'Gizli tanıklık teklif ettiler'

Ergenekon davasında savunmasına yapan tutuklu sanık Ümit Oğuztan, savcıların soruşturma sırasında kendisine gizli tanıklık yapması için baskı yaptığını, kabul etmeyince tutuklandığını söyledi. Mahkeme heyeti, Tuncay Güney'in 2007 yılı Aralık ayı başından 2008 yılı Şubat sonuna dek kullandığı bilinen sahte kimlikler ile Türkiye'ye giriş-çıkış yapıp yapmadığının sorulmasına karar verdi.

cumhuriyet.com.tr

Avukat Ergül, mahkeme heyetine, Cumhuriyet Savcıları Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın'ın kendisi hakkındaki "savunma sınırlarını aşarak hakaret ve iftira ettiği" gerekçesiyle yaptıkları suç duyurusu taleplerini kabul etmesi nedeniyle teşekkür etti.

Savcıların mahkeme heyetini "manüple ettiklerini" öne süren Ergül, "Benim beyanlarıma tepkileri suçluluk telaşlarından kaynaklanıyor. Bu kararınızla ferahladım. Savcıların soruşturma kastını aşan sanıklara yönelik husumete varan tavırlarını ortaya koyma fırsatı elime geçti" diye konuştu. Yargı etik ilkelerinin savcıları hiç ilgilendirmediğini öne süren Ergül, diğer sanıklarda olduğu gibi vekili Yenerer'in de çarpıtılmış belgelerle suçlandığını söyledi. Yenerer'in Veli Küçük'e "sayın komutanım" diye hitap ettiği öne sürülen bir dökümanla suçlandığını anlatan avukat Ergül, söz konusu belgenin Yenerer'in internetten indirilmiş bir yazısı olduğunu ifade etti. Bu yazının Küçük'e yanında çalışan Melih isimli biri tarafından sunulduğunu ancak savcıların bu ismi saklayarak heyeti yanılttıklarını söyledi. Ergül, Savcı Zekeriya Öz'ün İtalyan savcılara özenti ile medya malzemesi olmaktan kaçınmadığını, yandaş medyaya haber servis ettiğini ileri sürdü. Savcıların, Adalet Bakanlığı ve hükümetin koruması altında soruşturmayı yürüttüklerini anlatan Ergül, "Savcı kamu görevlisidir. Avukatlar yalan söylese bile hakim ve savcıların yalan söyleme lüksü yoktur" diye konuştu. Ergül, Hakim ve Savcıları Yüksek Kurulu'na yazdığı yargı etik ilkelerini anlattığı dilekçeyi "savcıların kulaklarına küpe olması için" okuduğunu söyledi.
 

Dijital makyaj

Ergenekon davasının Kanada'da bulunan "meczup haham" Tuncay Güney'in ifadelerine dayandığını anımsatan Ergül, savcıların bilgisayar kullanmayı bilmemeleri nedeniyle belgeler üzerinde yaptıkları tahrifatın izlerini silemediklerini, böylece yakalandıklarını öne sürdü. Mahkeme Başkanı'nın yaşı gereği bilgisayar kullanmayı bilemeyebileceğini ancak savcıların UYAP kursu aldıklarını anlatan Ergül, "Savcılar bilgisayar kullanmayı bilselerdi belgelerde yaptıkları dijital makyajın izini silebilirlerdi" diye konuştu. Ergül şöyle devam etti: "Savcıların haham kılıklı Kanada'daki mezhup ile görüştükleri ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet savcıları 7 yıldır aranan Tuncay Güney ile düzenli olarak görüşüp soruşturmayı ondan aldıkları bilgilerle şekillendirmektedirler. Tuncay Güney'in bir mezhup olduğuna ben adım gibi eminim ama Tuncay Güney' kim kullanıyor. Bu zavallının verdiği bilgilere kim itibar ediyor. Önemli olan bu. Tuncay Güney olmasaydı ne MİT ne de emniyet bu sanıklar arasında bir irtibat kuramayacaktı."
 

