Gazeteci Lütfü Akdoğan: İktidar şımarık, diğerleri cahil

Faysal’dan Nasır’a kadar 20. yüzyılda Arap dünyasına hükmetmiş tüm kral ve başkanların masasına oturan gazeteci Lütfü Akdoğan, namı diğer ‘kralların kralı’, Ortadoğu ve Türkiye’yi değerlendirdi.

Deniz Ülkütekin

‘Benim hayatım kuru bir çam yaprağı, rüzgâr esiyor, oradan oraya savruluyorum.’ Gazeteci Lütfü Akdoğan, 88 yıllık hayatını bu sözlerle anlatıyor. Hayatı onu önce Ortadoğu’ya savurmuş, savaşların, darbelerin ortasına bırakmış, sonra kralların masasına konuk etmiş. Türkiye’de iktidarda yer almış bütün siyasetçilerin yanında yer almış. Önceleri “ihtiyar kurt” olan lakabı da zamanla “kralların kralı”na dönüşmüş. Akdoğan’la hayatından kesitlerle başlayan, Kaşıkçı cinayeti ve Andımız’a kadar uzanan bir söyleşi yaptık.

Sizin için “kralların kralı” diyorlar. Ben bunu aynı zamanda Ortadoğu coğrafyasında büyük nüfuzu olan bir kişilik olarak algılıyorum. Bu gücü nasıl elde ettiniz?

Kader; 1956’da Nasır Süveyş Kanalı’nı devletleştirdikten sonra, Fransa, İngiltere ve İsrail orayı bombalamaya başladı. Oraya gönderildim. Savaş muhabirliğim öyle başladı. Sonra bütün savaşlarda bulundum. 10 savaş 20 ihtilal gördüm.

Ortadoğu siyasetine nasıl girdiniz?

10 savaşta bulununca ister istemez oluyor. Beni çok zeki veya akıllı olarak görme. Bu bir kaderdir. Galiba bütün başarım biraz deliliğimden ileri geliyor. Nasır’ın masasında yemek yerken, elimi masaya vurup küfürler savurup “Sizin gibi Müslüman bir devletin başkanı, Kıbrıs’ta nasıl olur da Makaryos’un tarafını tutar, nasıl Türkiye’ye destek olmaz” demiştim. Bugün olsa söylemezdim bunları.

Siz kendinizi anti-komünist ve anti-emperyalist olarak tanımlıyorsunuz. Oysa 70’li yıllarda emperyalizm karşıtlığı genelde sosyalist cephede görülüyordu.

Ben Müslüman sosyalistim. 1965 – 1969 yıllarında Mecliste bulundum. Çetin Altan, Behice Boran arkadaşlarımdı. Nitekim Çetin yüzünden kendi grubumla kavga ettim. Ciddi düşünürsek, Türkiye’de ne sol, ne sağ var. TİP, NATO’ya karşıydı, Meclis’te bunu söylediklerinde bizim grup, “Moskova’ya” diye bağırırdı. Oysa onlar gerçeği dile getiriyordu. Biz bunu 40 yıl sonra anladık. Ancak o dönem devrim adına yapılan her şey yanlıştı. Bir tek devrim tanıyorum, Atatürk devrimi. Saltanata, hilafete karşı yaptığı devrimin bin yıl daha devam etmesi gerekiyor. Atatürk’ü inkâr edenlerle Atatürk’ü kıyasladığımda, inkâr edenler çok cılız kalırlar.

Ortadoğu’nun halini nasıl buluyorsunuz?

Bir rezalet, biz de bu bataklığın içine cehaletimizden girdik. Ne bizim orada işimiz var, ne de 5 milyon Arap’ın bizim topraklarımızda. Hükümet Türkiye’yi Araplaştırmak mı istiyor, yoksa Arapları mı Türkleştirmek istiyor? Onu bilmek zor, ama Katar hariç hiçbir Arap devletiyle aramız iyi değil. Hele Suriye’deki halimiz acayip. Bir köyde ABD ile beraberiz, bir köyde Ruslarla. Söylüyorum, ama dinleyen yok. Dinleseler, üç ay içinde Türkiye’nin bütün komşuları ile meseleleri halledilir.

Buradan anlatın ne yapılması gerektiğini.

Çok kolay, ben Sayın Cumhurbaşkanı’na televizyonda yaptığım konuşmalarda, “Esad ile bir araya gelmenizi sağlayayım, Dolmabahçe’de yüz yüze görüşerek meselenizi halledin” dedim. Bizim Suriye sınırımız zaten Türk - Kürt karışıktır. Irak’la da zaten problemimiz yok. Sadece Kuzey Irak meselesi var. O da savaşa girecek kadar değil. Esasen hiçbir Arap devletiyle problemimiz yok. Ancak siz Osmanlı tarihini devamlı ortaya koyup, civciv kadar devletleri korkutursanız, İstanbul’un göbeğinde size sempati duyan bir adam öldürülür. İktidar büyük bir şımarıklık, muhalefet ise büyük bir cehalet içinde. Hepimizin şu anda birlik olma mecburiyeti var. Sol, sağ, Kürt, Çerkez demeden birlik olma mecburiyetindeyiz.

Sizin bir TAKİ projeniz var. Biraz anlatır mısınız?

