltilere ‘barışın’ diyor

Türkiye’nin en komik kadınlarından biri Gupse Özay. Komedisi, yıllara dayanan gözlemlerinin, çalışma ve kıvrak zekâsıyla birleşmesinin sonucu. Doğan Egmont’tan çıkan “Jüpi ve Bakkal Amcanın Tonton Bıyığı” ile “Jüpi ve Komşu Teyzenin Terlikleri” isimli iki çocuk kitabı yazdı.

Deniz Ülkütekin

Jüpi karakteriyle hem kendi çocukluğuna bir selam veriyor hem de günümüz çocuklarını, kafalarını telefonlarından kaldırıp, sokağı keşfetmeye çağırıyor. Özay’la çocukluğu ile başlayan ve 31 Ocak’ta vizyona girecek Eltilerin Savaşı filmiyle birlikte güncel çalışmalarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet yaptık.

-Çocuklar için yazdığınız kitap ve Jüpi karakterinden bahseder misiniz? Şöyle bir ifade var; “en sevdiği yemek bezelye ve onları gezegenlere benzetiyor.” Jüpi’yi yazarken kendi çocukluğunuzu ne kadar referans aldınız?

Kesinlikle hayal gücü çok yüksek bir çocuk Jüpi. Ben de öyleydim, hâlâ da öyleyim. Bayılırım gerçeği bükmeye veya hayal etmeye. Zaten hep hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğunu savunurum çocuklar için. Kitap ve animasyon gibi çocukların hayal gücünü besleyici ürünler yaratmak, onları düşünmeye, yaratmaya teşvik etmek yapılacak en iyi şey bence. Çocukları çok seviyorum, içimdeki çocuğu da beslemeye çalışıyorum. 

DOĞA VE HAYAL GÜCÜ HARİKA

-Çocukların artık eskisi kadar oynamadığını ve sosyal medya ile akıllı telefon kullanmalarının zihinsel gelişimleri için problemli olacağını söylemiştiniz. Jüpi serisini yazmanızın sebebi de çocukları koltuktan kaldırıp hayal kurmaya teşvik etmek mi?

Evet kafalarını tabletlerden, telefonlardan ve televizyondan kaldırmaları gerek. Biraz fazla teknolojiye maruz kaldıklarını düşünüyorum. Bu kitapları yazarken de eğlenecekleri bir içerik seçip kitap okumayı sevmelerine ön ayak olmak; birde seçtiğim içerikte de sokağı merak etmelerini, teknolojiye dokunmayan bir çocuğun dünyasına özenmelerini hedefledim. Komşuluk, mahalle, sokak hayvanları, doğa ve hayal gücü harika bir bileşim bence. 

-Her yaştan hayranınız var, ama küçükler sizi çok seviyor. Bir oyuncu için çocuklara kendini sevdirmek epey zor olsa gerek.

Sanırım onlar gibi düşünmeye çalışıyorum. Ve onları nasıl güldüreceğimi biliyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse çocuklara yönelik bir iş yapmak aklımda yoktu, ama Deliha’nın çocuklar tarafından çok sevilmesi, kız ve erkeklerden oluşan 3-12 yaş arasında bir hayran kitlesi olması benim için çok güzel bir sürpriz oldu diyebilirim. Onlardan aldığım güçle, biraz daha onlara yönelik bir film yazmaya çalıştım Deliha 2’de. Eğlenmelerini, gülmelerini, bazen de zor durumlara iyilikle yaklaşıp güzel sonuçlar elde edebileceklerini göstermek istedim. Çocukların enerjisini her zaman çok sevmişimdir. Çocukların filmlerime, kitaplarıma gülmeleri, bana güzel yorumlarla dönmeleri ve daha çok içerik istemeleri beni çok heyecanlandırıyor.

İNSANA MERAKLIYDIM

-Peki sizin nasıl bir çocukluğunuz oldu?

Benim çocukluğum çok eğlenceli geçti. Kalabalık bir aile ve akraba ortamında bol kuzenli, eğlenceli, maceralı bir çocukluğum oldu. Ailenin küçük çocuğu ve eğlence sorumlusuydum. En ufak bir gerginlikte, hafif tartışmalarda ortamı yumuşatan, pat diye espri patlatan, garip kısa oyunlar ve taklitler yapan hareketli bir çocuktum. Komedyen olmama da bizim ailede kimse şaşırmadı zaten.