Gazetecilerin protestosu

Ergül, 20 yıl gazetecilik yaptığını halen de yapmaya devam ettiğini belirterek Cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz'ün sürekli belli gazetecilere bilgi ve belge aktardığını ileri sürdü. Avukat Ergül, "Savcı Zekeriya Öz, basın mensuplarına bilgi verdiği sırada bu durum bir gazeteci tarafından ses kaydına alındı. Ancak bu durum suç olduğu için 5 yıl sonra bunu yayınlayacaktır" dedi. Savcıların gazetecilere servis yaptığını ortaya koymak ve ispatlamak için yine bir gazeteciden temin ettiği, savcı ile korumalarının cep telefonu numaralarını mahkeme heyetine sunduğunu söyledi. Avukat Ergül bu kayıtlar istendiğinde savcının "İslamcı Amerikan basınına nasıl servis yaptığı ortaya çıkacaktır" diye konuştu. Ergül'ün, bu açıklamaları duruşmayı izleyen gazeteciler tarafından protesto edildi. Gazeteciler, sanıkların, avukatların ve mahkeme heyetinin bulunduğu salonu terk edip, duruşma soluna ek yapılan koridoradaki LCD ekrandan duruşmayı izledi.
 

And içti

Avukat Ergül, savunmasına Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılardan hesap soracağını belirterek şöyle devam etti: "Her ne pahasına olursa olsun, koyulduğum kararlı hukuk mücadelemi sonuçlandıracağıma ve müvekkilimin ve milletimizin hukukunu hiçe sayarak yüzlerce Türk aydınını, demokrat, laik, kemalist hükümet muhalifini, hükümetin başının şahsen husumetli bulunduğu gazetecileri, yazarları, muhalif siyasileri evlerinden, eşiklerinden, çoluk çocuklarından koparıp, hukuk adı altında hürriyetlerini ellerinden alan, hukuku siyasetin emrine amade kıldığı iddiaları ile hukukçu kimliğini tartışmaya açarak hukuka, yargıya, adalate ve mahkemeye olan inancı güvenci sarsıp örseleyen savcılardan yüce Türk Milleti adına karar verecek bağımsız mahkemeler önünde hesap soracağıma bir kere daha and içiyorum."
 

Yeni salon için çalışma başladı

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi içerisinde bulunan Fatih İlköğretim Okulu için yapılan ve aynı zamanda duruşma salonu olarak kullanılacak spor salonunun inşaatına başlandı. Devam eden Ergenekon soruşturmasının tamamlanması ve Danıştay davasının birleştirilmesi durumunda sanık sayısı artacağı dikkate alınarak çalışmalara başlandığı öğrenildi. 44'ü tutuklu 86 sanıklı Ergenekon davasının görüldüğü duruşma salonunun küçük olduğu eleştirileri üzerine Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Silivri Cezaevi kampusü içerisinde bulunun ilköğretim okulu için yapılması planlanan spor salonun duruşma solununa dönüştürüleceğini açıklamıştı.

Daha sonra Başkan Şengün, sanık Ümit Oğuztan'ı sorgu ve savunması alınmak üzere kürsüye çağırdı. 

 

Ali Kalkancı olayı

Savunmasına 1973 yılından beri gazetecilik yaptığını anlatarak başlayan Ümit Oğuztan, 28 Şubat süreci ile birlikte çok konuşulduğu ve suçlandığı için Ali Kalkancı haberlerine açıklık getirmek istediğini söyledi. Oğuztan, Turgut Büyükdağlı'nın sahibi olduğu TGS şirketine bağlı basın şirketinin genel yayın müdürü olduğu dönemde “sakallı, irticai kılıklı bir kişinin” sürekli olarak Büyükdağlı'nın yanına gelip gittiğini gördüğünü anlattı. Şeyh denilen bu kişinin Ali Kalkancı olduğunu ve Büyükdağlı'nın  un fabrikasını alabilmek için israr ettiğini öğrendiğini anlatan Oğuztan “O günlerde Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı idi. Erdoğan ile anlaşmışlar. Halk Ekmek Fabrikası'na un verecek ama unu yok. Sahtekar bir portre. Parası yoktu, teminat da veremediği için şirket sahipleri un fabrikasını satmadılar” diye konuştu.

