'Gücünüz TEKEL işçisine mi yetiyor?'

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Başbakan, Amerika karşısındaki geri çekilişinin hıncını öyle anlaşılıyor ki TEKEL işçilerinden alıyor'' dedi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Van'da AKP Gençlik Kolları tarafından protesto edildi.

cumhuriyet.com.tr

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin il kongresine katılmak üzere Van'a hareketinden gönce Esenboğa Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, ''Başbakan Erdoğan Amerika'ya gitmeyeceğini açıklamıştı ancak görünen o ki Amerika'ya gidecek. Bu konu ile ilgili bir değerlendirme yapabilir misiniz?'' sorusu üzerine Baykal, bu durumun hiç şaşırtıcı olmadığını söyledi. ''Başbakan bir kez daha kendisine ters düştü. İddialarının arkasında duramadı. Neyse ki bu defa 26 gün sürdü, hiç olmazsa'' diyen Baykal, Türkiye'nin Washington Büyükelçisi'nin Türkiye'ye çağrılmasından bugüne kadar henüz bir ayın tamamlanmadığını ancak Büyükelçi'nin tekrar dönmesi kararının alındığını ifade etti.

Başbakan Erdoğan'ın 13 Nisan'da ABD'deki toplantıya katılmayacağını da ilan ettiğini belirten Baykal, Başbakan Erdoğan'ın ayrıca TÜSİAD'ın ve başka kuruluşların ABD'ye ziyaretini engellediğini, bunu bir politika olarak ortaya koyduğunu ama bu tutumun bir ay bile sürdürülemediğini kaydetti. Baykal, ''Bugün geldiğimiz noktada Başbakan'ın söylediklerinin tam tersini yapma noktasına geldiğini görüyoruz. Şaşırtıcı değil, Başbakan'ın bu tutarsızlıkları, bu çelişkileri, büyük konuşup arkasından tam tersini uygulamaya koymakta oluşu, bundan önce de tanık olduğumuz bir Başbakan üslubudur'' diye konuştu.

Pek çok çevrenin de ilk karar alındığında bu kararı tebessüm ile karşıladığını ifade eden Baykal, şunları kaydetti: ''Bunun bir ciddi tepki olma niteliğinden uzak olduğunu ve sürdürülebilir olmayacağını birkaç günlük ömrü olduğunu o zaman da herkes söylüyordu. Yine hatırlayacaksınız, salı günü ben grup toplantımız da 'Başbakan, bu konuda eylem olarak Amerika'yı ziyaret etmeyeceğini söyledi. Büyükelçi'yi Amerika'dan çekti ama bana öyle geliyor ki Amerika'daki ziyarete de katılacaktır. Büyükelçi de en kısa zamanda dönecektir' demiştim. Salı günü öyle konuştuk. İşte bugün Cuma. Bunun gerçekleştiğine tanık oluyoruz. Bunlar, Türkiye'nin Amerika ile ilişkilerinde iyi düşünülmüş sağlam bir politikasının olmadığı, yaşanan olumsuzluklar karşısında tepki gösterirken kapsamlı değerlendirmelerin yapılmadığı, sürdürülebilir politikaların izlenmediği gerçeğiyle de bizi bir kez daha karşı karşıya bırakıyor. Maalesef dış politikamızda böyle tutarsızlıklara tanık oluyoruz. Sık sık Başbakan geri adım atmak durumunda kalıyor. Bir kez daha bu konuda Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren, milletimizi çok ciddi şekilde rencide etmiş olan Amerikan Kongresi'ndeki bir karar karşısında 25 gün içinde tam tersi bir tutum içine Başbakan sürüklenmiş gözüküyor. Üzüntü vericidir.''
 

TEKEL işçileri

TEKEL işçilerine dün ve bugün polis tarafından müdahale edildiğinin ve CHP'li bazı milletvekillerinin biber gazına maruz kaldığının hatırlatılması üzerine Baykal, bu durumun çok üzüntü verici olduğunu belirterek, ''Anlamak mümkün değil. Tekel işçilerinin eylemi, Türkiye'nin bir güzelliği, demokrasinin bir güzelliğidir'' dedi. TEKEL işçilerinin büyük bir sorumluluk duygusu ile şikayetlerini kamuoyuna, topluma mal etmeye çalıştıklarını belirten Baykal, işçilerin örnek bir davranış sergilediğini ve Türkiye'de hiç kimsenin onların eyleminden şikayetçi olmadığını ifade etti.

