"Gazeteciler adil yargılansın"
Gazetecilere Özgürlük Platforum 10 Ocak'ta Çalışan Gazeteciler Günü'nde bir basın toplantısı yaptı.
cumhuriyet.com.trTürkiye’deki 24 gazetecilik meslek örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Gazetecilere Özgürlük Platformu "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde “cezaevinde gazeteci kalmamasını ve gazetecilerin adil yargılanmasını istedi. Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun İstanbul’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Burhan Felek Konferans Salonu’nda yaptığı basın toplantısında tutuklu ve tutuksuz yargılanan gazetecilerin durumunu değerlendirildi. Platform sözcüleri 50’den fazla gazetecinin tutuklu olduğuna dikkat çekti ve gazetecilerle ilgili 2 bini aşkın dava ve 4 bini aşkın soruşturmanın devam ettiğini vurguladı. Toplantıya yargılanan gazeteciler de davet edildi. Basın açıklamasını Gazetecilere Özgürlük Platformu Gelecek Dönem Başkanı Ercan İpekçi yapıldı. Toplantıya meslek örgütleri adına Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkan Vekili Turgay Olcayto, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sekreter Yardımcısı Zafer Atay, Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Özdemir, Recep Yaşar Ekonomi Muhabirleri Derneği adına Sultan Özer, Basın Konseyi adına Genel Sekreter Oktay Huduti, Basın Konseyi adına Yurdanur Atadan, Çağdaş Gazeteciler Derneği adına da Nazım Alpman katıldı. 50 gazetecinin katıldığı toplantıda yargılanan gazeteciler adına Nedim Şener de bir konuşma yaptı. Basın açıklamasında şu önemli noktalara dikkat çekildi:
“5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’da önemli değişiklikler getiren 212 sayılı yasanın 1961 yılında kabul edildiği 10 Ocak tarihi her yıl “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak anılmaktadır.
Basın çalışanlarının özlük haklarının korunması ve iş güvencesinin sağlanması, basın ve ifade özgürlüğünün kullanılabilmesi bakımından önemlidir ve editoryal bağımsızlığı teminat altına alan en temel unsurlardandır.
Demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından birisi olan “basın ve ifade özgürlüğü”, yalnızca basın emekçilerinin kullandığı bir hak olarak değerlendirilmemekte; bu aynı zamanda, halkın gerçekleri öğrenme ve bilgi edinme hakkını kullanabilmesini de kapsamaktadır.
Basın emekçilerinin iş güvencesi
Bu nedenle, basın emekçilerinin iş güvencesi, halkın ifade özgürlüğünü kullanabilmesiyle de yakından ilişkilidir. Uluslar arası meslek kodlarına göre, gazetecinin ilk görevi, “gerçeğe ve halkın gerçekleri öğrenme hakkına” saygı duymaktır. Gazeteci, bu görevi yerine getirirken, haberleri dürüstçe toplama ve yayımlama özgürlüğü ile tarafsız yorum ve eleştiri hakkını da savunmalıdır. Gazeteci adına layık olanlar, genel hukuk kuralları çerçevesinde, mesleki konularda hükümetlerin ya da herhangi bir çıkar grubu veya kişinin her türlü müdahalesini reddetmeli ve yalnızca meslektaşlarının yargılarını kabul etmelidir.
Bu çerçevede gazetecinin işyerindeki editoryal bağımsızlığı, devlet ve çıkar çevrelerinin müdahalelerine karşı korunması, esasında, demokrasinin gelişimine katkı yapan özgür tartışma ortamının bir teminatıdır.
Basın ve ifade özgürlüğünün sınırı
Basın ve ifade özgürlüğünün sınırı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarında saptandığı ölçüde geniştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik hale gelmiş görüşe göre, “şiddet”, “silahlı mücadele”, “ayaklanmaya teşvik”, “kin ve nefret söylemi” içermemesi koşuluyla her türlü düşünce açıklaması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin koruması altındadır.
