Gerçeker'den yargıda siyasallaşma uyarısı

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, yargının tarafsızlığını yitirmesinin, siyasallaşmasının, ileride onarılması mümkün bulunmayacak birçok zararlara neden olacağını belirtti.

cumhuriyet.com.tr

Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV), Türkiye Barolar Birliği (TBB), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile Demokrasi ve Özgürlük İçin Avrupa Yargıçlar Birliği (MEDEL) tarafından düzenlenen ''Anayasal Düzene Karşı Şuçların Soruşturulması Yöntemi'' konulu toplantı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mahmut Esat Bozkurt Salonu'nda yapıldı.

Toplantının açılışında konuşan Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, anayasal demokrasinin çoğunluğun temsilcileri tarafından seçilmiş iktidarların karşısında azınlıkta kalanların haklarını anayasal güvence altına alan bir sistem olduğunu söyledi.

Demokratik sistemin bütün kurum ve kuralları ile hayata geçirilmesi suretiyle hukuk devletinin hukukun üstünlüğü ilkelerinin toplum yararına işlemesinin sağlanacağını, çoğunluğun baskıcı bir uygulama yapmasının önüne geçilebileceğini ifade eden Gerçeker, ''Burada en önemli unsur, yargı bağımsızlığı ile buna sıkı sıkıya bağlı olan yargı tarafsızlığıdır. Yargının tarafsızlığını yitirmesi, siyasallaşması, ileride onarılması mümkün bulunmayacak bir çok zararlara neden olacaktır. Siyasallaşma riski de en çok anayasal düzene karşı suçlarda söz konusudur'' diye konuştu.

Bu nedenlerle anayasal sisteme karşı suçların soruşturulması ve kovuşturulmasının büyük önem arz ettiğini vurgulayan Gerçeker, bu konuda bütün kişi ve kurumlara olduğu gibi basına da önemli görevler düştüğünü kaydetti. Gerçeker, şöyle devam etti:
''Bütün olaylarda özellikle bu tür suçlarla ilgili kovuşturma ve soruşturmanın sağlıklı ve hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkelerine uygun biçimde yapılması için gizlilik ilkesine, masumiyet karinesine en üst düzeyde hassasiyet gösterilmesi, yargılamayı etkileyici, yönlendirici davranışlardan mutlaka kaçınılması gerekmektedir. Şunu da özellikle belirtmek isterim ki, gerçek yargıç duygularından arınabilmiş, sadece dış etkenlere karşı değil, kendisine karşı da tarafsızlığını koruyabilen yargıçtır. Böyle olduğu takdirde yargının saygınlığı yücelecek, 'toplumun güveni olma fonksiyonu' daha da güçlü bir biçimde gerçekleşecek, insanlarımız ileriye daha güvenle, umutla bakabileceklerdir.''

Gerçeker, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in en büyük güvencesinin yine bağımsız ve tarafsız Türk yargısı olacağını belirterek, ''Konunun önemi böylece ortaya konulmuş olunca da bu suçlara bakacak olan hakim ve savcıların mutlaka çok iyi yetişmiş, konunun uzmanı, tarafsız ilkesini özümsemiş kişiler olmaları gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır'' dedi.

Yargı reformu taslağına da değinen Gerçeker, ''Eğer gerçek bir yargı reformu, bağımsız, tarafsız bir yargı isteniyorsa, yargının işi mutlaka yine yargıya bırakılmalıdır. Zira yargının sorunlarını en iyi şekilde bilen yine yargının kendi mensuplarıdır'' diye konuştu.

Yargıyla ilgili düzenlemelerin, anayasa değişikliklerinin mutlaka yargı bağımsızlığını daha da ileriye götürecek düzenlemeler olarak gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulayan Gerçeker, yargının yasal yapılanması yanında fiziki altyapı ve iş yoğunluğundan kaynaklanan sorunlarının da çok büyük boyutlarda olduğunu ifade etti.

Gerçeker, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Akademisi, Adli Tıp Kurumu gibi yargı kurumlarının mali özerklik de dahil tam bir özerkliğe kavuşması ve bu kurumlarda Yargıtay ve Danıştay'ın etkinliğinin artırılmasını da istedi. Gerçeker, ''Cumhuriyetimizin diğer temel ilkeleri gibi hukuk devleti ilkesini koruyup kollamak, daha da ileriye götürmek, savcısı, hakimi, avukatı, öğretim üyeleriyle birlikte tüm hukuk kurumlarının en birinci görevidir. Türk hukukçularının bu görevi en iyi şekilde yerine getirecekleri inanıyorum'' diye konuştu.
 