Baykal, şöyle devam etti: ''Eylemin yapıldığı sokaktaki, yerdeki esnaf şikayetçi değil, Ankaralı şikayetçi değil. Herkes sevgi ile kucaklıyor bu eylemi yapanları ve onlar da büyük bir sorumluluk duygusu ile demokratik bir hak kullanıyorlar. Anlamak mümkün değil. Gerçekten buna karşı hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük, tepki anlaşılır gibi değil. Başbakan, Amerika karşısındaki geri çekilişinin hıncını öyle anlaşılıyor ki Tekel işçilerinden alıyor. Demokrasi düzeyimiz açısından kaygı vericidir. Herkesin daha sorumlu davranması gerekir.''

Baykal, bütün CHP milletvekillerin TEKEL işçilerinin yanında olduğunu ancak tekrar biber gazı uygulamalarının ortaya çıktığını belirterek, daha önceki biber gazı uygulamalarının özür dileme ve ziyaretler ile tatlıya bağlandığını hatırlattı. Biber gazı kullanmanın ne anlama geldiğini göstermek için emniyet yetkililerinin polislere biber gazı tatbik ettiklerini anımsatan Baykal, bu anlayışın tekrar bırakıldığını söyledi.

Deniz Baykal, şunları kaydetti: ''Ne var bunun altında? Bunun altında bizim güvenlik güçlerimizin, polisimizin kendi politikası yok. Bunun altında Başbakan'ın politikası var. Talimat Başbakan'dan geliyor. Başbakan bu hoşgörüsüzlüğü dayatıyor. Emniyet de emir kulu olarak uygulamak zorunda kalıyor. Üzüntü verici bir tablo. Türkiye'yi yöneten Sayın Başbakan'ın demokrasi ufku budur işte. Süresi belirli demokratik, barışçı bir eylem tertip edecekler, ne uğraşıyorsunuz bununla? Öyle anlaşılıyor ki TEKEL konusu deyince Başbakan'ın aklına başka şeyler geliyor. Ciddi rahatsızlığı var bu konuda. Halbuki orada iki ay eylem yaptılar. Kimse şikayetçi olmadı. Başlangıçta eylem yapanlar pişman oldular, üzüntü duydular. Özürler dilendi, anlaşmalar yapıldı. Bir kardeşlik ortamı gerçekleştirildi. Şimdi masum bir hatırlatma yapacak işçiler. 'Hayır, onu da yapamazsın, gelme. Sokmam seni buraya...' Gücünüz TEKEL işçisine mi yetiyor? Yazık değil mi? Üzüntü verici bir tablo.''

 

Baykal, Van'da AKP Gençlik Kolları tarafından protesto edildi

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Van'da AKP Gençlik Kolları tarafından protesto edildi. Protestocuların yaklaşık 500 kişi olduğu bildirildi. CHP İl Kongresine katılmak üzere özel uçakla Van'a gelen Baykal, Ferit Melen Havaalanı'nda Vali Yardımcısı Ömer Özcan ile partililer tarafından karşılandı. Seçim otobüsü ile kongrenin yapıldığı Beyaz Saray Düğün Salonu'na hareket eden Baykal, İpekyolu Caddesi'nde bir grup tarafından protesto edildi. Beyaz Saray Düğün Sarayı önüne gelen seçim otobüsüne, burada bekleyen grup tarafından yumurta atıldı. Bir süre otobüste bekleyen Baykal, polisin oluşturduğu güvenlik koridorundan kongre salonuna geçti. Polis Beyaz Saray Düğün Salonu önünde bekleyen grubu dağıtmaya çalışıyor.

 

'İyi ki de gelmişim'

Baykal, Van il kongresine özellikle katılmak istediğini belirterek, her türlü zorluğa rağmen CHP bayrağını burada dalgalandıran partilileri yalnız bırakmamak için geldiğini söyledi. ''İyiki de gelmişim'' diyen Baykal, partililerin içinde bulunduğu güçlükler karşısında sergiledikleri tutumun kendileri açısından büyük önem taşıdığını kaydetti. 2 Nisan'ın Van'ın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü olduğunu ve Van'ın kurtuluşunun, Anadolu'nun kurtuluşunun müjdecisi olarak bilindiğini ifade eden Baykal, ''Van'ın ve Doğu Anadolu'nun kurtuluşunun, çok özel şartlarda gerçekleştirilmiş olduğu, Doğu Anadolu'nun kurtuluşunun, Türkiye'nin kurtuluşuna, bağımsızlığına ve Türkiye'nin milli bütünlüğüne en büyük katkıyı yapmış olduğu gerçeği, herkes tarafından çok iyi anlaşılmalıdır'' dedi.
 

