Geleceğe güven yok

Prof. Dr. Erinç Yeldan: Son 2-3 yıldır peş peşe yapılan yönetim hataları, hukuka yönelik müdahaleler güvensizliği, belirsizliği, oynaklığı getirdi. Bu Türkiye ekonomisini derin krize sürükledi.

cumhuriyet.com.tr

Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumu “cin şişeden çıktı” şeklinde yorumladı.
Kadir Has Üniversitesi, İktisat ve Toplum dergisi işbirliği ile düzenlenen “Türkiye Ekonomisi Nereye? Krizden Çıkış Yolları” panelinde konuşan ekonomistler, çözüm için IMF’nin her zaman masada olacağını, ancak öncelikle borç yükünün ve sorunların gerçek anlamda tespitine ihtiyaç duyulduğunu aktardı.

‘Merkez beceriksiz’
Türkiye’nin 2000’lerin başına kadar tasarruf yapan ülke olduğunu, sonrasında ise tasarrufun milli gelirde 10 puanlık kayıp yaşadığını anlatan Prof. Dr. Yeldan, 2001-2008 arasında dövizin reel olarak ucuzladığı bir dönemden geçildiğini, yüzde 60’lık bir gerileme yaşandığını vurguladı. Türkiye’nin bu dönemini “5. Lale Devri” şeklinde yorumlayan Yeldan, “Bugün yaşadıklarımız şunu öğretti, fiyat istikrarı makro istikrar olmadan etkili değil. Enflasyon sadece parasal bir mesele değil, reel sorunların ve işgücü piyasasındaki sıkıntıların tezahürüdür. Merkez Bankası sermaye girişlerini yönetmekte çok beceriksiz kaldı” dedi.

Özellikle son 2-3 yıldır yapılan yönetim hatalarının, hukuka yönelik müdahalelerin ekonomide güvensizliği, belirsizliği ve bunlara bağlı olarak oynaklığı getirdiğini, ekonominin derin krize sürüklendiğini söyleyen Yeldan, ekonominin sanayisizleşme, istihdam kayıpları ve ekonomik istikrarsızlık ile baş başa kaldığını, istikrarsızlığın dönüp dolaşıp Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı hedefini vurur hale geldiğini anlatarak şu tespitleri yaptı:

‘Sanayiye dönmeli’
“Uzun vadeli çözüm için, imar rantlarına, gelip geçici, inşaata dayalı üretimden sanayi ve tarım sanayisine dönmeliyiz. Türkiye’nin anayasal rejimin kurumlarına sahip çıkacak bir dönüşüme ihtiyacı var. Bu süreci atlatmak için irade gerekiyor. Kurumların görevlerini bağımsız olarak icra etmeleri şart. Bunların başında Merkez Bankası var. Denetleyici üst kurulların siyasi önyargıdan bağımsız kendi hedeflerini kurgulamaları lazım. Bu şartlar altında ekonomiye belirsizlik ve güvensizlik hâkim. Ne ulusal ne uluslararası yatırımcı ne de biz yurttaşlar geleceğe güvenle bakamıyoruz.”

‘Büyüklük bilinmiyor’
Hem kuru hem faizi belli seviyede tutma çabasının sermaye akışlarını durdurduğunu belirten TÜSİAD Başekonomisti Zümrüt İmamoğlu da, dövizdeki artışların TL’de ciddi maliyet yarattığını anlattı. İmamoğlu, yabancı yatırımcının en büyük korkusunun, “sermaye kontrolü olacak mı” sorusu olduğunu ifade ederek, var olan döviz borçları nedeniyle IMF’nin her zaman masada bir çözüm önerisi olarak kalacağını dile getirdi.

“Biz sorunun büyüklüğünü bilmeden IMF’ye mi gitsek, devlet mi ödese diye konuşuyoruz. Daha borcun ne kadarı geri ödenemeyecek bilmiyoruz” diyen, Türkiye’de hâlâ şirket kasalarının “patron cebi” gibi görüldüğünü kaydeden İmamoğlu şöyle devam etti: “Kayıtdışılığı savunan koskoca odalar birliği var. Sürekli her şeyi devletten bekleyen bir sermayedar grubu var. Devlete mal satıp para kazanıyor, ihalelere girip para kazanıyor. Şirket kasasını patronun cebinden ayırmadığınız sürece sorun çözülmez, kurallara uyma prensibini hepimizin içselleştirmesi gerekiyor. Gelecekte banka kredileri bu kadar hızlı gelişmeyecek ve şirketler sermaye piyasalarına girmek zorundalar bu ortak olmak demek. Bilançosunu görmediği şirkete ortak olmaz. Türkiye’nin 2001 krizinde eğitim reformunu yapamamasının maliyeti bugünkü borç krizidir.”

Akat: Bu iş karakolda biter

Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Türk halkının kriz algısının dolardan ibaret olduğunu söyledi. Gelinen noktada kolay çözüm görmediğini, birçok “40 katır 40 satır” olduğunu belirten Akat, dış açık, yüksek enflasyon ve kur gibi tüm alanlarda Türkiye’nin neye elini atsa sorunlu bir noktaya geleceğini dile getirdi. İyi ve kötü senaryoları yorumlayan Akat, şunlara dikkat çekti: 
“Kötü senaryo, mevcut politikaların enflasyonu kontrolden çıkarmasıdır. Ekonominin bugün geldiği finansal, sinai ve ticari entegrasyon göz önüne alındığında, bu tip hikâyelerin sonu için genellikle ‘karakolda biter’ denir. Bu iş oraya gidiyor. Bu önemli travmaya ve siyasi sonuçlara tekabül ediyor. İyi senaryo ise Türk sanayisinin dinamizmidir. İhracat yapan şirketlerin yatırıma karar vermesidir. Burada güven çok önemli.”