Garces'den, Kenan Evren uyarısı
Dr. Juan Garces, davaların açılmasında yasal değişikliklerin yetmediğini kamuoyu ve siyasi irade desteği ile suçların sistematik olarak işlendiğinin kanıtlanması gibi bir çok koşulun bir araya getirilmesi gerektiğini söyledi.
cumhuriyet.com.trAnkara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Kenan Evren ve diğer iki darbe lideri hakkında soruşturma başlatmasına rağmen 12 Eylül cuntacılarının yargılanması için dava açılıp açılmayacağı belirsizliğini korurken Pinochet'nin yargılanması için İspanya'da ilk başvuruyu yaparak eski diktatörün İngiltere'de gözaltına alınmasına giden süreci başlatan Dr. Juan Garces, bu tür davaların açılmasında yasal değişikliklerin yetmediğini kamuoyu ve siyasi irade desteği ile suçların sistematik olarak işlendiğinin kanıtlanması gibi bir çok koşulun bir araya getirilmesi gerektiğini söyledi.
Savcılığın başlattığı soruşturma sürerken ve 12 Eylül cunta liderleri ile yüksek düzey bürokratların yargılanmasına ilişkin birçok mahkemeye şikayet dilekçeleri yağarken Garces, Türkiye'de dava açılmasına karşı öne sürülen argümanlardan zaman aşımı ve af gibi konuların böylesine olaylarda bir engel oluşturmayacağı görüşünü belirtti. Garces, 12 Eylül döneminde insanlığa karsı işlenen suçlardan işkencenin sistematik olarak uygulandığının kanıtlanması halinde, evrensel ve Avrupa hukuku temelinde konuyla ilgili olarak süreciden zaman aşımı tartışmasının üstesinden gelinebileceğini ve eski cuntacılara karşı dava açılabileceğini söyledi.
Garces, Türkiye'deki 12 Eylül 1980 "başarılı" askeri darbesini, İspanya'da 1981'in Şubat'ında sahnelenen "başarısız" darbe girişimiyle birlikte hatırlıyor. Garces, alternatif Nobel ödülü sahipleri toplantısı için geldiği Bonn'da soruları cevaplamaya da bu hatırlatmayı yaparak başladı: "1980 yılında Türkiye'deki darbeden birkaç ay sonra, İspanyada da başarısız bir darbe girişimi oldu. Bu girişimden yaklaşık 4 yıl kadar sonra, 1985 yılında İspanya'da çıkarılan bir yasa ile İspanyol vatandaşı olsun olmasın, bu suçlar İspanya'da işlensin işlenmesin, terörizm, işkence, soykırım gibi suçların kurbanlarının evrensel yargılama yetkisi ilkesi çerçevesinde İspanyol mahkemelerinde adalet aramalarına olanak sağladı. Ancak pratik olarak bu yasa temelinde ilk dava yaklaşık 10 yıl sonra Pinochet'ye karşı açılabildi."
"Soğuk savaş sürseydi Pinochet'ye dava açılamazdı"
Garces ve kurbanlar daha önce de söz konusu yasa kapsamında bazı girişimlerde bulunsalar da bunlardan bir sonuç alamamışlardı. Ancak 1996 yılı Haziran ayında İspanya Çağdaş Savcılar Birliği ve Garces, Pinochet ve diğer cunta yöneticileri hakkında insanlığa karşı işledikleri suçlardan dolayı dava açılması için hazırlıklı bir şekilde İspanyol mahkemelerine yeniden başvurdular. Bu başvuruyla eş zamanlı olarak ikinci bir dava başvurusu da örgütlü bir şekilde Pinochet rejimi kurbanlarının aileleri adına yine Garces'in yönettiği bir avukatlar grubu tarafından yapıldı. Ve bu kez 2010 Hrant Dink Ödülü sahibi de olan İspanyol mahkemesi hakimi Baltasar Garzon yapılan başvuruları kabul edince Pinochet'in İngiltere'de gözaltına alınmasına giden süreç başladı.
"Yasa 1985'de çıkmasına rağmen, daha önce yargılamayı yapacak bir mahkeme, başvuruyu kabul edecek yargıç bulamadığımız için bu 1996 yılına kaldı" diyen Garces şöyle konuştu:
"Başvurunun kabul gerekçesini aslında Pinochet dönemi kurbanlarının haklarını Chili'deki mahkemelerde aramalarının mümkün olmaması, orada bu konularla ilgili dava açılamaması konusu oluşturdu. Ancak bu davanın açılabilmesindeki en büyük etkenlerden bir tanesi soğuk savaşın bitmesiydi. Soğuk savaş yılları süresince diktatörler bazı ülkeler tarafından desteklendi. Örneğin Pinochet, soğuk savaşın ortaya çıkardığı bir yaratıktı. Eğer soğuk savaş sürüyor olsaydı muhtemelen bu dava da açılamazdı."
