‘Gökteki yıldız kadar fotoğrafım var’
Türkiye’nin sayılı sanat fotoğrafçılarından Ozan Sağdıç, 60 yıllık tanıklığını fotoğraf kareleriyle anlatıyor...
Selda Güneysu / Cumhuriyet
“1953’te fotoğraf sanatına amatör olarak başladım. Bir makinem vardı. Bir yıl bu makineyi kullandım. Sonra daha iyice bir makine aldım. 1956 yılında Hayat Mecmuası yayımlanmaya başlayınca, beni Hikmet Feridun Esin aradı. ‘Bâb-ı Âlî deneyimi olmayan, yani günlük gazetede pişmiş bir fotoğrafçı gözü olmayan taze bir göz arıyorduk, onu sende bulduk. Bizimle çalışır mısın?’ dedi. Böylece Hayat Mecmuası’nın foto muhabiri oldum. Bir Ara Güler vardı o zaman, bir de ben. Ankara’ya gelinceye kadar da o kadroyla devam ettik. 1960’ta, Hayat Mecmuası’nın Ankara’da bürosu açıldı. Ankara’ya atama suretiyle geldim.”
Bu sözlerle anlatıyor Ozan Sağdıç, fotoğraf sanatına nasıl başladığını. Foto muhabiri olunca birçok kişiyle tanıştığını, Türkiye’nin siyasi yaşamına damga vuran olayları tek tek fotoğrafladığını belirtiyor. 60 yıldan bu yana fotoğraf çektiğini dile getiren Sağdıç, çektiği fotoğrafların sayısını dahi hatırlamadığına dikkat çekiyor. “Gökteki yıldız kadar fotoğrafım var diyelim...” diyor.
Cebeci’den Harbiye’ye yolculuk
ÇSM’de bir araya geldiğimiz sanatçıyla sergisi üzerine konuşurken, bir sanatsever Sağdıç’a soruyor: “Bu sergide 1960 ihtilalinden neden fotoğraflar yok. Yoksa siz mi çekmediniz?” Sağdıç, o zaman başlıyor fotoğraf çekerken başından geçen olayları anlatmaya:
“6. Filo ilgili fotoğraflar yok bende. Çünkü ben o sırada İstanbul’da değildim. Ancak onun öncesinde gelip giden ABD filolarıyla ilgili ‘Welcome Johnny’ günleriyle ilgili çok fotoğraf var. Ama buraya nasıl sığsın ki o fotoğraflar... Mevcut bazı fotoğrafları bile, 3 salonu bana ayırmalarına karşın depoda bıraktık. Kaçak fotoğraf çekerdik o zamanlar. Hatta Anıtkabir’e bile girmemize izin vermemişlerdi. Bir keresinde, o zaman Kültür ve Turizm Bakanlığı yok, Turizm ve Enformasyon Bakanlığı var, o bakanın arabasını gasp etmişler. Plakası 0021... Hâlâ hatırımda. Geldiler Cebeci’ye, doluştular arabaya, ben de bindim. Kızılay’a gelip oradan fotoğraf çekmek istiyordum. ‘Yaşasın’ sloganları eşliğinde... Orada bir yarbay ya da binbaşı vardı, ‘Senin elinde fotoğraf makinesi var’ dedi. O zaman Laika’yı yeni almıştım. ‘Yasak, ver makineyi’ dedi. ‘Vermem, makinem çok kıymetli’ dedim. ‘O zaman Harbiye’ye gideriz, derdini orada anlatırsın...’ Oraya gidinceye kadar neşeliydim. Bir gittim ki, korktum. Mebusları çöp arabasıyla getirmişler. Birisi soruyor, ‘Kim bu?’, ‘Filanca yerde yeşil bayrak açan...’ ‘Atın içeri...’ Sonra sıra bana geldi; ‘Bu çocuk kim’ dedi. ‘Gazeteciyim, fotoğraf çekebilir miyim?’ dedim. Sinirlendi, bir küfür salladı. ‘Atın bunu’ dedi. Allah’tan içeri değil, dışarı...”
‘İnönü’nün konser arkadaşıyım’
Sağdıç’ın sergisinde, İnönü’lü yılların çokça fotoğrafı yer alıyor. Sağdıç, İnönü’nün 14 yıl yaşamına tanıklık ettiğini söylüyor. Sağdıç, “Hatta bir keresinde kızı Özden Toker Hanım, bir gösteri nedeniyle beni anons edecekti, ‘Ozan Bey, babamın belki silah arkadaşı değil ama konser arkadaşı’ dedi. Her cuma beraberdik İnönü’yle. O salonun birinci sıranın ortasında otururdu, ben de onun arkasına... Bir gün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) müdürü Mükerrem Berk Bey, 1960’lı yıllar, kendisi flüt sanatçısıydı, ilan edilen programı iptal etti. Başka bir eser çalındı. İsmet Paşa, Mevhibe Hanım’a döndü, ‘Konserden sonra Mükerrem Bey’in evine gideceğiz. Hasta olduğu söylendi, numara yapıp yapmadığını anlarız’ dedi. Bunun gibi pek çok anı var...” diyor.
Ozan Sağdıç’ın 700’ün üzerinde fotoğrafının sergilendiği sergi 27 Şubat’a değin görülebilir.