Gerçekleri bireysel gözle sorgulamak...

Politik sinemanın bu yıl önemli bir yer alacağını biliyorduk. Bu önemin, biçimsel düzeyde de farklı bir bütünlük sergileyeceğini tahmin etmiyorduk. Unutturulmak istenen ve genellikle çarpıtılan, hatta gizlenen yasaklı tarih sayfalarını açarak geçmişimizi sorgulayan bir dizi film, neo-klasik diyebileceğimiz bir biçimsel dalganın da habercisiydi.

Mehmet Basutçu

Öğretici ya da ders verici olmanın çok ötelerinde, yenilikçi biçimler arama lüksünü de kendine tanımayan, yalın ve etkin bir anlatım dili ön plana çıkıyor. Farklı kuşakların, değişik kültürlerin sesi kadın ya da erkek yönetmenler, politik içerikli tarihsel sayfaları açarken (ya da güncel gerçekleri işlerken), sözbirliği etmişçesine, yaşanan acıların bireysel boyutlarına odaklanıyorlar. 

Politik ve toplumsal çözümlemelerin genelliğinden kaçınarak, izleyicilerin doğrudan perdedeki karakterle özdeşleşmesini hedefliyorlar. Siyasi bilincin azaldığı, kitlesel dayanışmanın zayıfladığı, ütopyanın rafa kaldırıldığı bu her tehlikeye gebe ortamda, acilen etkin ve etkili olmayı hedefliyorlar sanki...

Seyirciyi bilinçlendirmeye, dünün ve bugünün gerçeklerinden haberdar ederek sağduyularına seslenmeye, en azından düşündürmeye çabalıyorlar...

‘SEVGİLİ YOLDAŞLAR’

Rus sinemasının 1937 doğumlu emektar ustası Andrei Konchalovsky, 1960’ların başında Stalinizmin yaralarını sarmaya çabalayan Sovyetler Birliği’nin küçük kentlerinden Novocherkassk’ta, hayat pahalılığının neden olduğu bir işçi grevinin parti yönetimi tarafından verilen emirle, orduyu manipüle eden KGB aracılığıyla nasıl kanlı bir katliamla ezildiğini anlatıyor. 

“Sevgili Yoldaşlar”ın siyah/beyaz görüntülerindeki zengin kontrast, komünist ütopyanın nasıl distopyaya dönüştüğünü, grev yanlısı kızının, canlı ya da cansız bedenini arayan çaresiz annenin hikâyesi eşliğinde gözler önüne sermekte.

Novocherkassk’ta, 2 Haziran 1962 günü gösteri yapan halka ve lokomotif fabrikası işçilerine ateş açan devlet güçlerinin sorumlu olduğu katliam sonrasında kent hemen ablukaya alınmış; birçok ceset uzaklardaki bir köyün ıssız mezarlığına aceleyle defnedilerek gerçek ölü sayısı gizlenmiş; basın özgürlüğünün olmadığı o dönemin kısıtlı iletişim olanaklarını da kolayca denetleyen tek parti yönetimi, kanla boğulan bu grevi 30 yıl boyunca tarihten silivermiştir...

Andrei Konchalovsky, gerçek olayların akışını, bireysel yaşanmışlığın öznel bakış açısıyla anlatıyor. 

Grevci işçilerin ateşli destekçisi olan ve katliam sonrası kaybolan 18 yaşındaki kızını telaş içinde arayan anneyi, belediyede üst düzey bir görevde çalışan, dolayısıyla da parti üyesi olan; bu arada temel gıda maddelerine getirilen zamların ve düşürülen maaşların doğurduğu hoşnutsuzluğu, “dış düşman güçlerin ve onların içerideki işbirlikçilerinin oyunu” olarak yorumlayan(!); temelde duyarlı, iyi insan, “samimi Stalinist” Lyudmila karakterine dönüştürmesi de, işin tuzu biberi... 

“Sevgili Yoldaşlar”ın bu ana karakteri, kocasını ve iki oğlunu Srebrenitsa katliamından kurtarmaya çabalayan “Quo Vadis, Aida?”nın tercüman/öğretmen kahramanı Aida ile benzerlikler içermekte. 

YARGILAMADAN UZAK

Altın Aslan adayları Jasmila Zbanic ile Andrei Konchalovsky, filmlerinde politik çözümlemelerden ve manikeist yaklaşımdan kaçınarak tarihin fırtınalı dönemlerindeki trajik koşulların tutsağı oluveren insanların öykülerini, onların o andaki bakış açılarıyla aktarmaya odaklanırken, didaktizmden ve suçlama/yargılama içgüdüsünden uzak durmayı başarmışlar.