"ABD'de Pinochet dönemiyle ilgili belgelerin gizliliği kaldırıldı"
Başvuru ve davanın kabulünün ardından çetin bir sürecin başladığını anlatan Garces, Şili'deki askeri yönetim sırasında işlenen suçlarla ilgili kanıtların toplanmasının bu sürecin önemli bir bölümünü oluşturduğunu söyledi. Pinochet'in 1998 Ekim'inde seyahat ettiği İngiltere'de gözaltına alınması üzerine, Hakim Garzon eski diktatörün yargılanmak için İspanya'ya verilmesi talebinde bulundu. Bu süreçte Garces ve ekibi Pinochet döneminde işlenen "insanlığa karşı suç" iddialarını kanıtlamak için, işkence, gözaltında kayıp gibi suçların eski diktatör döneminde "sistematik" olarak işlendiğini ortaya koyacak delillerin toparlanmasına hız verdi. Garces, şikayetçilerin ve kurbanların anlatımları yanında konuyla ilgili resmi belge bulabilmek için de Şili'deki 1973 darbesine desteği bilinen ABD'nin kapısını çaldı. Garces'in girişimleri üç ay kadar sonra sonuç verdi ve dönemin ABD Başkanı Clinton'un emriyle Beyaz Saray, 28 Ocak 1999'da Amerika'nın elinde bulunan Şili ile ilgili 7 bin 500 kadar gizli belgenin gizlilik kararını kaldırdı. Kurbanların anlatımları ve benzeri delillerin yanında Pinochet'nin insanlığa karşı suçlardan mahkum edilebilmesine yardım edecek çok sayıda resmi belge dolaşıma girdi.
"ABD'de Demokrat Parti'nib iktidarda olması etkili oldu"
Belgelerin gizliliğinin kaldırılması kararı, Garces'e göre, soğuk savaşın bitmesinin yanında Beyaz Saray'da bir Demokrat başkanın oturuyor olmasıyla yakından ilgiliydi. Garces, bu durumu şöyle anlattı:
"1970'li yılların başında Amerika Birleşik Devletleri içinde iki temel eğilim vardı. Bunlardan ilki Başkan Nixon ve Cumhuriyetçilerin temsil ettiği ve diktatörlüklerden yana tavır alan bir eğilimdi. Demokratlar arasında bulunan bir başka eğilim de işlerin bu biçimde yürütülmesine karşıydı. 1990'lı yıllara gelindiğinde demokratlar arasındaki bu eğilim parti politikası halini almıştı ve İspanya'da dava açıldığı yıllarda Beyaz Saray'da bir Demokrat Başkan oturuyordu. Bu belgelerin gizliliğinin kaldırılmasından sonra, Demokratlar bir adım daha ileri gitti ve yine Demokrat Parti'den bir senatörün, Hinechey'in girişimi ile Şili'deki 1973 darbesine ilişkin CIA'nin elinde bulunan gizli raporların da, bir sonraki yılın sonbaharında yayınlanması sağlandı."
Pinochet 2000 yılı baharında sağlık nedenleriyle mahkemeye çıkarılamayacağı gerekçesiyle İngiltere'den İspanya yerine memleketi Şili'ye gönderilse de, bu dokunulmaz sanılan eski diktatöre "insanlığa karşı suçlar" temelinde ve evrensel yargı ilkeleri kapsamında dokunulabileceğinin görülmesi, birçoğuna göre, eski diktatörlere bir soğuk duş etkisi yaşatmasının yanında bu suçları yargılayacak bir uluslararası mahkeme kurulmasına giden yoldaki ilk taşları da döşedi.
"Darbecilerin yargılanması için sadece yasa yetmeyebilir"
Türkiye'de yapılan son anayasal değişikliğin ardından 12 Eylül dönemi cunta liderlerinin yargılanması girişimleri, bu konuda zaman aşımı ve af gibi tartışmalar ve mahkemelere başvuranlara tavsiyelerinin neler olduğu sorulduğunda Garces, daha çok teknik meselelere vurgu yapan tavsiyelerde bulundu.
