'Sanatçılar ondan sorulur'
Tiyatromuzun en büyük ustalarından Genco Erkal’ın hayatı bir belgesele konu oldu. Senaryosunu bizzat Genco Erkal’ın yazdığı filmin yönetmeni Selçuk Metin ile bir söyleşi yaptık.
Emrah KolukısaÖnce Leyla Gencer, ardından Metin Akpınar ve son olarak da Genco Erkal… Ard arda çektiği üç belgesel filmle gündeme gelen Selçuk Metin daha önce de Haldun Taner (“Ve Perde”) hakkında bir belgesel çekmişti. Genco Erkal’ın hayatına odaklanan “Genco: Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam” adlı filminin ilk gösteriminin ardından Selçuk metin ile uzaktan bir söyleşi yaptık.
Sanatçı belgeselleri çekmek ne zamandır gündeminizdeydi? Nasıl başladı her şey?
İlk kıvılcım Haldun Taner ile parladı. “Ve Perde”nin ardından Leyla Gencer belgeseli ile bu çizgiye yönelmeye başladım. Aslında tüm bu sürecin gelişimi İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nda atıldı diyebilirim. 1998 yılından başlayarak 21 yıl boyunca İKSV’den onur ödülü alan sanatçıların 2-3 dakikalık filmlerini hazırladım. Kimler kimler yoktu ki; saymakla bitmez. İşte bu süreç zarfında tüm sanatçıların yaşamlarını 2-3 dakikaya sığdırmaya çalıştım. Film festivalinden ödül alan sanatçıların kısa filmlerini hazırlarken rol aldıkları filmlerden kesitler kullandım. Ama en çok Tiyatro Festivali’nde ödül alan isimlerin filmlerini hazırlarken zorlanıyordum. Tiyatro festivali ödül verdiğinden o sanatçının rol aldığı bir sinema filmden bölüm kullanmak doğru olmuyordu, tiyatro oyunlarından bölümler bulmak ise neredeyse imkansız gibiydi. Bir süre sonra sanatçıların kendileriyle iletişime geçip bizzat evlerine gidip arşivlerine bakarak bu filmleri yapmaya çalıştım, ama istediğim düşlediğim görsel malzemeye pek ulaşamadım. Ne doğru düzgün video kaydı, ne de fotoğraf vardı. Maalesef Türkiye’de arşiv pek önemsenmeyen bir alan. O dönemlerin imkanlar da kısıtlı ama, anladım ki yine de buna önem veren sanatçılarımız bir şekilde bunu başarmışlar. Peşpeşe geçen yıllardan sonra bu iki üç dakikalık kısa tanıtım filmleri belki de bana yetmemeye başladı. Muhsin Ertuğrul’un sözüyle Türk Tiyatrosu ne zaman tık nefes olsa Haldun Taner imdada yetişiyordu. Haldun Taner’in 100. yaşında düzenlenen etkinliklere o dönemde bir de Haldun Taner belgeseli eklenmek istendi. Ve bu önemli görev için sevgili Dikmen Gürün’ün önerisiyle Demet Taner ile çalışmaya başladık. Ve çok sınırlı imkanlarla gerçekleştirdiğimiz “Ve Perde” filmim hazırdı. Ardından da senaryosu Zeynep Oral’a ait olan Leyla Gencer: La Diva Turca... Bu iki yapım da İKSV yapımcılığında gerçekleşti.
Ama benim aklımın bir ucunda hem tiyatro hem de film festivallerinde 2-3 dakikalık kısa filmlerini hazırladığım Metin Akpınar hep vardı. O filmler bana yetmemişti ve bir gün kapısını çalıp belgesel yapmak istediğimi ilettiğimde ben de kariyerimde yeni bir dönemi başlatıyordum. Ve yıllarca severek çalıştığım vakıftan ayrılarak yeni bir maceraya merhaba dedim.
Bu üç belgesel de birbirinden farklı… Gerek ele aldığı dönemler, gerekse sanatçıların kişilikleri, kariyerleri anlamında… Sizi en çok zorlayan hangisi oldu?