AİHM, bu içtihadını, Türkiye ile ilgili birçok kararda tekrarlamıştır. Türkiye’de hukuki düzenlemeler yapılırken ve bu kurallar uygulanırken dikkate alınması gereken bu ölçüt, bizim açımızdan da “basın ve ifade özgürlüğünün” sınırlarını oluşturmaktadır.
Medya aracılığıyla kişilik hakkı ihlallerine kadar varan niteliksiz yayıncılık, halktan bilgi saklanması, bilgi kirliliği, siyasi iktidarların ya da çeşitli çıkar çevrelerinin amaçları doğrultusunda yapılan dezenformasyon içerikli yayınlar, yanıltıcı ve yönlendirici habercilik; basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemektedir.
Gazete, dergi, radyo ve televizyon gibi medya kuruluşlarının sayısal olarak çokluğu da basın ve ifade özgürlüğünün ölçütleri arasında kabul edilmemektedir.
AİHM’nin içtihatlarına göre, açıklanan görüşlerin “sert ifadeler” içermesi ya da “toplumu sarsıcı, rahatsız edici, şoke edici” nitelikte görülmesi; “hoşgörü ve tolerans” ile karşılanmasının önünde engel oluşturmamaktadır. Bu içerikteki ifadeler, “demokratik bir toplum” olmanın ve “çoksesliliğin” gereği olarak anlaşılmaktadır.
Aynı hoşgörü, yalnızca toplumdan değil, devlet organlarından, devlet yöneticilerinden ve siyasetçilerden de beklenmektedir.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle, ülkemizdeki duruma bu çerçeveden bakıldığında, Türkiye’de, AİHM içtihatları doğrultusunda gerçek anlamda basın ve ifade özgürlüğünden söz edebilmemiz mümkün değildir.
2011’e girerken, iş güvencesinden yoksun basın emekçilerinin, editoryal bağımsızlığı ve özgür haberciliği tehdit eden işsizlik tehlikesi altında olduğuna bir kez daha tanık oluyoruz. Sabah ve Habertürk medya gruplarında yüzden fazla basın emekçisinin işten çıkarılmasını, basın ve ifade özgürlüğü bağlamında endişeyle izliyoruz.
Bunun, basın emekçileri üzerindeki devlet baskısının giderek arttığı bir döneme rastlaması geleceğe yönelik kaygılarımızı daha da artırmaktadır.
Hükümet müdehalelerinden kaygı duyuyoruz
Kamu yayıncılığı yapan TRT ve Anadolu Ajansı üzerindeki hükümet müdahaleleriyle, bu kuruluşların özgür ve bağımsız habercilik ilkesinden uzaklaşmasından kaygı duyuyoruz.
Başbakana ve bakanlara özgürce soru sorması engellenen, rahatsız edici soru yönelttikleri takdirde çalıştıkları kuruluşların yöneticilerine şikâyet edilen, Başbakanlığa girişleri ve haber izlemeleri akreditasyon uygulamalarıyla kısıtlanan gazetecilerin; her açıdan mutlak koruma altında olması, halkın haber alma hakkını kullanabilmesi bakımından da acil zorunluluk haline geldi.
TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesiyle getirilen yeni düzenlemeyle, bu kuruluşlarda görev yapan gazetecilerin büyük çoğunluğu 212 sayılı Basın İş Kanunu kapsamı dışında kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu düzenlemenin “tekriri müzekkere” yoluyla acilen düzeltilmesini bekliyoruz. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki tüm kısıtlamaların kaldırılmasını talep ettiğimiz bir ortamda, yeni kanunla radyo ve televizyonlar için yayın yasaklarının genişletilmesi ve tekelleşmenin önünün açılması kabul edilebilir nitelikte değildir.
