Gazeteciler Pehlivan, Kılınç ve Ağırel, mahkeme kararını Cumhuriyet’e değerlendirdi
Suçsuz, delilsiz 6 ay tutuklu kalan Pehlivan, Kılınç ve Ağırel, özlemlerini çektiği ailelerine ve gökyüzüne kavuştu.
Zehra ÖzdilekLibya’da şehit olan MİT mensubunu “ifşa” ettikleri gerekçesiyle 6 ay cezaevinde tutulan ve önceki gün tahliye edilen Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, ODATV muhabiri Hülya Kılınç ve Yeniçağ yazarı Murat Ağırel özgürlüklerinin ilk gününde Cumhuriyet'e konuştu.
Barış Pehlivan, “Bu davada suç yok. Bu davada bizim gazetecilik hayatımızı cezalandırma amacı var. Biz bunu biliyoruz. Bana kalırsa mahkeme de bunu biliyor. Tüm Türkiye'nin bunun böyle olduğunu kanunlar nezdinde göreceğine inanıyorum. Hem bu dava için hem de gazetecilik mücadelemiz devam edecek. 187 günlük tecridin sonunda tekrar hayatın olağan akışına alışmaya çalışıyorum. Meslektaşlarımla sevdiklerimle görüşüyorum. Türkiye'de, buluşmaları değil de daha çok ayrılıkları konuşmak gerekiyor. İnsanlar neden ailelerinden, sevdiklerinden, hayatlarından çalınıp cezaevine atılıyor. Ayrılıklar yaşıyorlar, bizim bunlar üzerine kafa yormamız gerekiyor” dedi.
‘SAVCILARA YAKIŞMADI’
Pehlivan cezaevinde darp edilme olayına ilişkin olarak ise, “Görüntüleri ile sabit bir darbı iddianameye yalan diye koymayı Türkiye Cumhuriyeti savcılarına yakışmadığını düşünüyorum. Ama işte güneş balçıkla sıvanmıyor. Bugüne kadar gazetecilik hayatımda hak ihlallerini yazmış bir gazeteci olarak bunu kamuoyuna duyurmalıydım. Orada gariban insanların başına da böyle şeyler gelebiliyor. Öznesi ben de olsam bunu Türkiye'ye duyurmalıydım. O konuda Adalet Bakanlığı'nın vereceği kararı bekliyoruz” ifadelerini kullandı. Son olarak içerdeyken en çok sınırı olmadan, duvarla karşılaşmadan yürümeyi özlediğini dile getiren Pehlivan uzun bir yürüyüş planladığını söyledi.
‘İFŞANIN İFŞASI OLMAZ’
Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, hak etmedikleri bir suçtan dolayı ceza aldıklarını dile getirerek, “Anayasa Mahkemesi, MİT Kanunu’nun iptali için açılan davada vermiş olduğu kararda ‘ifşanın ifşası olmaz’ diyor. Burada öncelenen MİT şehidinin gerçek kimliğinin ortaya çıkması. Gerçek kimliği dediğim kod adı faaliyetinin ortaya çıkması. Burada şehit olmuş bir MİT mensubundan bahsediyoruz. Onun için bir ifşa söz konusu değil. Daha önce bu haberi yüz binlerce kişi paylaşmış. Ben dört gün sonra bir tweet mesajı paylaştım. Mesajdaki bir kelimeyle ben MİT'in ifşası ile suçlandım. Eğer adalet varsa herkesi gözetmesi gerekiyor. Onu belgelerle çürüttük. Suç isnat etti ama delil sunmadı, ‘suçsuzluğunu sen ispat et' dedi, onu da yaptım. Mahkemeye ilk celsede 40 tane belge sundum. Tek tek belgelendirdim. Ama ben artırılarak 4 yıl ceza aldım. Bu cezayı hak ettiğime inanmıyorum” diye konuştu.
Hukuk çerçevesinde hakkını arayacağını dile getiren Ağırel, “Şu bir gerçektir ki casusluk suçlamasından beraat ettik. Üzerimize casusluk kılıfını giydirmeye çalışanlar başaramadı. Umarım bundan sonra kişilere göre uygulanan özel hukuku değil hukukun üstün olduğu günleri yaşarız. Daha önce bizim sütten ağzımız yandı yoğurdu üfleyerek yedik. Onun için bizim gazeteci olarak görevimiz uyarmak. Bunları 3. ağızdan değil bizzat yaşayarak uyardık. Bizi adil yargılayın dedik, sadece adalet istedik. Herkes için adalet istiyoruz. Biz gazeteciyiz, gazetecilik suç değildir” dedi.
‘GÖKYÜZÜNÜ ÖZLEDİM’
Ağırel içerideyken en çok yalınayak toprağa basmayı özlediğini söylerek sözlerine şöyle son verdi: “Gökyüzüne sınırsızca bakmayı özledim. Tabii ki çocuklarım, ailem bunlardan önce geliyor. Ama inanılmaz derecede gökyüzünü özledim. Ben deniz âşığıyım. Mavilik hastasıyım. İnanılmaz özlemişim. Çıktığım zaman sırf 20 dakika gökyüzünü izledim.”
OdaTV muhabiri Kılınç ise, “Haksız ve hukuksuz altı ayımızı çaldılar. Gazetecilik yaptığımız için cezalandırmaya maruz kaldık. Geçmiş dönemlerde bunun daha ağrıları da yaşandı. Kimileri canlarıyla, kimileri de işkence görerek bedelini ödediler. Bize düşen de ustalarımızın kararlılık ve cesaretini örnek olarak üzerimize düşeni yapmak. Elbette baskı dönemlerini yaşayacağız, yaşıyoruz ama biz her zaman dik duracağız ve derin karanlıkları aydınlığa çıkaracağız. Cezaevindeyken en çok oğlumu özledim. 2 yıl önce babasını kaybetti ayrıca pandemi dönemi. 17 yaşında çok güçlü bir çocuk. O da her şeyin farkındaydı. Telefonda birbirimize güç olduk. Yüz yüze sadece bir kere görüşebildik. 8 Mart Kadınlar Günü’nde oğlumla görüşebildim. Sonra pandemi başladı, yasaklar geldi. Tek başına olduğu için dışarıya da çıkamadı. 188 gün sonra oğluma kavuştum. Tabii kaldığım yerden mücadeleme devam etmeyi de özledim. Kararlılıkla gazeteciliğe devam edeceğiz” dedi. Cezaevinde çok zayıfladığını dile getiren Kılınç konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kantine her istendiğinde ulaşamıyorduk. Fiziksel olarak kilo vermiş olabilirim ama ruhsal olarak çok dayanıklı ve güçlü çıktım. Cezaevine girerken Barış Terkoğlu ile biraz konuşmuştuk. Cezaevi ile ilgili önerilerde bulunmuştu. Onlar bana çok yararlı oldu.”