Gerçek Beyoğlu müziği: Ruins...
Para, pul değil, tutku ve sevda ile yapılan daha kaç konser izleyebileceğiz acaba, bu puslu havada. Hava demişken; aslında çokta şikâyetçi olmayalım: Boş dükkânları, çukurları, iş makineleriyle tam bir enkaz haline çevrilen Beyoğlu’nun gerçek müziği bu değil mi!
Murat BeşerYaklaşık bir ay evvel bir benzeri Marc Ribot konserinde olmuştu. Müzisyenlerin bir kısmı vize kısıtı nedeniyle ülkeye giriş yapamamış, Ribot konseri bizden çocukların takviyesiyle gerçekleştirilebilmişti. Borusan Müzik Evi’ndeki Nova Muzak serisinin 23. etkinliğinde de, açıklanan iki topluluktan Made to Break vize engeline takılınca, bu müstesna gecede sadece Ruins sahne aldı.
Şeffaf merdivenleri tırmanan meraklı insanların bu akşam kulaklarının başına gelecekleri en iyi bilenlerden biri, DJ kabinindeki -Kod Müzik’in kurucu üyesi- Tayfun idi. Zira bu oluşum, Japon ikili Ruins’i -biri 1996 yılında Roxy, diğeri Captain Hook olmak üzere- daha önce iki kez ağırlamıştı.
Ruins basçı Ryuichi Masuda’nın sırra kadem basması münasebetiyle davulcu Tatsuda Yoshida tarafından farklı projelerle sürdürülmüştü. Yıllar sonra yeniden bir araya gelmelerinin ardından, ikili sadece Tokyo’da iki konser vermişler, şimdi de üçüncüsü için kalkıp buraya gelmişlerdi.
İnsanların bir kısmı, bir dönem Atlas Pasajı’ndaki Kod Müzik dükkânı çevresinden kalma simalar; gerisi eğitimli mutsuzlar, modern endişeliler, son dudakbükücü hipster’lar, genç melankolikler, etrafı kalabalık yalnızlar, aradığını bulamayanlar, işsiz doktoralılar, olağan şüpheliler; sıfatları bol, ama hepsi topu topu 100 kişilik bir kalabalık. Yıllardır bir konser için gece dışarı çıkmamış birkaç küskün bile var aralarında.
Basit çalgısal kombinasyonu ve saldırgan ses örgüsü ile alışıldık parça formlarını alaşağı etmiş Ruins. Parçaların uzunluğu hakkında bir fikir oluşturmanız için, basit bir hesap yeterli: toplamda 16 parçayı 65 dakikaya sığdırdılar. Bazılarının uzunluğu sadece bir dakikadan ibaret.
Kadife fitilli herif terliklerini bir kenara koyduktan sonra siyah çoraplarıyla çalan davulcu, anlamlı ya da anlamsız bazı sözcükler mırıldanırken, önüne dizdiği pedal koleksiyonu ile envaı çeşit elektronik sesi elde eden beş telli basçı, ifadesiz suratıyla tam bir Leos Carax karakteri.
Bazen cinnet geçirten kıyametsel bir döngü, bazen alabildiğine masif bir sound; ruh halini olumlu-olumsuz etkileyen, kan dolaşımını hızlandıran bu gürültünün içinde süzülerek yükselen çocuksu melodiler de duyuluyor. Arada minik minik King Crimson’dan Frank Zappa’ya uzanan ifade parçacıklarına da rastlanmıyor değil.
Biraz tutuk başlayan, ama sonlara doğru şahlanan konserin tek anonsu davulcudan geliyor, sadece 25 kopya basılan CD bilgisi, birkaç kişiyi asansörün yanındaki satış masasına koşturtuyor.
Para, pul değil, tutku ve sevda ile yapılan daha kaç konser izleyebileceğiz acaba, bu puslu havada. Hava demişken; aslında çokta şikâyetçi olmayalım: boş dükkânları, çukurları, iş makineleriyle tam bir enkaz haline çevrilen Beyoğlu’nun gerçek müziği bu değil mi!
(muratbeser@muratbeser.com)