'Neden bu bölgede güç koşullarda siyaset yapıyoruz'

CHP'lilerin Van'da güç koşullarda siyaset yaptığını bildiren Baykal, şunları kaydetti: ''Niçin siz bu güç koşullarda siyaset yapmak durumundasınız? Sizin siyasetinizin ilkeleri belli, yöntemi belli. Neye değer verdiğiniz belli. Sizin yaptığınız siyasetin Türkiye ve Güneydoğu ile Doğu Anadolu Bölgesi için önemi belli. Böyle olduğu halde siz, biz neden burada güç koşullarda siyaset yapıyoruz? Her zaman böyle değildi. Bir zamanlar bu bölgede siyaset yapanlar çok uygun koşullarda, kendilerini çok rahatça ifade ederek, siyaset yapabiliyorlardı. Bu bölgenin en değerli aileleri, CHP içinde siyaset yapıyordu ve CHP'ye güç katıyordu. O zaman ne sorun vardı? Hiç bir sorun yoktu. Şimdi ne sorun var? CHP mi değişti? Bu bölgeye değer veren siyaseti mi değişti CHP'nin? Hayır, siyaseti değişmedi. Siyaseti daha da pekişti, gelişti, berraklaştı. Bu bölge bizim daima baş tacımız oldu. Bu bölgenin insanlarının sorunları, bizim en temel sorunlarımız oldu. Hepimizin yüreği Doğu ve Güneydoğu Anadolu için çarptı. Bu bölgedeki insanların yaşadığı baskılar, haksızlıklar, bizim en büyük sorunumuz oldu. Bizim siyasetimiz değişmedi. Doğuda yaşayan insanlarımız, bizim gönlümüzde aynı şekilde saygıdeğerdir. Burada siyasetin özü değişti. Burada siyaset, siyaset olmaktan çıktı, bir kimlik mücadelesi haline gelmeye başladı. Bir etnik çekişme haline gelmeye başladı.''
 

'Etnik kimlik siyasetin temeli haline geldi'

Siyasetin etnik temele indirilmesinin, bir etnik kavganın, milli siyasete dönüştürülmesinin, o kavgayı yapan insanlar ile Türkiye için yararlı olmayacağını anlatan Baykal, şöyle devam etti: ''Bu devleti birlikte kurmuşuz. Kurarken de hepimizi kardeş bilmişiz. İçimizde herkesin kendine göre kimliği olabilir. Kimimiz Arap, kimimiz Çerkez, kimimiz Kürt'tür. Elbette Allah bizi nasıl yarattıysa, hangi sülalenin, ailenin, aşiretin içine uygun gördüyse, kimliğimiz o anda ortaya çıkmıştır. Onu biz seçmemişiz. Ama biz etnik kimliğimizi, siyasetin temeli haline getirirsek, kendi kimliğimizden olmayanları dışlarsak, yok sayarsak, kendimizi onlardan ayrıştırırsak, en fazla kendimize, birliğe, bütünlüğe, ortak yararlarımıza zarar vermiş oluruz. Şimdi bu tuzak, daima bizim önümüze getiriliyor.''

Herkesin yararı ve çıkarının, birlik ve beraberlikten geçtiğini vurgulayan Deniz Baykal, şöyle konuştu: ''Herkesin yararı ve çıkarı, sen şusun, sun busun diye ayırmamaktadır. Karşımızdakini, etnik kimliğine göre suçlamamaktadır. Bizim dinimizin altında bir etnik kimlik anlayışı var mı? Her kimliğe sahip olan insan Allah'ın yarattığı eşit konumdaki insandır. Herkes eşit ve kardeştir. Böyle bir evrenselliği temsil eden anlayışın, inancındayız, içindeyiz. Siyaseti etnik kimlik temeline indirirseniz, bu siyasete ayak uydurmayı reddedenler olabilir. Biz reddediyoruz. Biz etnik kimlik siyasetine boyun eğmiyoruz, ayak uydurmuyoruz. Bu onların kimliğine saygı duymadığımız için değildir. Bu onların kimliğine değer vermediğimiz için değildir. Herkesin kimliği onun onurudur, şerefidir. Herkesin onuruna ve şerefine saygı gösteririz. Biz bu tuzağa düşmedik. Düşmeyeceğiz.''
 

