Güler misin? Ağlar mısın?
“Damdaki Kemancı” müzikalinin başrol oyuncusu Mehmet Ali Kaptanlar ile müzikal üzerine konuştuk
Öznur Oğraş ÇolakBir müzikal seyretmek ne kadar keyiflidir. Canlı orkestra eşliğinde eğlence müzik... Şarkılar söylenir güleriz, şarkılar söylenir dolar gözlerimiz... Sahnede sütçü Tevye ve damdaki kemançı... 5 kızı ve karısıyla yoksul ama mutlu bir hayat süren Tevye ve yaşadığı ‘Anatevka’ halkı geleneklerine oldukça bağlılar. Düzen kızlarının evlenmek istemesi ve devam eden savaşın zorluklarıyla bir anda değişir.
Bizim kahramanız Tevye’nin gelenekler ve inançlar karşısında vicdanın ve aklının ağır basmasıyla her şey bir gün değişiri hatırlatıyor biz seyircilere. Düşme tehlikesine, dengede kalmanın zorluğuna rağmen büyük bir inat ve azimle damda keman çalmaya devam eden kemancı, Tevye’nin yoksullukla ve yaşanan toplumsal değişimle mücadelesini temsil ediyor.
Mehmet Ali Kaptanlar, avuçlarımın içi patlayana kadar ayakta alkışladığım bu büyük oyuncu Tevye karakterini öyle gerçekçi ve doğal oyunuyorki bizi Anatevka’ya alıp götürüyor.
“Aslında konu çok basit. Evet Yahudiler yerlerinden yuvalarından gönderiliyorlar... Peki nereye gidecekler... Tevye’nin söylediği bir laf var ‘Burası benim evim, köyüm, neden gidelim?’ diyor, ‘Yahu ben burada doğdum, sen benim elime doğdun neden gidelim?’ Yaşar Kemal ne güzel anlatmış bu terkedişleri...” diyor ‘bizim Tevye’ yani Mehmet Ali Kaptanlar.
Kaptanlar canlandırğı karater için “Çok sempatik bir adam, o kadar batmış durumda, o kadar sıkıntı içinde bile arada bir laf ediyor ki güler misin ağlar mısın durumu yaşatıyor” diyor ve ekliyor, “Metin de iyi yazılmış bir metin gerçekten, dramaturji olarak çok güzel her şeyi ile, oynamaktan da çok keyif alıyorum işin açıkçası, sürsün istiyorum oyun. Çünkü söylenecek sözleri var oyunun” diyor.
Oyunda Tevye’nin karısı Golde’yi Binnur Kaya canlandırıyor. Oyunculukların yanı sıra oyunda rol alan ekibin seslendirdiği parçalarda oldukça başarılı. Dekor ve möstüm tasarımı oldukça göz alıcı.
Joseph Stein’ın yazdığı, Güngör Dilmen’in çevirdiği müzikalin yönetmenliğini Mehmet Ergen yönetiyor. Oyunda Binnur Kaya, Defne Koldaş, ceren Gündoğdu, Dermen Çinkılıç ve Ayşe Nur Köksal’ın da yer aldığı kalabalık bir kadrosu var.
İKTİDARA BAĞLI SANAT YAPILMAZ...
Şu anda Devlet Tiyatrosu ve ödenekli tiyatrolara devletin verdiği paranın adeta bir ‘şaka’ niteliğinde olduğunu belirten Kaptanlar, “Yoksulluk sınırında yaşıyor sanatçı. Oysa ki Devlet Tiyatrosu... Bence tiyatrolar özerk olmalı, kendi başına hareket etmeli bir iktidara bağlı olmamalı, devlet sadece sanatı ve tiyatroyu desteklemeli, ona olanak tanımalı, alanlar açmalı. Dolayısıyla içinde bulunan sanatçının da üretime dayalı bir plan program içinde olmasını düşünemiyoruz, adam ‘Sesimi çıkarmayayım’ diyor haklı olarak, ‘Ben ne yapabilirim’ diyor, ‘Bana maaşımı versin ben de oyunumu oynayayım, ne yapayım, geçinip gideyim’... Memur zihniyeti olur tabii... Liyakat olmalı bir işi en iyi yapan insanlara vermelisin, her yerde ve her şeyde olması gerektiği gibi. İşte 1980’lerde bu vardı, liyakat vardı bu ülkede, işini yine de iyi yapanlar vardı. Şimdi sahnede gördüğüm bazı oyunlar var ki, Tanrı korusun bakılmıyor bile” diyor.
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SORUNU EĞİTİM...
Türkiye’nin en büyük sorununun eğitim olduğununun altını çizen Mehmet Ali Kaptanlar, “Eğitim olmadan hiçbir şey olmuyor… Eğitim çok önemli her alanda, sadece sanatta da değil” değil diyor.
Türkiye’de eğitimin yanı sıra sanatında hükümetler tarafından sevilmediğinin altını çizen Kaptanlar, “Her türlü sağ düşünce yapısı sanatı sevmez. İlerlemeye, tiyatroya, sanata bir dizgin vurmaya ve hep onları kendi tarafına çekmeye, popüler bir takım allamalar pullanmalar yapmaya mecburdurlar, çünkü kendi iktidarlarını sürdürmek isterler. Bir de sanatçı dediğin insan, hele hele tiyatrocu söz söyleyebilir; sahneden söylediğin söz çok daha etkilidir, o yüzden tiyatro çok etkilidir ve de tehlikelidir.
Tabii onlar için... Oysa ki adam doğruyu söylüyor, sana bir ayna tutuyor Shakespeare’in de dediği gibi bir ayna tutuyor ‘iyilerin iyiliklerini kötülerin kötülüklerini göstermek’ için…O yüzden tehlikeli tiyatro, söz sanatı var, edebiyat var içinde, şiir var...” diyor.