O benim idealim. Türk, Arap, Kafkas ve İran birliği, sonra ona Balkanları da ekledik. Yapabiliyorsanız bunu yapın. Üçüncü bir dünya ortaya çıkar. Dünyada bazı şeyleri kabul etmek lazım. Avrupa’yı idare eden üç devlet var; İngiltere, Fransa, Almanya. Doğudaysa Çin, Hindistan ve Rusya. Dünyayı idare eden bu güçlerin elinde kaderimiz.

Kendinize deli diyorsunuz.

Zaten deliler yolda kazaya uğramazlarsa en üst mevkilere gelirler. Çünkü herkes onlardan korkar.

Dışarıdaki Türklerle daha yakın ilişkiler kurmamız sizce gerekli mi?

Evet, bugün de yarın da gerekli. Eğer alacaksan, yurt dışında binlerce Türk var. Onları alsana, birçoğu aç. Ben, İsrail Golan tepelerine saldırdığında, orada yerleşmiş olan 10 bin Türk’ü alıp Halep’e getirdim ki bizim sınırdan içeri girsinler. Karşıma Demirel ve İhsan Sabri Çağlayangil çıktı. “Biz dünyadaki bütün Türkleri toplarsak, oturacak yerimiz kalmaz” dediler.

Krallarla dost olarak görüştüm

Ortadoğu’da görüştüğünüz liderler içinde sizi en çok etkileyen hangisiydi?

Kral Faysal ve Başkan Nasır’dı. Fakat Ortadoğu’da bazı kralların tahttan inmesinde veya tahta çıkmasında payım olduğunu söyleyebilirim.

Görüşmeleriniz gazeteci sıfatıyla mı oldu, yoksa gayri resmi bir diplomasinin parçası mıydı?
Hayır, dost olarak görüştüm. Hiçbir sıfatım yok ama muhatabım hep kral ve başkanlar oldu. Bir defasında milletvekili olarak Bağdat’a ziyarete gittim. Zamanın Irak başbakanı arkadaşım olduğu için basın yayın bakanının davetini nezaketen kabul ederek ziyaret ettim. Diyebilirim ki Ortadoğu’da krallar ve başkanlardan daha fazla itibara sahiptim. Mesela Başkan Nasır’a gidiyordum, “Faysal’ın sakalını yolacağım” diyordu. Kral Faysal’a gidiyordum, “O melunu düşüreceğim” diyordu. Ben ne diyordum biliyor musun? “Efendim, Nasır’ın çok selamı var, bir emri var mıdır?” Kral şaşırıyordu.Bu yaptığınız diplomasi zaten.Pek tabii. Zaten bütün yaptığım buydu.

Yani bugün var olan Ortadoğu sınırlarının çizilmesinde rolünüzün çok büyük olduğunu söylüyorsunuz.
Eğer Dışişleri Bakanlığı anladıysa, beni okumuşsa öyledir.

 

Bölgemizde ajanlar cirit atıyor

Hem gazetecilik, hem siyasetçilere danışmanlık hem de milletvekilliği yaptınız. Uzun süre Ortadoğu’da bir o kadar da Avrupa’da yaşadınız. 40’a yakın kitabınız da var. Hepsini yapmayı nasıl başardınız?

Ben de farkında değilim. Zaman o kadar çabuk geçti ki. Benim Şam’da, Kahire’de işim neydi? Frankfurt’ta yaşadım; burada işim neydi? Eksi 30 derecede soğuktan dondum. Ben de soruyorum kendime nasıl sığdırmışım yaşananları bu zaman içine.

Ortadoğu’daki değişimlere önemli katkınız oldu. Bu değişimler, Türkiye’yi nasıl etkiledi?
Ortadoğu’ya hep biz hâkimdik. Bizim dışımızda sadece Abdullah Öcalan Suriye’ye gitti. Onu da oradan çıkarmayı becerdik.

Sizin de katkınız oldu mu?
Ben 80 milyon vatandaştan birisiyim. Elbette vazife düştüğünde yapmaktan çekinmedim. Ancak insan memleketi için yaptığı işten övünmemeli. Bir görevdi ve yaptım. Hiçbir Arap devletinden zarar görmedik. Zamanında sadece Menderes - Nasır kavgası oldu. Onda da ben araya girdim. Yani Arapların kendi aralarındaki düşmanlığa benzer bir düşmanlığımız olmadı onlarla.

Arap ülkelerinin düşmanlarının sebebi nedir?
Taht kavgası, koltuk kavgası başka bir şey değil. Ortadoğu’da kavga suni. Yabancı devletler yaratır bu kavgaları.

Prense darbe yapılacak

Kaşıkçı cinayeti sizce Suud hükümetinin yaptığı bir iş miydi?

Muhammed Bin Selman Türkiye’yi ve Tayyip Bey’i kıskandığı için bu iş oldu. Yoksa Suud krallarının siyasetleri hep tutucu olmuştur. Bu prens herkesi kenara itti, Arabistan’ı karıştırdı. En yakın zamanda ona karşı bir darbe yapılacak. Kaşıkçı Tayyip Bey’i severdi. En büyük sevdası Türkiye’ydi. Zamanında dayısı Adnan Kaşıkçı da bize karşı çok iyiydi, ama değerlendirmedik. Burada kendisine silah kaçakçısı muamelesi yaptık. Tüccar başka, kaçakçı başka. Fakat üç yeğeni de kaza sonucu öldü. Acaba silah tüccarı olmanın bedeli de bu mu?