Gitmek mi kalmak mı zor...

Gitmek mi kalmak mı zor...

Osman İkiz - İsveç

İkisi de zor. Gidince bırakacaksın. “Elveda” diyeceksin. Kolay mı? İçin parçalanacak. Yaşanmışlıklar, acı tatlı anıları unutabilecek misin? Düşünmesi bile zorluyor insanı. Kimileri için geçmişi silmek, yeniden başlamak kolay olabilir. Kimileri için de anıları karalama kâğıdı gibi çöpe atmak zor gelebilir. Dediğim gibi herkes için yaşamın anlamı değişebiliyor. Örneğin, herhangi bir yerde kahve içmem. Her zaman gittiğim kafeye gitmeyip değişik bir yerin kahvesini denemek istersem, her gittiğimde beni güler yüzle karşılayan çalışanlara ihanet ediyormuşum duygusuna kapılırım. Ekmeğimi de her yerden almam. Hangi ekmeği sevdiğimi bilen ekmekçime giderim. Parlak ambalajlı, şatafatlı marketlere gidip, an’lık keyifler için ekmekçime ihanet edemem.

Peki bütün bu duygusal bağlılıklara rağmen gidemez mi insan? Tabii ki gidebilir. Koşullar zorlayabilir; o zaman kalmak zor olabilir ve bavulunu toplar, ceketini alır gidersin. İnsan ihanete uğradığını hissediyorsa, düşünüyorsa ya da görüyorsa bırakıp gider. Aşktan söz etmiyorum; ülkeye bağlılıktan, devletin vatandaşına ihanetinden söz ediyorum.

Buraya nereden geldik diyeceksiniz. Sevmesem de sosyal medyanın ucundan kenarından tutuyorum. Kamuoyu yoklamaları, ırkçıların İsveç’te en güçlü hareket haline geldiğini ortaya çıkarınca fena halde tepem attı. Bir anda ceketimi giyip, pasaportumu cebime koyup bu ülkeden kaçmak istedim. Kaçmak deyince sessiz kalıp, mücadeleyi bırakıp sahayı terk etmek gibi anlamayın. Irkçıların güçlenmesinden çok, milletin sessiz kalmasına, hele sol partiler başta olmak üzere siyaset arenasının gelişmeyi olağan karşılamasına sinirlendim. Sanki İsveç’in üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi herkesin başı öne eğik. Özellikle sağ partilerin şamar oğlanı haline gelmiş olan sosyal demokratlara çok kızdım. Bu duygusallıkla facebook’a “Gitmek mi zor, yoksa kalmak mı?” başlığı altında “Irkçılar İsveç’te birinci parti. Acaba geriye mi dönmeli” diye yazdım. Çok sayıda yorum geldi. “Biraz orada, biraz burada” diyenler orta yolu gösterdi. “Fazla bile kaldın, dön artık” diyen dostlarım oldu. Türkiye’nin kızgın muhalif sesleri de yorumlara yansıdı. Düşünce ve ifade özgürlüğüne saygımız sonsuz. Kızgın seslere göre, Türkiye bir cehennem, İsveç bir cennet.

NE CENNET NE CEHENNEM...

Nâzım Hikmet, 1958’de Stockholm’e gelince Lütfi Özkök ve arkadaşları, Sovyetler Birliği’ni merak ettikleri için büyük şairi soru yağmuruna tutarlar. Lütfi Özkök, “Ağabey orası cennet mi, cehennem mi?” diye sorar. Nâzım, Ne cennet ne cehennem” diye yanıtlar. Ve devam eder. “Ama böyle bir restoran yok.”’ Bu düşünce yöntemiyle düşünürsek, ben çok kızgın olmama rağmen İsveç’e cehennem diyemem. Oysa cennet gibi bir ülkeyi, mükemmel işleyen bir sistemi laçkaya çevirdiler. Eğitim, sağlık sistemini tarumar ettiler. Özel okullarla İsveç Pisa araştırmalarında sona düştü. Özel okul patronlarının, kârlarını vergi cennetlerine götürmelerine de izin verildi. Sağlık hizmetlerindeki rezaletler her gün gazetelere haber oluyor. İskoçya özelleştirilen sağlık hizmetlerini tekrar kamulaştırdı. Hizmetler hemen düzeldi. İsveçli yetkililer ise hâlâ özel hizmetlerin de başarılı olabileceğini iddia ediyor...

Emekliler devlet yardımı almadan geçinemez hale geldi. Modern dilencilik diye niteleyebileceğim sosyal yardım için millet aybaşını bekliyor. Gelir dağılımındaki uçurumun dibi gözükmüyor. Ne adına? Sermaye sahiplerinin vergilerini düşürüp, gelirlerini artırmak adına. Bu yüzden dünyanın en bilinçli, en örgütlü sınıfı zannettiğimiz sendikalı işçilerin yüzde 25’i ırkçılara oy veriyor. Kısacası sosyal refah devletinin ayaklarını kırdılar. Emeklilerin, yaşlıların hayatını, teşbihte hata olmaz diyerek, biraz da abartarak söyleyecek olursak, cehenneme çevirdiler. Bu yıkım operasyonuna katıldıkları için sosyal demokratlara kızgınım ve ihanete uğramış duygusuna kapılıyorum. Bir sağcı partiye dönüşen sosyal demokratlar geriledikçe, kızgınların protesto oylarıyla ırkçılar ilerliyor. Böyle düşünen sadece ben değilim. Bu sayfayı düzenli okuyanlar, sosyal demokratların yıllardır taviz vererek gerilediğini, onlar geriledikçe de ırkçıların güçlendiğini yazdığımı hatırlayacaklardır. Çok sayıda mültecinin yaşadığı bu ülkede, cidden siyasal nedenlerle buraya sığınmış olan, bilinçli Güney Amerikalı, Balkanlı mülteciler de benim gibi düşünüyor. Zor soru önümüzde: Gitmek mi zor, yoksa kalmak mı?

osman.ikiz@gmail.com