Tabii ki Leyla Gencer’i ayırmak lazım. Öncelikle opera sanatçısı olduğundan müzik daha yoğun bu belgeselde. Metin Akpınar ve Genco Erkal ise aynı dönem olsalar da tarz olarak çok farklılar. Metin Akpınar kabare, sinema ve televizyon eserleriyle ayrı bir yerde. Genco Erkal ise daha çok toplumsal sorunların işlendiği politik tiyatroyla başka bir çizgide. Elbette bu da filmlerin çizgisini farklı bir noktaya çekiyor. Üç filmin de kendi içinde zorlukları oldu elbette. Leyla Gencer filmini hazırlarken elimizdeki tek kayıt Nebil Özgentürk’ten aldığım ve 90’larda çekilmiş bir röportajdı. Filmin kurgusu sırasında “keşke senaryomuza uygun sorularla yeniden çekebilseydik” dedim hep. Ve ardından yeniden keşke dememek için harekete geçtim.
“Genco” belgeseli senaryosunu Genco Erkal’ın yazdığı ve neredeyse baştan sona sadece onun ağzından anlatılan bir film… Nasıl bir çalışma yaptınız Genco bey ile? Öncesinde uzun uzun masa başında konuştunuz mu örneğin?
İşte bu en zor soru! Çalışma sürecimiz gerçekten çok uzun sürdü. Ama sürecin uzun sürmesi herhangi bir anlaşmazlık ya da senaryonun ortaya çıkma aşaması değildi. Genco Erkal, Leyla Gencer belgeselinin ilk gösteriminin ardından bana kendisi için bir belgesel düşündüğünü iletti. Ben de havalara uçtum tabiki, düşünsenize teklif Genco Erkal’dan geliyor, benim için büyük bir onur. Hemen buluşup konuşsak da çalışmaya bir türlü başlayamadık. Öncelikle filmin yapımı için gerekli olan bütçenin bulunması gerekliydi, “onu bir şekilde çözeriz biz bir noktasından başlayalım” dediğimiz noktada da Genco Erkal’ı bulmak meseleydi. Ne zaman konuşsak ya turnesi var, ya başka bir programı; bir araya gelip konuşabilmek neredeyse imkansız. Zaman akıp giderken birden hayatımıza pandemi giriverdi. Haftanın 3-4 günü sahneye çıkan Genco Erkal evdeydi artık. Ama bu günler benim Genco Bey’i tanımam için bana başka bir fırsat sundu. Çünkü ben kendisinin arşivinin büyük bir bölümünü almıştım. Tüm oyun kayıtlarını dijitale çevirmiştim zaten, belgeselde de bahsettiğimiz gibi pandemi sürecini Genco Erkal YouTube kanalını hayata geçirerek değerlendirdik.
Tüm oyunlarını günde en az 3-4 saat birbirimize bağlanarak düzenledik ve yayına hazırladık. Pandeminin ilk günlerinde ben de Genco Erkal’ın hangi işi yaparsa yapsın ne kadar titiz, özenli ve disiplinli bir insan olduğunu daha iyi anladım. YouTube izlenmeleri çok güzel gidiyordu ama hala önemli bir sorunumuz vardı. Normal günlerimizde bile bulunamayan yapım desteğini, herşeyin belirsiz olduğu bir zaman diliminde bulmak nerdeyse imkansızdı. Projeyi gerçekleştirmek için destek bulacağımızdan ümidi kesmeye başladığımız günlerde Enka Sanat resmen imdadımıza yetişti. Destek bulunmuştu, artık başlayabilirdik. Genco Erkal senaryoyu bir ay gibi kısa bir sürede yazdı. Filmimiz şekillenmeye başladığında ise senaryo üzerinde karşılıklı değerlendirmelerimiz oldu, yaklaşık 3000 fotoğraf tarandı, filmin süresinin uzamaması için evinde kayıtlar aldık. Filmi önce Genco Erkal’ın salonunda çektik aslında. İşte o kayıtlardan sonra, filmin iskeleti oluştu ve gerçek mekanlarda set demeye hazırdık.
