Gecikmeyle Başlayan Bir Umut Yarışı...

cumhuriyet.com.tr

Seçim var, seçim... Haydi insanlar uyanın ve silkelenin; bir büyük koşu başlıyor. Sadece altı ay kaldı. Bunu dramlaştırmayalım. Ama, yoğunluğu çok yüksek bir dönem yaşamaya hazırlanıyoruz. İşleri yolunda gitmeyen iktidarlar ülkeyi ve toplumu doğru dürüst yönetemeyen hükümetler, bu tür harekete geçiş gecikmelerinden keyif duyarlar. Günümüz Türkiyesi’nde de aynen bu oluyor. İnsanlarımız “hiçbir şeylerin” çevresinde yapay olarak yaratılmış girdapların akıntısında sürükleniyor. Suların çevrimi ona daha uzun soluklu önemli konuları unutturtuyor.

Bu girdaptan yurttaşlarımızı dışarı taşımanın tam zamanı. Gecikmeli de olsa ana muhalefet partisinin kurultayı AKP yanlısı medyanın tüm kuruntularına karşın güçlü bir parti içi birliktelik sağlayarak gerçekleşti. Böyle olması gerekiyordu. Ancak, bu oluşum uzunca bir zaman aldı. Seçim koşusuna toplumun gecikmeli başlayışının arkasında bir miktar bunun da payı vardır.
 

Geçmişin havasına dönüş

CHP, şu anda varabileceği ve toplumun özlemi olarak da varması gereken yerden henüz uzakta. Ancak, en azından parti içi sorunlarından sıyrılmış, 1970’lerin havasını yeniden yakalamış ve 1920’lerin hasretini yeniden duyumsamaya başlamış bir ciddi politik oluşum olarak kendini ortaya koymaya başlamaktadır. Parti, köklü ve ciddi bir kurum olarak ve yeni genel başkanı halkın diline yakın ve yatkın bir yeni toplum yöneticisi türü olarak ortaya çıkıyor.

Parti içindeki çekişmelerin ve sızlanmaların verimi düşürüyor olması gibi bir mazeretleri de artık yok. Bundan sonraki büyük koşu aşamasında başarı ve başarısızlık ölçütleri yeni yönetimin not karnesine yazılacak.

Toplum içinde kendilerine daha sıcak ve karşılıklı anlayış içinde yaklaşılmasını bekleyen bir kesimine el uzatmakta partinin bu yeni yönetim yapılanmasının başarı göstermesi beklenmelidir.
 

Anayasa oylamasına katılmayanlar

O anlaşılmaz ve toplumun yurtsever, namuslu, vicdanlı yurttaşlarının bir kesimini de umutsuzluğa itmiş olan anayasa oylamasının arkasından karamsarlık bulutlarının dağıtılmasına yardımcı olabilecek nitelikte kaleme aldığımız yazılarda bir sayısal politik tablo belirlemeye çalışmıştık. Orada, toplumun nerdeyse dörtte birinin oy kullanma görevini yerine getirmekten ya da bir politik renk belli etmekten çekindiği bir garip oylamayla karşı karşıya kalmıştık. Katılanların içindeki oy sayılarına ve oranlarına bakıldığında 22 milyonluk bir “evet” ile 16 milyonluk bir “hayır” ortaya çıkıyordu.

Oylamaya katılmayan 12 milyona yakın yurttaşın en azından beş - altı milyon düzeylerinde olması beklenebilecek bir bölümünün bir genel seçimde oy kullanacağı varsayıldığında bunların ne kadarının o günlerin “evetçi” anlayış çizgisinde olacağını kestirebilmek gerekmektedir. Zor bir kestirmedir, bu. Kısaca şu söylenebilir: Olağanüstü bir yurttaş markajı, para harcama, yandaş kollama mekanizması seferberliği ve yandaş görsel, yazılı medyanın akıl almaz güçlü bir desteğiyle AKP kendi kontrolü altındaki ve “evet”i düşünebilecek tüm yurttaşları o oylamada sandık başına götürmeyi becermiştir. Yeni ek bir yurttaş kümesini kendisine çekmesi artık epeyce zordur. Çünkü, o kurumsal yaklaşım ve yurttaşı uyutma/kandırma düzeneği ulaşabileceği en yüksek düzeye ulaşmıştır. O dönemde CHP ise parti içindeki çelmeleşmelerin, ayak oyunlarının edilgen ve olumsuz etkisinden henüz sıyrılamamış bir kurumsal karmaşa içinde ve kim olduğu net anlaşılamamış bir yeni genel başkanla yola çıkıyordu. “Hayır” çizgisine yurttaşları çekmenin kendisi için zor olduğu aşikârdı. Ayrıca örgütler düzeyinde yerel bir coşku yaratılmış olduğu da gözlenemiyordu.

Örgütlerin dışında kalan düz yurttaş bir miktar bu partideki değişim arayışlarına ilgi gösterdi, o kadar. Öbür güçlü muhalefet partisi MHP ise çok dar bir alana sıkıştırılmış bir muhalif söylemi tekrarlamaktan öte gidemedi. Buna karşılık AKP Türk-İslam sentezi klasik olgusunu yeniden ortaya sürerek MHP’deki muhafazakâr yandaşların bir bölümünü de “hayır” çizgisine çekmeyi becerdi.
 

Tahmini oy oranları

O tarihlerdeki yazılarımızda CHP’nin daha yüksek katılımlı bir genel seçimde yüzde 30’u biraz aşabilecek bir oy oranı kapasitesine sahip olduğunu, AKP’nin ise yüzde 40’ı bir miktar aşabileceğinin altı çizilmişti. Şu günlerde bir medyatik hareket olarak ortaya çıkan 2010 Aralık nabız yoklamalarında da çeşitli kamuoyu araştırma kurumlarının bunlara çok yakın rakamlar ortaya sürdüğü gözlenmektedir. Şimdi, önümüzdeki altı ay içinde bu oy oranlarının ciddi bir değişime uğramasını beklemek temenni ediliyorsa bunun gereğinin de muhalefet partileri tarafından yerine getirilmesi zorunludur.

CHP’nin 14 milyona yakın mertebede oya yaklaşması mümkün olmalıdır. Bu, 40 milyon civarına yaklaşabilecek bir tahmini geçerli oy sayısına göre yüzde 35’lik bir oy oranını gösterir. MHP’ninse yüzde 10 seçim barajını geçerek bir miktar milletvekili çıkarabilecek konumda olacağı düşünülebilir. D’Hont yönteminin ayrı ayrı seçim yönleri ve çevrelerinde partilere dağılacak milletvekili sayılarının belirlenmesindeki oynaklıklar ve belirsizlik dolayısıyla bu yukarıda sözü edilen genel oy oranları dağılımının kaçar milletvekili getirebileceğini hesaplamak bu aşamada kolay değildir. Ancak, kaba bir çizgide, bu yukarıdaki sayısal değişim tahminleri çerçevesinde BDP’nin de yine bağımsız aday gösterme ve seçtirme mekanizmasıyla belli bir sayıda milletvekili çıkarabileceği düşünüldüğünde, AKP’nin tek başına iktidar olmasının önü alınabilir ve CHP bunun gayreti içinde olmalıdır. Ana muhalefet partisinin yüzde 40’ı hedef alarak yarışa başlaması ve muhalefet felsefesini ve programını sadece AKP’nin gaflarına, açıklarına ve kamu yönetimindeki etik zafiyetlerine dayandırmanın ötesinde geniş kitleleri ilgilendirebilecek ve umut verecek toplumsal çözümlere dayandırarak yola çıkması gereği açıktır.