'CHP bu bölgede en doğru siyaseti ortaya koyan partidir'

CHP'nin doğru bir siyaset yürüttüğünü bildiren Baykal, şunları kaydetti: ''CHP, bu bölgeye yönelik en doğru siyaseti ortaya koyan partidir. Bu bölgenin ekonomik sorunlarını, siyasi sorunlarını en iyi biz biliyoruz. 1989 yılında bu konularda hiç kimse tek kelime bile söz söyleyemezken, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, bu konuları tartışacak insanların önünde bir tehdit gibi dururken, CHP çıktı açık biçimde dedi ki, (Herkesin kimliği saygı değerdir, eşittir. Kimse kimsenin kimliğini baskı altına alma hakkında sahip değildir. Türkiye Cumhuriyeti bir ırk devleti değildir. Bir kafatası devleti değildir. Bir kan devleti değildir. Türkiye Cumhuriyeti bir siyasi şuur, siyasi anlayış devletidir.) Bizim anlayışımızda herkes etnik kimliği içinde özgürce yaşayacak ama hepimiz kardeş olacağız.''

1989 yılında bunları söylediklerinde, DGM tarafından soruşturma ve tahkikat başlatıldığını hatırlatan Baykal, şöyle devam etti: ''Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ana dillerin konuşulmasına yönelik yasağın kaldırılması için ilk kez kanun teklifi veren kadro, bugünkü Cumhuriyet Halk Partisi kadrosu ve onun genel başkanıdır. Hiç kimse bu konularda konuşmayı bile aklından geçirmezken bu bir ayıptır dedik. Herkesin kimliği saygıdeğerdir diyoruz, sonra anadilini konuşmayı dahi yasaklayan bir anlayış içindesiniz. Böyle bir şey olamaz. Sadece bunu söylemekle kalmadık, Meclise gittik. Bunları biz yapmışız. Bu düşünceleri 1989 yılında söylemişiz. Bölgeye yönelik ekonomik politikaların yanlışlığını biz söylemişiz.''


Baykal, Doğu Anadolu Bölgesi'ne yönelik ekonomi programı hazırlamayı başından beri kendilerinin söylediğini ancak 1980'li yılların başında bir modanın ortaya çıktığını belirterek, şöyle konuştu:
''Devlet ekonomiye doğrudan girmeyecek, fabrika, işletme kurmayacak. Çünkü zarar ediyormuş, devlet iyi işletmeci değilmiş. Bu nedenle doğuya da güneydoğuya da yatırım yapmayacakmış. Bu politikaya CHP olarak başından beri karşı çıktık. Devlet fabrikayı kar etmek için değil, işsizliği önlemek, istihdamı sağlamak için zarar etse de kurar. AKP'liler çıktılar, 'teşvik vereceğiz' dediler. Verilen teşvikler, gitti, Antalya'da, İzmir'de, Bodrum'da otel arsası oldu. Elde kalan bir şey yok. Ne fabrika açıldı, ne de ekmek kapısı yaratıldı. Gençlerimizin iş bulacağı hiç bir şey olmadı.''

CHP'nin, bölgede yaşayan insanları birbirine düşürmek, Türkiye'nin diğer yerleri ile karşı karşıya getirmek amacı taşımadığını vurgulayan Baykal, ''Tam tersine kaynaştırmak, bütünleştirmek, var olan beraberliği ortaya çıkarmak, herkese göstermek, onun gereği olarak da bu bölgenin ekonomik, sosyal kalkınmasına yardımcı olmak, hizmet vermek istiyoruz'' diye konuştu.

Ülkenin gerçek ihtiyacının tespit edilerek, çözüme kavuşturulması gerektiğini bildiren Baykal, etnik tahrikçilikle siyaset yapılamayacağını, ülkenin hizmete ihtiyacı olduğunu dile getirdi.


''Dinimize en büyük saygıyı biz sunuyoruz"

Fitne, fesat araya koyarak, 'sen farklısın, bu farklı' deyip insanları birbirine düşürerek siyaset yapılamayacağını anlatan Baykal, şunları kaydetti:
''Bizim siyasetimiz etnik istismar, kimlik istismarı, din istismarı siyaseti değildir. 'Din istismarlığı yap, gel seni de kucaklayalım' hayır kardeşim. Dinimize en büyük saygıyı biz sunuyoruz. Dinimizle iftihar ediyoruz. Herkesin dinini özgürce sonuna kadar yaşaması için her türlü mücadeleyi vermeye hazırız. İnancımız, dinimiz, imanımız, milletçe hepimiz için aynı derecede mukaddestir. Bu konuda hiçbir kuşku yok, ama 'din' deyip siyaset yapmaya kalkanlara da ne olduğunu biliyoruz.''


Deniz Feneri davası


Deniz Feneri e.V. ile ilgili davaya bakıldığında altında din istismarı olduğunu savunan Baykal, Almanya'da, yoksullara ulaştırılmak amacıyla toplanan paralarla televizyonların, şirketlerin, fabrikaların kurulduğunu öne sürdü.

Baykal, Alman hükümeti ve adliyesinin olayı fark etmesinin ardından Deniz Feneri Derneği hakkında dava açtığını anımsatarak, şöyle devam etti.
''Bir bakmış ki asıl elebaşılar Türkiye'de. Listeyi yapmış bizimkilere göndermişler, 'sen de onları incele, soruştur, onlarla ilgili bilgi topla, gereğini yap' diye. Aradan aylar geçti, yıl geçti, kıpırdama yok. Almanlar ikinci davayı 'biz açalım' dediler, dosyayı hazırladılar, 'şu şu kişilerin ifadesini al' dediler. Bizimkiler, 'ifadesini almıyoruz' diye cevap verdi. Almanların da ifade almasına izin vermedi. Bir yılı aşkın süre geçti, hala iddianame yok. Bu acaba neden böyle oluyor. Bu normal bir dava olsa böyle olur mu? Yani bu davaya birileri gizli gizli kol kanat geriyor diye düşünsek yanlış mı düşünmüş oluruz? Birilerinin bu davayı siyasi himaye altına aldığını düşünsek yanlış mı düşünmüş oluruz? Soruşturduk kim bunlar diye, baktık Başbakan'ın okul arkadaşı, öbürü akrabası, hısımı, dünürü. Ama kıpırdamıyor, orada duruyor. Dava gitmiyor. 'İfade al' diyorlar ifade almıyor. 'Gönder' diyorlar, göndermiyor. 'Sen gereğini yap' diyorlar yapmıyor. 'Bırak ben gereğini yapayım', yaptırmıyor. Bu himaye ne, bu ne kardeşim? Televizyon açtılar. O televizyon ne yapıyor, siyaset. Ne siyaseti, iktidarı himaye siyaseti yapıyor. Ne oldu şimdi, camiden parayı ne diye topladı. 'Siyaset yapacağım', 'AKP'ye yardım edeceğim' diye mi topladı? Hayır. Bu şimdi dine mi hizmet oldu, din istismarı mı oldu.''


''Yatacak yeri var mı?"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'yardım için para toplayıp, o parayı kendi hesabına kullananların Türkiye'de yatacak yeri yok'' şeklinde ifadelerini hatırlatan Baykal, şöyle dedi:
''Şimdi ben de Başbakan'a soruyorum. Sayın Başbakan, öyle yapanların davasını, dosyasını aylarca, yıllarca sürüncemede bırakanların, böyle yapanları RTÜK'e başkan olarak atayanların, yönetim kurulu üyesi olarak atayanların, yatacak yeri var mı? Başbakan onların yatacak yeri yok da onlara sahip çıkan, onları himaye eden senin yatacak yerin var mı? Türkiye'de yolsuzluklar almış başını gidiyor. Uzun süreden beri arkadaşlarımız bu konularda en güzel çalışmayı yapıyorlar. Davayla ilgili dosyayı istediler, aylarca o dosya Türkiye'ye gelmedi. Yani kaplumbağanın üstüne koysalar, dosya Türkiye'ye daha erken gelirdi. Geldi, 'tercüme yapacağız' dediler. Himaye ettiler.''

Tekel'e ait bir müessesenin satılması ile Türk Telekom'un özelleştirilmesini de eleştiren Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisini destekleyecek basın örgütlemesi yapmak amacıyla Türkiye'nin ikinci en büyük medya kuruluşunu devlet bankalarından kredi verdirterek, damadının başında bulunduğu bir şirkete aldırdığını öne sürdü.


Anayasa değişikliği

İktidarın değişmesiyle tüm bunların mahkemelerde de ele alınacağını ifade eden Baykal, konuşmasına şöyle devam etti:
''Türkiye'nin içinde bulunduğu tabloya bakınca bu iktidarın gidici olduğunu hepimiz görüyoruz. Her yerden gelen işaretler bunu açıkça göstermektedir. Sadece biz değil kendileri de görüyor. Görüyor da ne oluyor. Şimdi onlar Yüce Divan telaşına düştüler. Şimdi, 'biz iktidardayken bu mahkemeleri iyi kötü idare ettik. İktidardan bir gidersek bu mahkemeleri kontrol etmek de mümkün olmaz. Ne yapalım. Bizi, iktidardan gittikten sonra yargılayacak olan Yüce Divanı, yani Anaya Mahkemesini bize uygun bir noktaya getirelim. Yani kendi hakimimizi, yarın ki hakimimizi, bizi yargılayacak olan hakimi bugün biz tayin edelim' diyorlar.''


Nuri Alço benzetmesi


Anayasa değişiklik paketi için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'hap yaptık' tabiri kullandığını belirten Baykal, ''Başbakan, 'hap yaptık, hap gibi yutun' diyor. Hap var, hap var. Vitamin hapıysa yutalım. Ama hap sadece vitamin hapı değil ki. Eski Türk filmlerinde Nuri Alço vardı. Kızlara gazoz içirirken gizlice arkasını döner bir hap atardı. Şimdi o haptan mı atacaksın millete, yoksa vitamin hapı mı içireceksin? Bir bakalım'' şeklinde konuştu.

Baykal, partisinin Beyaz Saray Düğün Salonu'nda yapılan il kongresinde, Anayasa değişikliği teklifini eleştirerek, şunları söyledi:
''Bu Anayasa paketi ile kendi dertlerine merhem yapmaya çalışıyorlar. Bu Anayasa çıktığı zaman, burada yaşayan insanların sorunları bakımından getireceği bir ilerleme var mı? Hayır. Hiçbir şey yok. Bu çıktığı zaman senin sevinmen için bir neden var mı? 'Lütfen Anayasa çıksın, bundan sonra rahatlarız, çocuk iş bulacak, buraya yatırımlar yapılacak, primler, sigortalar ödenir hale gelecek', bunu diyebilecek misiniz? Hayır.''

Anayasa çıktığında, birilerinin ''oh'' diyeceğini, ''rahatladık artık'' diye sevineceğini ifade eden Baykal, şöyle devam etti:
''Bunu kimin aracılığıyla diyecek. Tabii ki sizin aracılığınızla, sizin desteğinizle, oyunuzla diyecek. Sizlere bin dereden su getirip, bu anlattığım gerçeği saklayarak, sanki büyük iyilik ediyormuş gibi takdim ederek, bu işi kabul ettirmeye çalışacak. Bizce işin aslı budur. İnşallah, Van halkı da Türkiye'deki vatandaşlarımız da her yerde, 'yeter artık kardeşim ne halin varsa gör, seninle mi uğraşacağız, (kendi ipimi kendim çekerim) demiştin. Verdin bize bu ipi, senin uzattığın referandum ipini biz de çekiyoruz' diyecek ve bu iktidara son verecek.''


''Bu iktidar gidecek, CHP gelecek"

Türkiye'nin değişimin eşiğinde olduğunu bildiren Baykal, şöyle konuştu:
''Bu iktidar gidecek, CHP gelecek. Biz CHP olarak, taşıdığımız büyük sorumluluğu biliyoruz. İktidara çıktığımızda, bugüne kadar ifade ettiğimiz düşüncelerin tümüne nasıl sahip çıktığımızı size göstereceğiz. İktidara çıktığımızda, Doğu'daki, Güneydoğu'daki insanlara nasıl hizmet edilirmiş, gerçek sorunlarına nasıl çözümler getirilirmiş, bütün gücümüzle bunu ispatlamaya çalışacağız. Cumhuriyet Halk Partisine karşı olumsuz tavır takınan insanları, bir mahcubiyet duygusu içine inşallah hep birlikte sokacağız.''

Hükümetin hayvancılık politikalarını da eleştiren Baykal, insanların hayvanları kesmek, satmak zorunda kaldığını, bütün işletmelerin satıldığını, hayvan varlığının dibe vurduğunu ve hayvan fiyatlarının arttığını söyledi.