Metin Akpınar belgeselinde Akpınar dışında birçok başka sanatçıyla da söyleşiler yapmıştınız, oysa “Genco”da hiç kimseyle görüşülmemiş… Bu Genco Erkal’ın özel tercihi miydi?
Bu konuda başta küçük bir fikir ayrılığımız olmadı değil. Ben zaman zaman konuklar alınması gerektiğini düşünsem de senaryo belirmeye başladığında fikrim değişti. Belki de yine dünyada bir ilke imza attı Genco Erkal, kendi belgeselinin senaryosunu yazan ilk kişi olabilir. Henüz araştırmadım bunu, bir ilk olma ihtimali çok yüksek.
Beyoğlu, Eminönü gibi semtlerde yapılan çekimler biraz da “Genco”nun görsel anlatımının da kilit unsurlarından biri olmuş. Yani örneğin Metin Akpınar’ın “İyi ki Yapmışım” belgeselindeki gibi sanatçının oturarak konuştuğu bir film yerine Genco Erkal’ın çoğunlukla yürüyerek, göstererek anlattığı bir belgesel var karşımızda. Bu anlatım tarzı sizin fikriniz miydi ve buna neden gerek duydunuz?
Genco Erkal ile belgesel için ilk buluştuğumuz günün sonunda benim heyecanım çok artmıştı. Çünkü konuşmaya başladığımız ilk anda aynı şeylerden bahsediyorduk. Genco Erkal’ın aktif sanat yaşamına devam etmesi bana farklı fikirler getirdi hep, onunla turneye çıkmak, sadece sahneden değil sahne arkasından provalardan da görüntüler alabilmek çok değerliydi çünkü. O da, ben de bugüne kadar sahne aldığı tiyatroları gezmekten, doğduğu eve, çocukluğunun geçtiği semte gitmekten bahsediyorduk. Ben Taksim’de bir evde doğduğunu belgesel çalışması sırasında öğrendim, meğer filmin büyük bölümü Taksim’de geçecekmiş. Genco Erkal’ın sahne aldığı tiyatrolara gitmek filmde tiyatro tarihimizin ele alınması açısından da önemliydi. Çekimler sırasında 60 yıldan fazla bir zamandır sahnede olan bir sanatçının en çok oynadığı salonlardan sadece bir tanesinin ayakta olması gerçeği çarptı yüzümüze. Kenter ve Muammer Karaca tiyatrosu tadilatta da olsa, diğer salonların otopark ya da diğer amaçlarla kullanılıyor olması hepimizin takkesini önüne koymasını gerektiren bir durum.
Ayrıca bir filmde 90 dakika boyunca bir kişiyi dinlemek çok zor olabilir, her kim olursa olsun bir süre sonra filmin düşmesi kaçınılmaz. Bizim tiyatroları gezmemiz sadece bu mekanların durumunu tespit için değildi, aynı zamanda filmin ritmi açısından da çok önemliydi. Filmin Afrodisias antik kentinde son bulması da ayrı bir sürpriz elbette.
Her üç belgeselde de arşiv görüntülerine (fotoğraf, film) yer verilmiş. Arşiv görüntüleri konusunda sıkıntı çektiniz mi, hangi kaynaklar vardı elinizin altında?
Bir çok sanatçıyla benzer çalışmalar yapmış biri olarak Genco Erkal arşivinin fotoğraf konusunda ortalamanın çok üstünde olduğunu söyleyebilirim. En iyisi değil belki ama fotoğrafını bulamadığımız oyunu yok gibi. Ama video kayıtları için aynı şeyi söylemem pek mümkün değil. Birkaç oyun dışında hem ses hem görüntü kalitesi açısından günümüz kullanılabilecek durumda değillerdi. Aslında bir bütün olarak ele aldığınızda hep ihmal edilen, bir gün yaparız diye ertelenen bir kültürel tarih çalışması da başladı bu yapımlarla. Leyla Gencer’de 5.000’den fazla fotoğraf tarandı. Metin Akpınar’da 2.000, Genco Erkal’da 3.000 civarında. Özellikle tiyatronun şahlandığı 60’lı yıllardan ciddi bir arşiv oluşmuş durumda kurgu aşamasında olduğumuz yeni çalışmamızda ise bu sayı 5.000 civarında. Yani düşünürseniz Porte Film’in şimdiden 15.000 fotoğraftan oluşan fotoğraf arşivi var. Bunun yanısıra geçmiş teknolojiyle kaydedilmiş ses bantlarını da dijitalleştirdik. Yeni aktarılan bir köşede kalmış videolardan bahsetmiyorum bile.