-Hem Deliha hem de Nurhayat’ın, üzerine çok çalışılmış ve kendinizden çok şey eklediğiniz karakterler olduğunu ve bu açıdan toplum içinde belli karakterleri yansıtma konusunda çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Rollerinize çalışırken nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Çok teşekkürler. Sanırım biraz empati yapıyorum, biraz da iyi bir gözlemciyim. Farklı kültürlerden ve profilden insanlar ilgimi hep çekmiştir. Jüpi’nin maceralarında eve gelen komşuları masa altından dinleyen bir kız çocuğu sahnesi tesadüf değil. Ben de öyleydim. Meraklıydım insana. Herkesi ve her şeyi dinlerdim. Artık sosyal medyada da çokça araştırma ve gözlem yapabiliyorum. Bunun olumlu bir etkisi yansıyorsa karakterlerime, bu beni çok sevindirir. Kendi filmlerimde de aslında girebileceğim karakterleri yazıyorum. Şimdiye kadar genelde başrolde oldum filmlerimde. Çünkü neyi ne kadar yapabilirim, galiba iyi biliyorum. Başrolde olmadığım şeyler de yazıyorum. Bakalım daha neler çıkacak.

-Dört yıl boyunca reklam yazarlığı yapmışsınız. Bu tecrübenizi karakterlerinize nasıl yansıtıyorsunuz? Reklam yazarlığının mesleğinizde ne gibi avantajları oldu?

Evvela filmlerimi duyururken iyi pazarlama fikirleri üretmeme neden oldu reklamcılık. Reklamcılık doğası gereği çok dinamik, trendleri, olan biteni çok iyi takip etmeyi gerektiren bir sektör. Bu dinamizm de hem komedi yazmamda hem de dünyayı takip etmemde beni hep ileriye götüren bir etken oldu.

-Oyunculuğa geçmeden önce, setten senaryo ekibine kadar hemen her alanda çalışmışsınız. Bunu kariyeriniz için mi yaptınız?

Kariyerimi belirlemek için yaptım aslında. Her alanda staj yaptım. Dergiler, televizyon, reklam ajansları, yapım şirketleri, festivaller, setler... Kendimi farklı görevlerde izlemek istedim. İnsan denedikçe ve pratik yaptıkça anlıyor doğru alanın hangisi olduğunu. Oyunculuk hedeflerim arasında değildi. Aslında hep yönetmenliği düşündüm, ama iyi bir yönetmenin oyunculuktan ve senaryodan da anlaması gerektiğini düşünüp dururdum. 

Oyuncu olma serüvenim, Gülse Birsel hayranlığımdan dolayı başlayan “sitcom” yazma girişimimin hiçbir yapımcı tarafından değerlendirilmeyişi sonrasında başladı. “Youtube”un ani yükselişiyle yazdığım skeçleri, yapımcı yapımcı gezmek yerine, internete yükledik. Ve o skeçler sayesinde Gülse Birsel’in dizisinde yer almayı başardım. İnsanın rol modeliyle aynı seti paylaşması çok acayipti.

TÜM ELTİLER BARIŞIN

-Bu ay sonunda vizyona girecek yeni filminiz Eltilerin Savaşı. Eltiler arasındaki rekabet hakkında siz neler söylersiniz? 

Kalabalık aile ortamında büyüdüğümden ve bolca teyze, dayı, amca, hala, kuzene sahip olduğumdan aile ilişkileri ve onların komediyle birleşmesi her zaman çok ilgimi çekti. Görümce filminde abla-kardeş ve gelin arasındaki kıskançlık ve çekişmeden bahsetmiştim eğlenceli bir dille. Hatta bu durumu tatlıya bağlayıp kıskançlık duygusunun yerine başka bir şey koyabilmeyi öğretmiştim görümce karakterine.  4. filmim “Eltilerin Savaşı” iki erkek kardeşle evlenen, elti olan ve karşı dairelerde oturan Sultan ve Gizem’in hikâyesi. Aynı aileye gelin olmak, Türk toplumunda genelde kayınvalide ve kayınpeder önünde ufak bir yarışa dönüşebiliyor. Kıskançlık, çekişme, gösteriş, en iyi gelin olma isteği bazen gerçek samimiyetin önüne geçebiliyor. Hava atma, ezme, yenme, en iyi olma gibi hırsa dayalı hareketleri sosyal medyada da görüyoruz aslında. Elti olmaya gerek yok. Ama bu filmde etrafımda gördüğüm bu zararlı yarışı eltiliğe bağladım. Filmin tanıtımı çıktığından beri sosyal medya üzerinden bana özel olarak gelen mesajları okusanız inanamazsınız. İnanılmaz hikâyeler var. Eltileri ve kadınları bu filmle biraz barıştırabilmeyi umuyorum.