"Kamuoyu desteği çok önemli"
Eski diktatörlere karşı insanlığa karşı suçlardan dava açılabilmesi ve davaların takibi için yasal düzenlemenin tek başına yeterli olmadığını belirten Garces, başarılı bir girişimin olmazsa olmaz koşullarını da şöyle sıraladı:
"Böylesine davaların açılabilmesi için, genel koşullar açısından kamuoyu çok önemlidir. Kamuoyunun bu tür bir davanın açılmasını ve yürütülmesini desteklemesi bir önkoşuldur. Bununla bağlantılı olarak da medyanın tavrı önemlidir. Medyanın da böylesine yargılamalara taraf bir tutum takınması ve kamuoyunu bu doğrultuda bilgilendirmesi gerekir. Bu koşulların bir araya geldiği durumlarda, başvuruları kabul ederek dava açmaya karar veren bir savcı bulmak gerekiyor. Başvuruları kabul eden bir savcı bulduktan sonra, başvuranların zaman aşımı meselesini açıklığa kavuşturmak açısından hakkında şikayette bulunulan dönemde işlenen işkence, tecavüz, gözaltında kayıp ve benzeri suçların 'sistematik olarak işlendiğini' kanıtlamaları lazım. Çünkü, bu tur suçların insanlığa karsı suçlar kapsamına girebilmesi için, sistematik olarak işlenmesi gerekir. Aksi halde, 'adli suç' kapsamında kalırlar ve bu durumda da zaman aşımı bu suçlar için geçerli olur."
"İç hukuk yetersizce uluslararası hukuktan yararlanılabilir"
Suçların sistematikliğinin kanıtlanması halinde, ilk olarak ülkedeki yasaların, yargılamaya olanak verip vermediğine bakılacağını, gerekli hukuki düzenlemenin yetersiz olması durumunda uluslararası hukuka da başvurulabileceğini vurgulayan Garces, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7'inci maddesinin ikinci Paragrafı'nın, bu suçların yargılanmasına olanak sağladığını belirterek "Sistematik işkence, gözaltında kayıplar, tecavüz gibi suçlar bu madde kapsamında değerlendirilebilecek suçlardır" dedi.
"Siyasi irade kararlılık göstermeli"
Juan Garces siyasi iradenin davaların açılması bakımından önemini ise şöyle anlattı:
"Başvuruların yapılması aşamasından başlayarak hükümetlerin tavrı önem kazanır. Hükümetler başvuruda bulunan kurbanlara yardım edebilirler. Bu örneğin, hukuki yardım sağlamak biçiminde olabileceği gibi, savcıların görevlerini yapmaları için teşvik edilmeleri şeklinde de gerçekleşebilir. Burada yapılacak şey yargıya müdahale değildir, ancak savcılardan görevlerini yapmalarını ve yasaları uygulamalarını talep edebilirler ve mesela savcıların devlet belgelerine ulaşmalarını kolaylaştırabilirler. Bu, konuyla ilgili bir politik kararlılığın da işareti olur."
"Bu tür davalar hukuki uzmanlık ister"
Garces, bu tür davaların hukuki uzmanlık isteyen bir konu olduğuna dikkat çekerek "Örgütlü bir şekilde yaklaşmak yararlıdır. Başvuranların yönelttikleri suçları delillendirmeleri ve bu delillerin sunulmasının büyük önemi vardır. Bunlar suçlamalarla ilgili varsa belgeler; kurbanların ifadeleri, görgü tanıklarının ifadeleri, güvenlik görevlilerinin ifadeleri gibi deliller olabilir ve dosyalara konabilir. Saydıklarım genel olarak başvuru yapanların toplayabilecekleri dokümanlardır, ancak bunun dışında davaya bakan savcılar devletten direkt olarak konuyla ilgili gizlilik derecesi olsun olmasın ilgili belgeleri isteyebilirler, bunlar önemlidir" diye konuştu.
"Uluslararası destek önemli"
Uluslararası desteğin de bu tür davalarda önemli olduğunu belirten Garces, sözlerini şöyle tamamladı. "Bu tür dava açma girişiminde bulunduğunuzda güç odaklarını karşınıza almış oluyorsunuz. Onların da kendi ilişki ağları, bağlantıları var. Bu tür suçların yargılanabilmesinde uluslararası destek büyük öneme sahip. Daha önce söylediğim iç kamuoyunun desteği yanında dış kamuoyu da büyük öneme sahip."