Belgesel sinema son yıllarda heyecan verici bir üretim alanı oldu. Siz dünyada ve Türkiye’de belgesel sinemayı nasıl buluyorsunuz, takip ettiğiniz yönetmenler, sizi etkileyen filmler hangileri?
Elbette son dönemde belgesel sineması dünyaya eşdeğer ülkemizde de atakta. Bu tamamen arz talep meselesi bence. Toplum artık filmler kadar bu alana da ilgi göstermeye başladı. Ama bu tür yapımların özellikle kültürel kimliğin oluşması ve hatırlanmasında çok değerli olduğunu düşünüyorum. Aslında bu düşüncem her iki belgeselin gösteriminden sonra gelen tepkilerden çıkarttığım bir sonuç. Sanki herkes bunu bekliyormuş gibiydi olumlu mesajlar yağmakta.
Filmleriniz için Kültür Bakanlığı’ndan destek aldınız mı, destek için başvurdunuz mu?
Ben tüm yaşamım boyunca evrak işlerinden uzak durdum mümkün olduğunca. Açıkçası aklımın ucundan dahi geçirmedim böyle bir destek istemeyi. Başvursaydım ne olurdu bilemem, belki olumlu yanıt alırdım bilemiyorum. Ama içimdeki en büyük yaralardan biridir Metin Akpınar belgeseli için destek bulamamak. Bir çok önemli holding, kurum ve kuruluşla görüştüm. Bir buçuk yıl boyunca böyle bir isim için destek bulamamak çok üzücüydü. Bu kocaman holdinglerin büyük salonlarda düzenledikleri bir kokteyl, bir davet için harcayacakları bir bütçeyi, tarihe kalıcı bir eser bırakmak için tercih etmemeleri beni hayrete düşürüyor. Bu yüzden ENKA Sanat’ın desteğinin çok değerli olduğunu düşünüyorum. Onlar olmasaydı bu proje gerçekleşemeyecekti.
“Genco” belgeselini nasıl izleyecek izleyiciler? Netflix’te olacak mı bir süre sonra?
Ne olursa olsun festivaller ve özel gösterimlerle belli sayıda bir kitleye ulaşabiliyorsunuz. Daha geniş kitlelere ulaşmak için hele günümüzde dijital platformlarda yer alması çok önemli. GENCO belgeselinin gösterim mecrası henüz belli değil. Bunu zaman gösterecek.
Çekmek isteyip de çekemediğiniz bir belgesel oldu mu hiç?
Evet oldu maalesef: Gülriz Sururi... Kendisiyle konuşmuş, anlaşmıştık. Leyla Gencer filminin kurgu aşamasında kötü haber geldi. Yol haritamız için belirlediğimiz 5 Ocak’taki toplantımızı yapamadık. Telefonumun takviminden silemediğim toplantı notumdur o gün ve bana her yıl 5 Ocak 15.30 saatini hatırlatır. Gülriz Hanım benim fazla vaktim yok acele edelim demişti bir akşam, sanki biliyordu o toplantıya yetişemeyeceğini.
Sırada hangi projeler var?
Şu günlerde kurgusu devam etmekte olan Haldun Dormen belgeselimiz var, yakın zamanda “Haldun Abi” de bitiyor. Ardından yine tiyatrodan çok değerli bir isim var çalışmaya başladığımız. Onu da yakında açıklamayı ümid ediyorum. Henüz net değil, net olmamasının sebebi elbette bütçesel. Destek bulduğumuz an başlayabilecek durumdayız.
"Genco: Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam" 6 Eylül Pazartesi saat 21.15'te ENKA Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilir.