Göğe Bakma Durağında Bir Ozan
Bugün Turgut Uyar'ın doğumunun seksen üçüncü yılı… Ozanlar ki ölümsüz dizelerle sonsuzluğun temsilidir…Ölümün keskin gerçekliğini yitirdiği duyguların sahibi Turgut Uyar, şiiri hayat gibi sevdiren o büyük usta, bugün Çağdaş Türk şiirinin oluşmasındaki en önemli isimlerden biridir.
cumhuriyet.com.trTurgut Uyar şiiri, şiirle içli dışlı olmayı kafasına koymuş ve şiire sevdalı insanların süreç içinde demlenerek keşfedip sonra da kolay kolay kendisiyle arasına mesafe koyamadığı türde bir şiirdir. Ozanın ilk şiir kitabı Arz-ı Hal’dir. Bu kitaptan sonraki dönemde İkinci Yeni’yi oluşturan isimlerin arasında yer alarak poetika adına kafa yoran, Türk şiirinin önemli ustalarından biri olarak tanınmaya başlamıştır. İlhan Berk, Ece Ayhan, Edip Cansever ve Cemal Süreya ile şiir serüveninde yol arkadaşlığı yaparak, şiire yeni bir biçim arayışına girişmişlerdir. Kendi adıma söylemeyi bir borç kabul ettiğim en önemli şey, Turgut Uyar duyarlılığından süzülüp kalemden akıp giden şiirin yazılırken yaşanmış olduğu belli; samimiyetiyle ve düşüncesiyle hayatı dönüştüren bir şiir olduğudur. İkinci Yeni’yi benimsesin, sevsin veya sevmesin ülkemizde şiir adına birkaç kelam söz söylemeyi ve çalışmayı sürdüren isimlerin de kabul ettiği gerçek Turgut Uyar şiirindeki özgün sestir. Uyar’ın en önemli kitaplarından olan Dünyanın en Güzel Arabistanı’nda, şairin yarattığı çağrışım alanları, imgeleri, metaforlarıyla İkinci Yeni hareketinin izlerini görüyoruz. Nazım Hikmet’le anılan ve yaşayan öykülemeler Turgut Uyar şiirinde bambaşka yorumlarla çıkıyor karşımıza. Şiir kendi uç dünyasını kurmaya hazırlanıyor. “Geyikli Gece” ve “Göğe Bakma Durağı” şiirlerindeki özgüllük bir çok şiirinin yanında bu şiirleri birer kült haline getirmiştir.
Yukarıda saydığım İkinci Yeni şairlerinin hemen hepsini haz duyarak ve zaman zaman şaşırarak okumuş biri olarak, Türk şiirindeki o heyecan verici dalgalanmayı, değişimi yaratan bu ustaların, bugün şiirin pek az sayıda şair yaratabildiği dönemde hala merakla ve heyecanla okunduğunu gördüğümde, şiiri besleyen düşünsel ve insani damarlar hakkında biraz daha fazla düşünmeye ihtiyacımız olduğunu anlıyorum.
1950’lerle beraber, Türkiye’de devşirme bir parayla eğreti bir burjuvazi arayışının yansımaları yaşanmaya başladığında, tıpkı bu dönemde olduğu gibi gerçek aydınlar ve yazar çizerler derin sıkıntılara düşmüşlerdir. İş ve para kazanma sıkıntıları çekmişler ve bu dönemler yazın hayatlarına yansımıştır. Turgut Uyar da bu güçlüğü yaşayanlardan biriydi. Bireysel dünyasına yansıyan sıkıntılar, imge dünyasında ve dizelerinde, kentin içine hapsolmuş ve anlaşılma sıkıntısı yaşayarak mücadele eden bir birey olarak kendini gösteriyordu.
Asır yirminci asırdır, amenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri
Sımsıcak sevgilere muhtacım
Turgut Uyar’ın yatılı okul, memuriyet hayatı, ilk evliliğinden sonrasına, hastanelerde ve ameliyatlarla geçen hayatına, şiire yaklaşan, şiire kırgın dönemlerine baktığımızda şiirle olan ilişkisinin güçlenmesinin Tomris Uyar’la olan evliliğiyle gerçekleştiğini anlıyoruz. Bir öykücü ve bir şairin ilginç rastlaşması bence bu. Aşk için yazdığı her şeyi yeniden yazmak isteyecek bir ozan, aşkın ortasında bir imge adamı, şiirin öznesinde duran bir yalnızlıktır Turgut Uyar… Mutlu şiir yoktur, eğer mutlu aşk yoksa...