78'liler: Geçici 15. madde pakete "yem" olarak konuldu
Anayasa değişikliğinin ardından 12 Eylül yöneticilerinin yargılanması amacıyla mahkemeye başvuran çok sayıda kişi ve kuruluş arasında yer alan 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, kendilerinin 6 yıldan beri darbecilerin yargılanması için girişimlerde bulunduklarını ve referandumla kaldırılan geçici 15'inci madde ile ilgili olarak çok defa AKP hükümetine başvuruda bulunduklarını söyleyerek, "hükümetin yargılamalar konusunda kararlı olduğu görünümü vermediğini" ileri sürdü.
Geçici 15'inci maddenin hükümet tarafından referanduma götürülen paketin içine diğer maddelerin geçirilebilmesi için bir tür yem olarak konulduğunu savunan Can, AKP hükümetinin darbecilerin yargılanması meselesini Ergenekon yargılamaları ile sınırlı tutma eğiliminde olduğunu söyledi ve şöyle devam etti:
"Ancak onu da (Ergenekon) bir biçimde kapatmak istiyorlar. Çünkü hükümet askerle uzlaşma sağladı ve bu uzlaşmanın temelini de Kürt meselesi oluşturdu. Biz 15'inci maddenin kaldırılması yanında 12 Eylül'de işlenen insanlığa karşı suçların araştırılması için, istediği insanı çağırıp ifade alma yetkisi de olan bir Meclis Adalet Komisyonu kurulmasını talep etmekteyiz ancak buna yanaşmıyorlar mesela."
Referandumun hemen ardından mahkemeye yaptıkları başvurunun sembolik bir önemi olduğunu belirten Can, asıl şikayetlerini 12 Eylül şiddetinin en çok somutlaştığı Diyarbakır Cezaevi örneğinde yapacaklarını, konuyla ilgili kurban, tanık ve diğer ilgililerden yaklaşık 450 kişinin sözlü anlatımlarını topladıklarnı söyledi.
Kayasu: zamanaşımı işlemez
Öte yandan 12 Eylül darbesinin lideri Evren'e karşı ilk kez dava açan ve bu nedenle meslekten men edilen eski Savcı Sacit Kayasu, bu kez darbecilere karşı dava açılacağını söyledi. Toplumun bunu talep ettiğini söyleyen Kayasu, "Referandumdaki yüzde 58 evet oyu verenler bunu talep ediyorlar ve aynı zamanda hayır oyu verenlerde referandum ertesinde gidip dava açma başvurusunda bulundular. Toplum bunu istiyor ve siyasi irade de bu konuda kararlı" dedi.
"Darbe Girişimi"nin Türk Ceza Yasası'nda şu anda müebbet hapis gerektiren bir suç olduğunu belirten Kayasu, kendisinin 12 Eylül'cülerin "darbe girişiminden" yargılanmasını talep ettiğini bunun da 12 Eylül öncesi dönemi de kapsadığını anlattı. Zaman aşımı meselesinin gerçekçi olmadığının altını çizen Kayasu, "Dava açılması yasaklanan bir konuda daha önce dava açılamamış olmasının zaten zaman aşımı meselesini boşa çıkardığını", Anayasa'nın kaldırılan geçici 15'inci maddesinin de böyle bir yasak getirmiş olduğunu hatırlattı.
Juan Garces kimdir?
Bir siyaset bilimci ve avukat olan İspanyol Garces Şili'yi ve Pinochet rejimini çok iyi tanıyan ve bu rejimin ilk kurbanları arasında yer almıştır. Başkanlığı sırasında Salvador Alende tarafından siyasi danışmanlığını yapmak üzere Şili'ye davet edilen Garces, Allende'nin intihar etmek zorunda bırakıldığı ünlü Başkanlık Sarayı'nın cuntacılar tarafından bombalanmasının ilk elden tanığı ve aynı zamanda sağ kalabilen kurbanlarından biridir.
Allende'nin 1973'de bombalanan başkanlık sarayının yıkıntıları altından sağ çıkabilen tek siyasi danışmanı olan Garces, bu olaydan sonra Şili'den sınır dışı edildi. İspanya'da diktatör Franco rejimi sürdüğü için uzun yıllar Fransa'da kaldı. Ancak Franco yönetiminin değişmesinden sonra 1981 yılında İspanya'ya döndü ve avukatlık yapmaya başladı. Aradan gecen yıllarda, bugün de sorulduğunda gözlerinin bulutlanmasına neden olan öldürülen, vahşete uğrayan çalışma arkadaşları ve yoldaşlarının anısını, yazdığı "Demokrasi ve Karşı Devrim", Allende ve Şili deneyimi" gibi kitaplarla yaşatmaya çalıştı. Garces, adalet arayışındaki ısrarıyla 1999 yılı Alternatif Nobel ödülü sahibi oldu.