 

Muska imparatorluğu

Olaya gazeteci olarak bakarak araştırıp haber yaptığını ve Türkiye'nin Ali Kalkancı'yı tanıdığını anlatan Oğuztan “Hapishaneye girdi, cezasını çekti. Din istismarcısı. Genç kızlara, kadınlara yaptıkları muskalar karşılığında tapularını ellerinden almış. Muska büyük rant çarkı imiş. Muska finans imparatorlukları yaratmış, ben de bilmiyordum Araştırdıkça bilgi sahibi oldum” dedi. 

Toplumun aydınlatılması için öğrendiklerini basın yayın organlarıyla paylaştığını, bunu hiç kimsenin etki altında kalmadan kendi çabalarıyla gerçekleştirdiğini belirten Oğuztan şöyle devam etti: “Bunlar Türkiye'de bazı şeylerin açığa çıkmasına sebep oldu. Ama kilometre taşları unutuldu, Ali Kalkancı'yı unutmadılar. Uzun süre işsiz kaldım. Ne eşcinselliğim ne pornoculuğum kaldı. Çalıştığım şirkette 'bizi perişan ettiniz, Maliye her gün defterlerimiz istiyorlar' dediler ve ayrılmak zorunda kaldım.”

 

Nefes'e bomba

Bir süre Nefes adlı bir dergi çıkardığını ancak kapısına bomba konulması üzerine kapatmak zorunda kaldığını anlatan Oğuztan derginin “Travesti Bir Medya Patronu” konulu kapağını mahkeme heyetine göstererek “Böyle bir haber yapmam deli cesareti değil, sorumluluktur” diye konuştu.

 

Güney'i işe aldım

Bir süre işsiz kaldıktan sonra Turgut Büyükdağlı'nın kendisini yeniden aradığını ve Strateji adlı yeni bir derginin başına getirdiğini anlattı.  Oğuztan, Alev Çukurkavaklı tarafından kendisine tanıştırılan Tuncay Güney'i muhabir olarak 17 Aralık 1997'de işe aldığını söyledi. Güney'in Sabah, Milliyet, Samanyolu Televizyonu, Akşam gazetelerinde çalıştığının anlatıldığını belirten Oğuztan “Terbiyeli, cuma günleri namaza giden, Kuran mealini okuyan, benim gibi yetim bir gençti. Zaman buldukça mesleki bilgilerimi de aktarıp faydalı olmaya çalıştım” diye konuştu.

 

Psikolog değilim

Tuncay Güney'in Veli Küçük ile görüştüğünü, zaten Güney'i herkes görüşebilen bir adam olduğu için çalıştırdığını, hiçbir genel yayın yönetmeninin hem Hülya Avşar'a hem de komutanlara telefonla ulaşamayan, randevu alamayanları çalıştırmadıklarını anlattı. Güney'den “Veli Küçük ile görüşüyor diye” şüphe duymadığını, Barzani ile fotoğralarını gösterdiğini anlatan Oğuztan “Herkes ile görüşebiliyordu. Biz böyle bakarız. Demek ki becerisi var” diye konuştu. Doğu Perinçek'in kitabından bir alıntı yapan Oğuztan “Benim böyle düşünmem aptallık değil. Bu adam muhabir, bütün gün sokakta. Psikolog da değilim” diye kendisini savundu.

 

Tekzip almadım

Strateji Dergisi'nin 22 Ocak 1998'de yayın hayatına başladığını ve aynı yıl nisan ayında kapandığını anlatan Oğuztan, derginin “Afganistan Başbakanı Şah Ahmet Zeyt”, “Sabancı cinayetine naylon katil”, “54 MİT ajanı esir” ve “Fethullah Raks” başlıklı kapaklarını mahkeme heyetine gösterdi. Son kapak üzerine çok sayıda tehditler aldığını anlatan Oğuztan 35 yıllık meslek yaşamında hiçbir tekzip almadığını söyledi. Bugüne kadar 6 kitap yazabildiğini  söyleyen Oğuztan “Elimden bu kadar geldi. Bunları yazan bir insan nasıl terörist olur? İddianamede böyle suçlanıyorum ama ucu açık” diye konuştu.

