Gökdelenlerden nefret ediyorum

Müzisyen, İstanbul tutkunu ve uzmanı Haldun Hürel’in yeni kitabının ismi “İstanbul Nasıl Gezilir”. Bu kitap yaşadığımızı sandığımız İstanbul'u yeniden keşfetmek, öğrenmek ve ona sıkı sıkıya sarılmak için bir fırsat.

Ali Deniz Uslu / Cumhuriyet

İstanbul'un her noktasını arşınlayan ve ezbere bilen Haldun Hürel'in vazgeçemediği rotalar; Tahtakale yokuşları, Hasırcılar Caddesi, Fener-Balat, Yavuz Selim çevresi, Yeniköy-Sarıyer kıyı yolu, Küçük Ayasofya, Tevfik Fikret'in Aşiyan evi ve Topkapı Sarayı'nın Harem kısmı. Burada İstanbul ruhunu doyasıya hissettiğini söylüyor. Yeni kitabı “İstanbul Nasıl Gezilir”de ise okuyucuya rehber oluyor.

-“İstanbul nasıl gezilir” hep sorup hiç tam cevap veremediğimiz bir soru. Peki, bu kitap nasıl ortaya çıktı?
“İstanbul Nasıl Gezilir” isimli kitabım, çocuklar ve gençler için yazdıklarımın ve İstanbul merkezli romanlarımın haricinde 6. kitabım oluyor. Bu eserimi okuyan kitapseverler, İstanbul'u “amatör” bir ruhla, ama “profesyonel” bir program çerçevesinde gezeceklerinden ve tanımaya başlayacaklarından emin olsunlar. Yakın çevrem, üniversitelerimdeki öğrencilerim ve yayınevim, uzun zamandır böyle bir çalışma yapmamı istiyorlardı. Hatta öğrencilerim biraz da “baskı” yaptılar bana, ısrarcı oldular. Haklıydılar da... Zira, İstanbul dışından gelen pek çok öğrencim var. İşe nereden başlayacaklarını bilmiyorlar haliyle. Ama seviyorlar bu kadim şehri, tanımak, her yerini görmek istiyorlar. Beri yandan İstanbullu olanlar da yaşadıkları görkemli şehirlerini neredeyse hiç tanımıyorlar. Bu durum, o gençlerin değil, esasen eğitim sistemimizin bir sorunudur tabi ki. İşte, bu öğrencilerime ve tüm İstanbullulara, ülkemizin bütün insanlarına, dünyanın bu en eski, en şöhretli, tarih ve kültürle hemhal olmuş şehrini anlatmak, benim için de bir gönül borcu. Büyük bir zevkle kitabımı kısa sürede tamamladım ve zengin fotoğraf albümümdeki ilginç resimlerle de donattım. Bu eserimi diğer İstanbul'u tanıtan kitaplardan ayıran en önemli özelliği, hemen hemen "bütün İstanbul'un" sayfalar arasında yer alması.

- Her semtin izini sürüyorsunuz, en çok hangi semt sizi çağırıyor?
 İstanbul'un her noktasını arşınlayan bir araştırmacı olarak tabi ki ve yine de (ama İstanbul'u üzmek istemem) en çok sevdiğim mahalleler var kuşkusuz. Bunların başında Tahtakale yokuşları, Hasırcılar Caddesi, Fener-Balat, Yavuz Sultan Selim çevresi, Yeniköy-Sarıyer kıyı yolu, Küçük Ayasofya, Tevfik Fikret'in Aşiyan evi, Topkapı Sarayı'nın Harem kısmı gibi yerler geliyor. Buralarda dolaşırken şehrin “eski ruhunu” doyasıya hissedebiliyorum.

GÖKDELENLERDEN NEFRET EDİYORUM

-Bir zaman kaşifi gibisiniz, hangi dönemin İstanbul'undasınız?

Ben hiç bir zaman yaşadığım bu asrın adamı olamadım, olmadım! Bu yılların İstanbul'u değil benim İstanbul'um. 6.Yüz yılı, 16.yüz yılı, 19.yüz yılı çok arıyor ve özlüyorum. Keşke bir zaman makinası olsa da o yılların İstanbul'unu bir görebilsem, o sessizliğini, dinginliğini bir hissedebilsem. Heraklios'la, Mimar Sinan'la, Abdülmecit'le tanışabilsem, İstanbul sokaklarında dolaşabilsem, rüzgarların uğuldadığı ve karanlık gecelerde sur dışından kurt ulumalarının duyulduğu ahşap evlerden birinde deliksiz uyuyabilsem. Bostanlık çevresindeki bir çeşmeden kana kana su içebilsem. Mekanik hiç bir ses duyulmayan çayırlarında, Boğaziçi köylerinde yürüsem. Masmavi Haliç'te “elimle balık tutsam”....... 2014 İstanbul'u hiç bana göre değil. Gökdelenlerden nefret ediyorum!

- Müzik ve İstanbul birbirinden ayrılmaz değil mi?

Gayet tabii! Müziksiz (şimdiki seri üretim popçuların zibidi müzikleri asla değil) bir İstanbul olur mu? Benim müzik sevdam İstanbul'un eski bir semti olan Hırkaişerif'te başladı. Ne zaman oralarda dolaşsam ilk mektep günlerim aklıma gelir, gözlerim buğulanır. Oradaki sınıfımızda öğretmenimiz, Hamamizade İsmail Dede Efendi'nin bir eserini çalışmıştı ve ben büyülenip kalakalmıştım; "Yine bir Gülnihal aldı bu gönlümü..." Dede'nin Cankurtaran'daki evini ne zaman görsem yine o günler aklıma gelir hep. İşte, “İstanbul ve müzik” ruhumda böyle kaynaşmıştı.

İSTANBUL BİR TARİH ŞEHRİDİR, SANAYİ ŞEHRİ DEĞİL

-İstanbul tutkunuz ne zaman başladı?

İstanbul tutkum kendimi bildim bileli var. Ama bir yer ve bir olay var ki, sevgi miladım olarak hep bunu bilirim. Küçük bir çocuktum ve kardeşlerimle, annem babamla Gülhane parkına gezmeye gitmiştik yıllar önce. Bir anda orada kaybolduk ve baba baba diyerek bağırmaya başladık. Gülhane parkı adeta bir Amazon ormanı oldu birdenbire. Beri yandan Alemdar yokuşundan üzerimize doğru gelen tramvaylar..Daha tepede kocaman bir yapı: Ayasofya! Bunlar, bir çocuğun gözüne nasıl görünür, nasıl bir etki yapar?. Bu nasıl bir şehir böyle! Ve İstanbul, yaşım yedi, aşkımın başladığı yıl!


- Bu kitap kaybettiklerimizi bize hatırlatıyor biraz da. Ama İstanbul bir yandan da direniyor.

 İstanbul, görkemli tarihinin fiziki göstergeleri olan mimarlık yapılarının çok büyük kısmını ne yazık ki bilinçsiz idare adamlarının zalimane kararlarıyla bir bir yitirdi. Gerçekten İstanbul'a çok yazık oldu. Ve şaşırtıcı olan şu ki, günümüzde de şehrin tarihi yüzü günbegün bozulmaya devam ediyor. İstanbul bir tarih şehridir, sanayi şehri değil!