Geçmişten Gelen: Z

Korku sinemasının en sık başvurulan alt türlerinden kötü çocuk temasına, Brandon Christensen imzalı Z ile gösterişsiz fakat etkili bir örnek ekleniyor.

Başak Bıçak

Kendisine hayali bir oyun arkadaşı yaratan bir çocuk ile annesinin yaşadıklarını hikayeleştiren film, alışılagelmiş bir öyküyü sunuş biçimiyle övgüyü hak ediyor.

Sinema tarihi, kötü ruhlar tarafından ele geçirilmiş veyahut şeytani özelliklerle doğmuş, bazen sonradan kötü olan bazen de yalnızca mağdur edilen çocukların hikayeleriyle dolu… Bilhassa Mervyn LeRoy imzalı The Bad Seed’den bu yana şekillenmeye başlayan tür, The Innocents (1961) ve The Omen (1976), Exorcist (1973), Poltergeist (1982) gibi daha ziyade ele geçirilmiş çocuk izleğiyle sinema tarihine mühim klasikler hediye etti; daha sonra gelen eserlerle de temayı canlı tutmayı ihmal etmedi. Sözgelimi, atmosfer bakımından epeyce zayıf bulduğum The Babadook’un (2014) dahi türe yeni bir soluk kazandırdığını ve problemli anne-oğul yapısıyla Z’ye öncülük ettiğini söylemek mümkün. Gerçekten de Z, hayali ve kötücül bir oyun arkadaşının etkisi altına giren Josh (Jett Klyne) ve bu konuda oğlundan aşağı kalır bir geçmişi olmayan anne Beth (Keegan Connor Tracy) ile hem The Babadook ile uzaktan da olsa bir akrabalık ilişkisi kuruyor hem de türün tüm stereotiplerini doğru formüllerle kurgulayarak ortaya özgün bir eser çıkarıyor.

İçine kapanık bir çocuk olan Josh’ın, ailesi ve arkadaşlarıyla olan ilişkisini betimleyen kısa bir girizgahın ardından hikayesini şekillendirmeye başlayan Z, Josh’ın kendisine hayali bir arkadaş yaratmasıyla birlikte ilk ivmesini kazanıyor. Çünkü anne Beth ile baba Kevin (Sean Rogerson) başlarda önemsemedikleri bu hayali arkadaşın Josh’ın davranışlarını ve okulla olan ilişkisini kötü yönde etkilemeye başladığını fark ediyorlar. Ve pek tabii türün tüm klişelerine uygun bir biçimde bu durumu ve hayali arkadaşı hala yeterince ciddiye almayan baba figürünün varlığıyla işler tümüyle çığırından çıkıyor. Bu noktada film, mücadelede yalnız kalan annenin sırtına oğluyla benzer bir geçmişi yüklerken, problemli ebeveyn yaratımıyla hikayesinin ayaklarını; düşük bütçesine rağmen korku öğelerini kullanma biçimiyle de inandırıcılığını pekiştiriyor. 

Korku figürüne basitçe Z ismini veren ve klasik anlatıların aksine kötü ruhun musallat olmasını somut bir nedene (ev, eşya vs) bağlamak yerine kalıtımsal bir temele oturtan; hatta tam da bu yüzden kötü ruhlar tarafından kontrol edilen çocukların başına geldiği haliyle şeytan çıkarma vb. klişelere yüz vermeyen film, hikayesini salt paranormal bir düzlemde açıklamaya girişiyor. Final tercihi de yine bu sebeple basmakalıp bir formdan uzak, türe meydan okumayan, mütevazı bir dilin ve anlayışın sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bütçe sebebiyle efekt kullanımında temkinli davranan Z’nin, Brandon Christensen ve Colin Minihan ikilisinin hikayeciliği sayesinde bu eksiğini göz ardı etmemizi sağladığını söyleyebilirim.

Z, şüphesiz modern korku sinemasının tuzaklarıyla örülü büyük bütçeli filmlerin gerisinde kalan fakat bu haliyle bile kendi sinema dilini oluşturmayı başarmış bir film. Devrimci denemez fakat fazlasıyla tatmin edici olduğu söylenebilir.