 

Tomris Özden'in iddiası

1995 yılında öldürülen Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden'in eşi Tomris Özden'in, “Ümit Oğuztan ve Tuncay Güney beni sorguladı” iddialarında bulunduğuna dikkat çeken Oğuztan  şöyle devam etti: “Flash Televizyonu'na program yapıyordum. Tuncay Güney arayıp getireceğini söyledi. Hanımefendi stüdyoda özgür ortamda bazı iddialarda bulundu. Haber Merkezleri haber değeri bulmadıkları haberleri yayınlamayabilirler. Bunda art niyet arayanlar artniyetli.”

 

Kuzey Irak'a silah

Tuncay Güney'in “Kuzey Irak'a silah götürdüm” ifadelerini değerlendiren Oğuztan “Silah götürmüş olabilir mi, bilmiyorum. Geveze, sırnaşık, yüzsüz biridir. Kapıdan kovmaya çalışıp bacadan girmeye çalışan biridir. Bu nüvede bir insandır. Böyle muhabirler vardır.” dedi.

Güney'in Kuzey Irak'a yalnız gitmediğini, Nokta Dergisi'nden Ayşe Önal ile Show TV'nin muhabirinin de yanında olduğunu söyleyen Oğuztan “Kimse Tuncay Güney'in silah götürdüğünü anlamıyor mu? Savcılar böyle bir oyuna alet edilmelerine nasıl gözyumabiliyor” diye konuştu.

 

Güney, Eymür'ü tanıyor

Tuncay Güney'in, kendisine MİT Kontrterör Dairesi eski başkanı Mehmet Eymür'ü tanıdığını söylediğini ancak kendisinin tanık olmadığını anlatan Oğuztan “İranlı bir diplomatın kendisiyle dostluk kurduğunu Eymür'e anlattığını övünmek için söylemişti” dedi. Tuncay Güney'in deli ya da hasta olup olmadığını anlayabilecek uzmanlığı olmadığını söyleyen Oğuztan “4.5 ay kendisiyle çalıştım. Anormal bir şey görmedim” diye izlenimini aktardı.

 

Tarlabaşı'nda bina

Oğuztan aradan yıllar geçtikten sonra Tuncay Güney'in kendisini arayarak Tarlabaşı'nda virane 3 katlı bir bina aldığını, isterse kendisinin de bir odayı büro olarak kullanabileceğini söylediğini anlattı. Tuncay Güney'e bu yeri Matild Manukyan'ın haraç olarak verdiğine ilişkin iddialar bulunduğunu söyleyen Oğuztan “Bu binayı Hüseyin Arpa'dan 23 Mayıs 2006'da satın aldı. Kendisiyle tapuda bulunmamı istediği için ben de gittim” diye konuştu.

 

Polisi dolandırdı

Oğuztan kendisinin Güney'in nerede yalan söylediğini ayırt edebilecek durumda olmadığını belirterek “15 ay sonra bir sabah saat 09.00 gibi 'beni şimdi polis gelip alacak. Yanlış bir iş yaptım' dedi. Hemen sonra 3 polis içeri girdi. Sahte plaka ile Vatan Caddesi'nde Emniyet binası içinde kendisini polis olarak tanıtarak 2 polise araba satıp dolandırmış. Alıp götürdüler Ertesi gün Gayretepe'deki Dolandırıcılık Şubesi'ne gittim, sizi de alacağız dediler” şeklinde gelişmeleri anlattı.

 

Emniyet'te işkence

Tuncay Güney'in dolandırıcılıktan elde ettiği paradan 500 milyon lirayı kendisine verdiğini söylemesi nedeniyle gözaltına alınıp Organize Suçlar Şubesi'ne götürüldüğünü anlatan Oğuztan şöyle devam etti: “Organize'de beni nezarethaneye koydular. Sonra geceyarısı çırılçıplak soyup bir odaya koydular. 'Kimin nesisin anlat bakalım', 'nerelisin, annen, baban, deden ,dedenin dedesi nereli' diye sordular. 'İstanbulluyum, yerlisiyim' dedim. 'Sen Türkoğlu Türksün, yatırın ulan' dediler. Cereyanı verdiler. 2001 yılından beri ben bu acıyı yaşıyorum. Diğer sanıklardan özür dilerim.”

