Gezi'den Sonra Yeni Türkiye

cumhuriyet.com.tr

Gezi Parkı protestoları ile başlayan süreç, tüm Türkiye’de bir demokrasi ve özgürlük hareketine dönüştü. Yüz binlerce insan özelde AKP iktidarının baskıcı ve tek adam anlayışına karşı, genelde ise tüm siyaset kurumuna yeni Türkiye’nin şifrelerini verdi. Tarihimizdeki en önemli sivil halk hareketi, her türlü vesayeti reddederek, bireysel taleplerden toplumsal haklara kadar geniş bir yelpazede yeni Türkiye’nin resmini çizdi. Herkesin dediği gibi Gezi’den sonra artık yeni bir dünya kuruldu.

Burada en önemli görev siyaset kurumunundur. Ancak Başbakan inatla bu halk hareketini yurtdışına ve faiz lobisine bağlamakta ve bu sürecin bütün mesajlarını elinin tersiyle itmektedir. Buradaki çıkmaza karşın, yine de tüm siyaset kurumu için Gezi’nin yarattığı yeni Türkiye’nin resmini çizmekte büyük fayda var. Çünkü çağdaş, özgür ve güçlü bir Türkiye için siyasetin yeni yol haritası bu mesajlardadır.
* Gezi süreci göstermiştir ki, bütün tek adam anlayışına, başkanlık heveslerine karşın, hiçbir kimse ya da zümre milli iradenin ve halk egemenliğinin üzerinde değildir. Milli irade bir bütündür ve bana oy veren, vermeyen diye bölünemez. Ülkenin rejimi ve kaderi bir kişinin ya da zümrenin siyasi ikbaline göre şekillendirilemez; bu ikbale teslim edilemez. Kaynağı ne olursa olsun, demokrasinin üzerinde hiçbir güç ve vesayet kabul edilemez.
* Demokratik parlamenter sistem, uğruna ağır bedeller ödenmiş, deneyim ve tarih süzgecinden geçmiş, Türkiye için en ideal yönetim modelidir. Bu sistemi zaafa uğratma gayretleri, AKP’nin dayatmacı tek adam anlayışından kaynaklanmaktadır. Demokrasi çoğunluğun yönetimi veya idarenin hükmedici hâkimiyeti değil; çoğulculuğun, çoksesliliğin ve katılımcılığın adıdır. Hükümet iktidar gücünü, bireylerin yaşam biçimi, tercihleri, hak ve özgürlüklerine müdahale edecek kadar genişletemez ve kendi dünya görüşünü dayatamaz.
* Demokratik parlamenter sistem, acil ve kalıcı önlemlerle güçlendirilmelidir. Bu amaçla sistemin temeli olan güçler ayrılığı ilkesi tekrar etkin ve işlevsel hale getirilmeli; yürütmenin, yasama ve yargı üzerindeki baskı ve etkisine son verilmelidir. Sistemin temeli olan Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı ilkesi güçlü bir şekilde devam etmeli; başta Sayıştay’ın bütçe üzerindeki denetim yetkisi olmak üzere yasamanın yürütme üzerindeki denetimi işlevsel ve etkin hale getirilmelidir.
* Demokrasinin olmazsa olmaz koşulları, demokrasinin nimetleri kullanılarak ortadan kaldırılamaz. Tek adamcılığın ve tek bir dünya görüşünün hayatın hemen hemen her alanına dair dayatmaları kabul edilemez. Demokrasi çoğunlukçu değil; çoğulcu bir sistemdir. Gezi Parkı sürecinde AKP iktidarı, demokratik haklarını kullanan vatandaşlarımızın üzerine orantısız polis gücü ile gitmiş; bu baskıcı anlayış meydanlarda ve sokaklarda biber gazı, tazyikli su, cop şeklinde günlük pratiğe dönüşmüştür.
* Özgürlükler bastırılamaz. 20. yüzyılın totaliter uygulama ve anlayışları son kullanma tarihlerini tüketmiştir. Dünya analogdan dijitale geçmiş ve sınır tanımayan bir iletişim çağını yaşamaktadır. Ülkemizde yaşamın her alanında zaafa uğratılan özgürlük ortamı tekrar kurulmalıdır.
* Eşit yurttaşlık kavramı tam anlamıyla hayata geçirilmelidir. Devlet toplum ve birey üzerinde baskı aracı olarak kullanılamaz ve devlet vatandaşlarına politik kültür, yaşam biçimi ve kimlik tarifi ve dayatması yapamaz.
* Gerçek bir demokrasi için Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu değiştirilmeli; partilerdeki lider sultasına son verilmeli; yüzde on olan ülke seçim barajı kaldırılmalı ya da makul bir seviyeye indirilmeli ve temsilde adalet sağlanmalıdır.
* Yargı bağımsızlığını etkin hale getirilmeli, hukuk devleti olmanın gereklerini ve adalete inancı sağlayacak bir yargı reformu yapılmalı; yürütmenin yargı üzerindeki etki ve baskısına kesin olarak son verilmelidir.
* Eğitim sistemi üzerindeki siyasi vesayete son verilerek, bilimsel gerçeklere ve çocukların pedagojik ihtiyaçlarına dayanan, özgür bireyler yetiştiren çağdaş bir eğitim sistemi kurulmalıdır.
* Dış politika ülke güvenliği ve siyaseti için bir istikrarsızlık alanı olmuştur. Dış politikada sergilenen ütopik, hayalci ve sığ uygulamalar, ülkemizi sıcak çatışma ve hatta savaş tehlikesiyle karşı karşıya getirmiştir. Dış politika, kişilerin gerçeklerden ve akılcılıktan uzak, hayal dünyasından kurtarılmalı ve Cumhuriyet’in ulusal çıkarları ve uluslararası hukuku temel alan, itibarlı ve gerçekçi dış politikası tekrar hayata geçirilmelidir.
* Ekonominin merkezine rantı ve piyasayı oturtan, sıcak paraya dayalı, yoksulluk ve adaletsizlikten beslenen mevcut haksız ekonomik düzen terk edilmeli ve yerine ekonominin temeline insanı alan, gerçek bir büyüme ve kalkınmayı hedef alan, kalıcı yabancı sermayeyi ve istihdamı artıran, önce üreten ve yarattığı katma değeri halkın tüm katmanlarına yansıtan topyekûn bir kalkınma modeli uygulamaya geçirilmelidir.

Alper TAŞDELEN Dış Politika Uzmanı