50’den fazla gazeteci tutuklu yargılanıyor
Bunların yanı sıra, 2005 yılında kabul edilen yeni Türk Ceza Kanunu ve 2006 yılında değiştirilen Terörle Mücadele Kanunu hükümleriyle gazeteciler üzerinde oluşturulan baskılar, artık Avrupa Komisyonu’nun 2010 Yılı İlerleme Raporu’nda da yer bulacak ölçüde ileriye gitti.
Türkiye’de 50’den fazla gazeteci cezaevlerinde tutuklu olarak yargılanmaktadır. Bir süre tutuklu kaldıktan ya da gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan hapis cezası istemiyle yargılaması devam eden 30’dan fazla basın emekçisi bulunmaktadır. Ayrıca yargılandıkları davalarda, haklarında para ya da hapis cezası verilmiş olmakla birlikte mahkeme kararı temyiz edildiği için kesinleşmeyen veya cezanın infazı 5 yıl süreyle ertelenmiş olan 30’dan fazla gazeteci daha vardır. Toplam olarak 100’den fazla gazeteci yakın vadede cezaevine girme tehdidi altındadır.
Bütün bunların dışında, çok sayıda gazeteci ve medya kuruluşu hakkında hapis veya para cezası talebiyle açılmış 2000’den fazla dava mahkemelerde görülmektedir. Ayrıca gazeteciler hakkında açılmış olan 4000’den fazla soruşturma devam etmektedir.
Ortaya çıkan bu tabloyu yalnızca yargı organlarının uygulama hatalarıyla açıklamak bir yanılgı olacaktır. Kanun hükümlerinin yazımında ciddi sorun vardır. Mevcut kanun hükümleri durduğu müddetçe gazeteciler hakkında dava açılmaması mümkün değildir. Bu sorun, hapis cezası yerine para cezası verilmesi yaklaşımıyla da çözülemeyecek kadar ağırdır. Bu anlamda gazetecilerin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan, sansür ve otosansüre yol açan, basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan kanun hükümlerinde acil olarak değişiklik yapılması, suçun tanımı ve suç unsurlarının yeniden belirlenmesi kaçınılmaz hale geldi.
Meslek örgütleri olarak, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmiyoruz. Yapmak istediğimiz, öncelikle gazetecilerin tutuksuz yargılanması ve bu yargılamalara gerekçe oluşturan kanun hükümlerinin değiştirilmesi amacıyla, ülkeyi yönetenlerin, yargıçların, savcıların, parlamenterlerin ve siyasi iktidarın temsilcilerinin vicdanlarını etkilemeye teşebbüs etmekten ibarettir.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla, ülkemizde gerçek anlamda basın ve ifade özgürlüğü mücadelesi verirken tutuklanan, gözaltına alınan, yargılanan, haklarında soruşturmalar açılan, hapis ya da para cezalarına mahkûm edilen meslektaşlarımıza sahip çıkmak adına sesimizi yükseltiyor, onların mücadelelerini selamlıyoruz.
Gazetecilere Özgürlük Platformu:
1. Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) Türkiye Temsilciliği,
2. Basın Enstitüsü Derneği – IPI Ulusal Komite (BED-IPI),
3. Basın Konseyi,
4. Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD),
5. Diplomasi Muhabirleri Derneği (DMD),
6. Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD),
7. Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD),
8. Gazete Sahipleri Derneği,
9. Gazeteciler Cemiyeti (Ankara),
10. Gazeteciler Cemiyetleri Basın Vakfı,
11. Haber-Sen,
12. İletişim Araştırmacıları Derneği İLAD
13. İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC),
14. Kültür Turizm ve Cevre Gazetecileri Derneği (KÜLTÜRÇEV),
15. Medya Etik Konseyi (MEK),
16. Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD),
17. Profesyonel Haber Kameramanları Derneği (PHKD),
18. Turizm Çevre ve Kent Gazetecileri Derneği (TURÇEV),
19. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD),
20. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC),
21. Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF),
22. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS),
23. Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD),
24. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (UMAG).