İşkencede 9 gün kaldığını ve “Ali Kalkancı haberini neden yaptığını”, “Fethullah Gülen'den ne istediğini” sorduklarını belirten Oğuztan soruların “Veli Küçük'ü tanıyor musun?, O'nun adamı mısın, Veli Küçük'ün silahları nerede” şeklinde devam ettiğini anlattı. “Benim silahla ne işim olur. Askerde bile bana silah vermediler” diyen Oğuztan, 9 gün sonra savcılık tarafından serbest bırakıldığını söyledi. “Gördüğüm işkenceye mi adımı dolandırıcılıkla anılmasına mı yanayım” diyen Oğuztan, “Psikolojik tedaviye gittim. Hadisenin mahkemesi devam ediyor” dedi.

 

Gizli tanık baskısı

Yıllar sonra iki yaşlı halasıyla birlikte yaşadığı evinin bir gece yeniden basıldığını anlatan Oğuztan, bu kez Ergenekon terör örgütüne ilişkin gözaltına alındığını, polis ifadesinden sonra serbest bırakıldığını belirtti. 10 gün sonra avukatından elkonulan eşyalarını geri almasını istediğini belirten Oğuztan, Savcı'nın “Getiren belki gizli tanık yapacağım” şeklinde çağrıda bulunması üzerine savcılığa gittiğini söyledi. Oğuztan “Avukatımın yayında gizli tanık olmamı teklif etti. 'Bize yardım et' dedi. Kabul etmeyince tutuklandım” diye konuştu. 

 

Disketler dolmuş

Evinde bulunan disketlerin  boş olduğunu ve inceleme sonunda suç unsuruna rastlanmadığına ilişkin rapor verildiğini anlatan Oğuztan şöyle devam etti:  “2001'deki yargılaması devam eden dava nedeniyle evimde yapılan aramada eşyalarımı geri verdiklerinde arasına karışmış. Ergenekon operasyonunda gözaltına alındığımda buluyorlar. Ben dizüstü bilgisayar kullanıyorum. Bende disket olmaz, çünkü dizüstü bilgisayara disket takılmaz' diyorum. Sorgum yapılıyor, en küçük bir suç unsuru olsa serbest bırakılır mıydım? Sonra çağrılıyorum, avukatımın yanında gizli tanık olmam için baskı yapılıyor. Tutuklanıyorum ve o boş disketlerin hepsi dolmuş.”
“Devlet namuslu, namussuz vatandaşına tuzak kurmaz” diye Oğuztan “Bazı çevreleri rahatsız eden haberler yaptıysam bu duruma mı düşmeliydim, 53 yaşında 'vatan haini, terörist' dediler. Komutanları terörist diye hapse attılar” diye konuştu. 

 

Susurluk Komisyonu'na rapor

İddianameyi “Allah rızası için bir yaprak belge çıkmamıştır” diye eleştiren Oğuztan tutanaklara “Sarı renkli Ergenekon başlıklı dosya” şeklinde geçen dokümanın  Susurluk kazasından sonra TBMM Araştırma Komisyonu'na verdiği rapor olduğunu söyledi.  Oğuztan,  “Fikri Sağlar, Mehmet Elkatmış ahkam kesiyor. Niye araştırmamışlar görevlerini” diye sordu. Oğuztan, Ergenekon adını araştırmacı-yazar Erol Mütercimler'in kitabında okuduğunu bunun üzerine bu iddiadan yola çıkarak Susurluk Komisyonu'na yazı yazdığını anlattı. Oğuztan, komisyona gönderdği yazıda anlattığı Ergenekon'un sanığı olduğu dava ile bir ilişkisinin olmadığını Ergenekon'u NATO ülkelerindeki Gladyo yapılanması olarak incelediğini söyledi. Oğuztan gladyonun  hiçbir zaman muhalefet olmadığını hep iktidarda olduğunu anlatarak “Hep iktidardır, o sebeple ABD yani emperyalizm tarafından kullanılabiliyor. Muhalefet kadrolarından gladyo çıkmaz. Gladyo her zaman kendi kadrolarını işbaşına getirmek üzere görev yapar” diye konuştu. 
“Anasız babasız büyüdüm kendimi ancak bu kadar adam edebildim. Şimdi sorularınızı cevaplamaya hazırım” diyen Oğuztan'a, Başkan Şengün tarafından emniyet, savcılık ve nöbetçi mahkeme ifadelerini okundu. 