''Soruşturmalar savcılara bırakılmalı savcılar da rahat bırakılmalı"

YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da açılışta yaptığı konuşmada bu toplantı ile Türkiye'de giderek yaygınlaşan insan hakları ihlallerinin tekrarının önüne geçilmesi, tüm iş ve işlemlerin sadece hukuk kuralları gözetilerek yürütülmesine katkı sağlamanın amaçladığını belirtti. Eminağaoğlu, Türkiye'de bırakın anayasal düzen için halkın direnme hakkını tartışmayı, ''Cumhuriyet mitingleri'' olarak adlandırılan, herkesin bugün dahi katılabileceği mitinglerin bile ''anayasal düzene karşıtlık'' bağlamında tartışılır olduğunu söyledi.

Hukukun üstünlüğünün her türlü darbelere ve darbe teşebbüslerine karşı olmayı gerektirdiğine dikkati çeken Eminağaoğlu, bu gibi iddialar kapsamında kim olursa olsun soruşturulmasının zorunlu olduğunu kaydetti. Eminağaoğlu, sözlerin şöyle sürdürdü:
''Ancak Hükümetin emrindeki polis elinde biçimlendirilen soruşturmalara geçmişte kamu vicdanında iz bırakan kişiler sokularak görsel animasyonlar ve darbe söylemleri kullanılarak, başlayan süreç hukuk düzenine ve anayasal düzene bir darbe niteliğine dönüşmemelidir. Hukuk kuralları ve hukukun üstünlüğü gözetilmeden medya olanakları sonuna kadar kullanılarak hukuk adı altında topluma ve kamuoyuna sunulan bu uygulamalar, adeta haftalık çekilişlere dönüşmemeli, ülkedeki herkes sırasını ve haftalık çekiliş sonucunu bekler duruma sokulmamalıdır.''

Anayasal düzene karşı işlenen suçların mevcut yasalar uyarınca bizzat cumhuriyet savcılarının soruşturması gerektiğini hatırlatan Eminağaoğlu, ''Polislerin elinde biçimlenen soruşturmalarda kamuoyunda parlatılan savcı isimleriyle soruşturmaların sahibi ve soruşturmaları yürüten savcılarmış gibi bir algı yaratılmakta, polisler iddianame yazımına katılmaktan bile geri durmamaktadır. Soruşturmalar savcılara bırakılmalı, savcılar da rahat bırakılmalıdır'' diye konuştu.

Tüm ülke yönünden bu suçlara bakmakla yetkili tek bir savcılık ve mahkeme bulunmadığını ifade eden Eminağaoğlu, bugün yetki alanları aşılarak, tek bir ilden tüm ülkeye yönelik soruşturmalar yapıldığını, bunun da yasalarla bağdaşmadığını savundu.
Dava ve soruşturmalara muhatap edilen herkesin kararların kesinleşmesi beklenmeden medya tarafından kamuoyuna suçlu olarak gösterildiklerini öne süren Eminağaoğlu, bu kişilerin suçsuzluklarının ortaya çıkmasının bile yaşanan insan hakları ihlalini gideremeyeceğini söyledi. İstihbari faaliyetlerin denetimsiz bırakıldığını, yargı organlarının bu taleplerde hukuksal ilkeler çerçevesinde hareket etmelerini sağlayacak güvencelerden yoksun kaldığını ileri süren Eminağaoğlu, şunları kaydetti: ''Bu da temel hakların ülke çapında ihlallerini ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte Adalet Bakanlığı hukuk yerine istihbari faaliyetlere kol kanat gerdiğinden 70 milyonun telekulak tedirginliği kangrenleşmiş olup, bu yolda elde edilen bulguların mahkemelerce delil olarak kullanılması için polis talepte bile bulunabilmektedir. Hiçbir meslek grubunda olmayan biçimde disiplin aşamasında adalet bakanlığınca yargıç ve savcıların telefonlarının dinlenmesi ve izlenmesinin olanaklı kılınması yargıç ve savcılar üzerindeki baskıları artırmaktadır.''

Eminağaoğlu, görevdeki yargıç ve savcıların telefonlarının dinlenilmesine yönelik mevcut kararlarla ilgili ayrıca açıklama yapılacağını bildirdi.