Galler Kralı Anthony Hopkins
Anthony Hopkins, The Father (Baba/2020) filmindeki rolüyle ikinci Oscar ödülünü aldı. İlk Oscar’ını 1990’da The Silence of The Lambs’de (Kuzuların Sessizliği) canlandırdığı unutulmaz Doctor Hannibal Lecter yorumuyla kazanmıştı.
Aslı SelçukSinemaya 1967’de giren, 1990’lara dek filmlerinde ciddi, ağırlıklı, dramatik yanı belirgin karakterleri canlandıran aktör, bu tür rollerin onu biraz sıktığını, daha eğlenceli, uçucu, serüvenci kimliklere bürünmek istediğini açıkladıktan sonra rol seçimlerinde köklü bir değişikliğe yöneldi. Çok başarılı yorumlarıyla izlediğimiz Anthony Hopkins’i yoğun rollerinin yanı sıra The Mask of Zorro, Desperate Hours, Bad Company gibi ticari yapımlarda izlemeye başladık.
31 Aralık 1937’de Port Talbot’ta (Güney Galler) doğan Hopkins, Cardiff Drama Koleji’ni bitirip eğitimini Londra’daki Kraliyet Dramatik Sanatlar Akademisi’nde tamamladı. 1960’ların sonundan 1970’lerin başına dek, Shakespeare ve benzeri klasik yapıtlar konusunda uzmanlaştı. 1974’te Broadway’de sahnelenen Equus oyununda rol almak için ABD’ine gelen Hopkins bu ülkede kaldı. Böylece hem Amerika hem de İngiltere’de çalıştı. Uzun metrajlarda, TV filmlerinde, tiyatro oyunlarında oynadı.
Jonathan Demme’nin yönettiği The Silence of the Lambs (Kuzuların Sessizliği /1990) filmindeki psikopat seri katil Hannibal Lecter rolü aktöre en iyi erkek oyuncu Oscar’ını getirdi. Oysa Hopkins senaryoyu okumadan önce Kuzuların Sessizliği’ni uyumadan çocuklara anlatılan bir masal, öykü gibi algılamıştı. “Senaryo bitince de insan yaşamında böyle bir rolü ancak bir kez canlandırır diye düşündüm. Yamyam psikiyatrist Hannibal karakteri benim için tam bir piyango oldu. Hepimizde varolan insanın o karanlık yönünü yansıtan birini canlandırmak. En derinlerde saklı duran bu yırtıcılık kanımca bizim aynı zamanda en yaratıcı tarafımızı da oluşturuyor. Bu karanlık ve kötücül yanımızı tümüyle yadsırsak hem yıkıcı, hem de yalıtılmış bir yaşam sürmeye mahkumuz demektir”.
Dr. Hannibal Lecter’i nasıl yorumladığı konusunda Sir Hopkins şunları söylüyor: “Oyunumu izleyicinin beklentisinin tam tersi yönünde geliştirdim. Aşırı devinim yerine durağanlığı, neredeyse kıpırtısızlığı yeğledim. Avına saldırmayı bekleyen bir kedi, aslan gibi sinerek durdum. Ne kaşımı, ne gözümü oynattım, böylelikle izleyenler iyice gerildi. Bu rolümle böylesine büyük bir başarıyı beklemiyordum doğrusu. Hele Oscar kazanmayı hiç beklemiyordum. Eninde sonunda bu bir film, bir yanılsama. Ben de bu yanılsamanın bir parçası olmaktan memnunum”.
Red Dragon’da (Kızıl Ejderha/2002) üçüncü kez Hannibal’ı yorumlayan oyuncu, Hannibal’ı daha kötü, tehlikeli ama baştan çıkarıcı olduğunu vurguluyor: “Kötü olmak, kötülük denince aklıma hemen karıştığım kavgalar geliyor. Ben doğrusu hep pis bir heriftim” diyor Galli aktör. “Yeryüzünde işini sessizce yapan milyonlarca insan var. Medyada oyuncu denen heriflerin, karıların kıçlarına, başlarına, saçma sapan konuşmalarına değinen pek çok zırvayı izliyorsunuz. Defolun yahu başımızdan, kendi kerhanenize dönün diyorsunuz. Oyuncular genellikle felaket tiplerdir, ben de felaket herifin tekiyim”.
İngiliz tiyatrosunun duayeni Sir Laurence Olivier’nin korumasında tiyatroya adım atan Hopkins, o yıllarda filmlerde oynamaktan başka bir şey yapmayı düşünmediğini belirtiyor: "Savaş sırasında insanların tek kaçış yolu, sığınakları sinemaydı. Kovboy filmleri, Western'ler beni adeta büyülemişlerdi. 15 yaşındayken, doğduğum kent Port Talbot’ta Richard Burton’la karşılaştım. Bizim evimizin birkaç sokak ötesinde büyümüştü o da. Hemen gidip ondan imza istedim. Eve doğru dönerken arabasıyla yanımdan geçti, karısı Sybil beni eliyle selamladı. O an kendime şöyle söylediğimi açıklıkla anımsıyorum: Burayı terk etmeliyim, onun gibi ünlü ve zengin olmalıyım, film yıldızlarıyla tanışmalıyım”.
Oyunculuk yapmanın olağanüstü ayrıksı bir yaşam biçimi olduğunu vurgulayan Hopkins, mesleğiyle ilgili hiçbir yanılsaması olmadığını da belirtiyor: “Oyunculuk felsefem şudur, tekstini iyi bilmek, odaklanmak ve işe koyulmak. Çocukken tam bir salaktım, fakat sanata karşı daima ilgim vardı. Bunalım döneminde, Amerika’yı bir uçtan öbür uça geçen, içleri oradan oraya sürüklenen adamlarla dolu olan kamyonlar var ya.. Ben de onlardan biriydim. Kendimi onlar gibi hissediyordum. Serserinin tekiyken, iskambil oynayan bu delikanlılara yanaşıp acaba size katılabilir miyim derdim”.
Sir Anthony Hopkins, Florian Zeller’in oyunundan uyarladığı The Father (Baba/2020) filmiyle ikinci Oscar’ını aldı. Los Angeles’taki evinde resimlerini yapmayı sürdürüyor, Kolombiyalı eşi Stella Arroyave, tekir kedisi Niblo ile yaşıyor. Piyanosunu çalarken Niblo da onun yanından hiç ayrılmıyor.