 

“Lobi belgesini almadım”

Ümit Oğuztan savcılık ifadesinde yer alan 'Lobi belgesini aldım' şeklindeki beyanın yanlış olduğunu belirterek, "Tuncay Güney'in elinde bir dosya vardı. Nedir o dedim. 'Önemli bir şey değil,arkadaşlar sivil toplum örgütü kurmaya çalışıyorlar' dedi. Bu dosyayı gördüm ama almadım" diye konuştu. Oğuztan'ın avukatı Alper Yarımgil, müvekkili hakkında sanal örgüt üyeliği ile ilgili bir delil bulunmadığını belirterek tahliyesini talep etti.

 

Savcı servis iddialarını yanıtladı

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, avukat Vural Ergül'ün Ergenekon operasyonunu yürüten savcıları, 'gazetecilere bilgi sızdırmakla' itham etmesi üzerine açıklama yaptı. Pekgüzel, davanın savcıları olmaları nedeniyle haklarında şikayet yapılmasının normal olduğunu ve haklarındaki onlarca şikayete ilişkin işlemlerin sürdüğünü anlattı. Soruşturma aşamasında, savcılar tarafından hiçbir basın mensubuna belge verilmediğini ifade eden Pekgüzel, şöyle konuştu: “Medyada çıkan haberler üzerine bizzat Cumhuriyet Savcılığımızca basına kısıtlama getirildi. Gizlilik kararına uygun hareket edilmesi için kalem görevlileri, kolluk kuvvetleri ihtar edildi. Yayınların sürmesi nedeniyle kolluk kuvvetleri hakkında gizliliği ihlal ve görevi kötüye kullanma suçlarından suç duyurusunda bulunduk. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturma açıldı. Bir şekilde bu belgeleri elde eden basın yayın organları yayınlamama yoluna gitmediler.  Basın yayın organları hakkında savcılığımızca yapılan şikayet 500'ü buldu. Kovuşturma aşamasında çıkan haberlerden de sorumlu tutulamayacağımız aşikardır.”

 

Avukata yine suç duyurusu

Savcı Pekgüzel, tutuklu sanık Vedat Yener'in avukatı Vural Ergül'ün soruşturma savcılarını hükümet yanlısı olarak nitelediğini, savcılardan ikisinin askerliğini yapmadığını birinin de vukuatlı yaptığını ileri sürdüğüne dikkat çekti. Ergül'ün, savılar hakkında hukuka aykırı araştırma yaparak, gerçek dışı açıklamalarda bulunduğunu söyleyen Pekgüzel, bu sözlerin savunma sınırlarını aşarak iftira ve hakaret içerdiğini söyledi. Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz'in de soruşturma savcıları için “AKP hükümeti sırasında, her kurumu babalarının çiftliği gibi istismar ediyorlar" şeklinde açıklama yaptığını belirten Pekgüzel, Ergül ve  Kerinçsiz hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

 

Güney'in sahte kimlikleri soruldu

Mahkeme  heyeti, Tuncay Güney tarafından kullanıldığı ifade edilen iki cep telefonu numarasının teknik takibe alınıp alınmadığını, bu telefon numaraları ile 2007 Aralık ayından, 2008 Ocak ve Şubat aylarına dek Türkiye'de herhangi bir telefon görüşmesi yapılıp yapılmadığını, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na sormaya karar verdi. 2007 yılı Aralık ayı başından 2008 yılı Şubat sonuna dek Tuncay Güney ve Güney'in kullandığı ileri sürülen sahte isimler Tuncay İpek, Tuncay Güney İpek, Tuncay Bubey, Tolga İpek, Daniel Güney, Daniel Levi, Kemal Kosbağ ve  Alparslan Evrenos olarak Türkiye'ye giriş çıkış yapan kişi olup olmadığının Emniyet Genel Müdürlüğü'ne sorulmasına da hükmedildi. Bu kişilere ait varsa ayrıntılı bilgi ve giriş çıkış belgelerinin onaylı örnekleri de istendi. Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz'in de aralarında bulunduğu bazı sanıkların yurtdışında herhangi bir toplantı yapıp yapmadıklarınının MİT'e sorulmasına hükmeden mahkeme, savcıların suç duyurusuna ilişkin, oturum tutanağının Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine karar vererek duruşmayı 25 Aralık'a erteledi.