Geleceğin ölülerine sesleniş

Chuck Palahniuk, Madison Spencer’ı “Cehennem Azabı”nda dünyaya kısa bir süreliğine geri gelen; dönüş aracını kaçıran ve bir hortlak olarak yeryüzündeki zorunlu misafirliğiyle yeniden karşımıza çıkarıyor.

Ali Bulunmaz

Chuck Palahniuk, Madison Spencer’ı bize Lanetli’de tanıtmıştı: Geçirdiği kaza sonucu ölen ve cehenneme yollanan bu genç kız, Şeytan’la diyalog halindeydi. Günahkâr ve lanetlenmiş güruhla omuz omuzayken kendisiyle beraber, kalbur üstü annesini ve babasını eleştirmekten geri kalmıyordu.

Lanetli’de cehennem metaforunu kullanan Palahniuk, Madison aracılığıyla isyan ve günah çıkarmayı esprili bir dille anlatmıştı. Üstelik bu günah çıkarma eyleminde başrolü Tanrı değil, Şeytan yüklenmişti.

Madison, Şeytan’la yaptığı rahatlama seanslarından birinde “İnsanlar, sonsuza dek süreceğini sandığı yaşam nedeniyle dünyayı cehenneme çeviriyor” diyecekti. Aslında bu bize, tıkıldığımız hücreleri çağrıştırıyordu. İşte o Madison bir kez daha karşımızda şimdi.

AİLESİNİN KARA KUTUSU MADISON

Asi kız, Palahniuk’un yeni romanı Cehennem Azabı'nda, dönüş aracını kaçırınca Cadılar Bayramı için izinli geldiği dünyada zorunlu olarak bir süre kalıyor. Hem de bir hortlak olarak. Ölü, şişman ve intikam ateşiyle yanıp tutuşan; şutlandığı dünyayla meselesi bulunan hortlak Madison’ın, musallat olacağı insanlar ararken fazla uzağa gitmesine gerek kalmıyor. Çünkü hesaplaşacağı kişiler en yakınındakiler, daha doğrusu ondan en kopuk kişiler: Hollywood yıldızı annesi, ünlü işadamı babası ve hayatı ona zehir eden diğer herkes. Yani Madison, Cehennem Azabı'nda filmi biraz geri sarıyor.

Cehenneme neden yollandığını; neden lanetlendiğini bilen ve bunun en büyük işkence olduğunu söyleyen Madison haklı biçimde daha çok bileniyor. Cadılar Bayramı’nda yeryüzüne dönen ahalinin arasına karışıp dalgınlığı yüzünden orada mahsur kalması ise “şanssızlık.” Dünyada yalnızlık çekiyor, unutulduğunu hissediyor; “sadece Tanrı’nın değil, kulların lanetini de” duyumsuyor.

Madison, geçmişini anlatmaya koyulurken bir yandan da ailesininkini eşeliyor. Annesinin neden evden kaçarcasına zengin bir adamla evlendiğini, kendisinin büyükannesi ve dedesinin yanındaki günleri ve büyükannesinin sigara bağımlılığı yüzünden göçüp gittiğinde aklından geçenleri sıralıyor. Madison, bir anlamda ailesinin ve yakın çevresinin kara kutusu.

Madlantis’in sakinleri, Hödizm adlı yeni bir din kurunca Madison da “ölümlülerin bütün mesajları yanlış yorumladığını” vaaz ediyor. Bu dinin mottosu ise mizah ve kabalık. Ayrıca ölümü lüks bir tatil haline getirip dünyaya kalıcı barışın sözünü veriyor. Bu nedenle “Hepimiz Hödük’üz” diyenlerin sayısı hızla artıyor. Ailesinin melek sandığı Madison, kültünü yayıp ortalığa “huzur” saçıyor.

Madison’ın ileri ve geri gidişleri büyük, hararetli, kızgınlıkla dolu ve bol küfürlü bir resmigeçit gibi. Üstelik sadece dünyada ve cehennemde geçirdiği günleri de kapsamıyor, Madison’ın doğumunun öncesine de uzanıyor. Anlayacağınız, “günahkârlığın derin uçurumunda” debeleniyor. Tıpkı izbe bir mekânın pislik yuvası tuvaletinde elini ayağını nereye koyacağını bilemeyip sinirden köpürür gibi. Büyükbaba cinayetinin (ki Madison bu olaya “nefret kazası” ya da “nefret talihsizliği” diyor) bu sancıdaki payını atlamamak gerek elbette. “Yalancı, ikiyüzlü cinsi sapık ve öz kızının nefret ettiği bir baba”nın, Madison tarafından haklanması ilginç bir hikâye zaten.

EKSİK PARÇALAR TAMAMLANIYOR

“Cehenneme giden yolun kısa süreli, gelip geçici merhamet anlarıyla döşeli olduğunu” bilen Madison ve arkadaşlarının önüne Şeytan cennetten sahte tapular atıyor. Kimilerince “Mesih” olarak görülen Madison’ın, böyle bir ortamda kendini rezil ve korkak diye nitelemesi hayli ironik. Tam Şeytan’ın kafalamaya çalışacağı türden bir insan. Pardon, hortlak.

Şeytan’ın kanına girmeye uğraştığı Madison’ın, ailesine yönelik eleştirileri ise bitmek bilmiyor. Kayıtsız ve sadist dediği annesine ve babasına bir darbe daha indiriyor. Palahniuk’un yürüdüğü bu damar, içi dışına çıkmış bir hikâyeyi gözümüzün önüne seriyor. Dünya, cennet ve cehennem yer değiştirmiş; Madison ise nerede duracağını şaşırmış ve yeryüzündeki yaşam olanca yalancılığıyla sürüyor. Bir bakıma yeryüzüne hapsolmanın haklı sıkıntısını tadıyor Madison. Yaşadığı sıkıntıyı, Hödizm’le anlatmaya çabaladığı şeyin özüyle bir arada düşünmek lazım; “ölüm-öncesi varlıklar, her zaman yaşam sonrası insanların onlara anlattıklarını çarpıtır.” Bunun nedeni belli: Ölüm-öncesi varlıkların manevi bakımdan önüne geleni yutacak kadar aç olması!

Palahniuk, geleceğin ölülerine seslenirken resmettiği Madison, ne gittiği cehennemden ne de dünyadaki zoraki misafirliğinden memnun. Cebindeki kapanmamış hesaplarıyla iki arada bir derede.

Cehennem Azabı için “Palahniuk Lanetli’ye dipnotlar yazmış” eleştirisini yöneltenler var. Bu, belli bir noktaya kadar kabul edilebilir. Ancak Cehennem Azabı'nın, serüvenden serüvene koşan ve bir önceki kitapta Madison’ın (bilerek) eksik bırakılan yaşamından parçaları okura açan yapısı göz önüne alınırsa Lanetli’nin kapsamlı bir devam olduğu da ortaya çıkıyor.

Cehennem Azabı / Chuck Palahniuk / Çeviren: Ahmet Aybars Çağlayan / Ayrıntı Yayınları / 330 s.

alibulunmaz@cumhuriyet.com