Gökyüzünün üç rengi var

‘Ay Carmela’ adlı oyunda, İspanya iç savaşına ve oyuncunun isyanına tanık oluyoruz

Öznur Oğraş Çolak

Reşat Nuri Sahnesi’nde oyun seyretmeyi çok severim. Oranın tarihi dokusu ve sahnenin tozu, kokusu beni çocukluğuma götürür. Uzun zamandır merak ettiğim bir oyun “Ay Carmela”. 

Carmela aşk, Carmela tutku, Carmela başkaldırı, Carmela cesaret demek...

Tüm sevdiğim kadınlar gibi yürekli Carmela.

İspanya’da Milliyetçiler ve Cumhuriyetçiler arasında geçen iç savaş dönemini anlatan oyunda, iki varyete oyuncusu Carmela ve Paulino, Franco önderliğindeki Milliyetçiler tarafından rehin alınır. Belçite şehrinin işgalini kutlayan Milliyetçiler tarafından istemedikleri bir gösteriye zorlanırlar. İşte tam bu noktada Carmela’nın isyanını, başkaldırısını izleriz. Paulino’nun, ikisine de bir şey olmasın diye Carmela’yı ikna etme çabaları oyunun bütününe yayılır. Carmela tüm sevdiğim kadınlar gibi yürekli, vatanının bayrağını tek yumruğuyla havaya kaldırıyor ve bağararak: “Gökyüzünün üç rengi var...” 

Sahnede loş ama daha çok kırmızı bir ışık. Sesler yükseliyor: bu sesler korkutucu, çünkü savaşın sesleri, ölümün, zulmün, Hitler’in sesi.

Bir adam, önce anlam veremediğimiz cümleler söylüyor, tüm seyirci pürdikkat. Önce asker sandığımız adamın çok geçmeden bir sanatçı olduğunu anlıyoruz. Suya sabuna dokunmadan, taraf olmayan, hani ne akar ne kokar insanlardan. Mutsuz, özlem dolu; karısının yokluğuyla baş etmeye çalışan ve suçluluk duygusuyla yaşamak istemeyen Paulino’nun geçmişle hesaplaşmasına tanık oluyoruz. 

Oyunun daha başlarında yüksek bir ses; şimşek çakmaları, Carmela beyazlar içinde geliyor sahneye, göğsünde bir kurşun yarasıyla... Ölüm ile yaşam arasında gidip geliyoruz. Geçmişe, Carmela’nın nasıl öldüğüne doğru bir yolculuk yapıyoruz. 

Oyuncunun isyanı diyebileceğimiz “Ay Carmela”da, Ada Alize Ertem ve Çağatay Palabıyık rol alıyor. Oyuncuların ritim uyumu, dansları büyük bir alkışı hak ediyor. Ertem’in flamenko dansları ise göz alıcı.