Gabriel Gorodetsky’den SSCB Londra Büyükelçisi Mayski’nin Günlükleri (1932-1943)
Gabriel Gorodetsky, SSCB Londra Büyükelçisi İvan Mihayloviç Mayski’nin, 1953’te, casusluk suçlamasıyla tutuklandığında ele geçirilen Günlükleri’ni (1932-1943); Münih Antlaşması’ndan Molotov-Ribbentrop Paktı’na, Churchill’in savaşma kararlılığından Almanların Rusya’ya saldırmasına ve Türkiye’nin savaşa girmesi için yapılan baskılara kadar geniş bir evrende çözümlüyor.
Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiGabriel Gorodetsky, SSCB Londra Büyükelçisi İvan Mihayloviç Mayski’nin, İkinci Dünya Savaşı’nın kökenlerine ışık tutan ve 1953’te, casusluk suçlamasıyla tutuklandığında ele geçirilen Günlükleri’ni (1932-1943); Münih Antlaşması’ndan Molotov-Ribbentrop Paktı’na, Churchill’in savaşma kararlılığından Almanların Rusya’ya saldırmasına ve Türkiye’nin savaşa girmesi için yapılan baskılara kadar geniş bir evrende çözümlüyor.
Gorodetsky; tamamı Yale University Press tarafından üç cilt halinde yayımlanmış Mayski’nin Günlükleri’ni; “20. yüzyılın en dramatik dönemiyle, II. Dünya Savaşı ve hemen öncesiyle ilgili yoğun araştırmalar içeren on beş yıllık büyüleyici bir yolculuk” sözleriyle niteliyor.
Sovyet arşivlerinde, II. Dünya Savaşı ve bu savaşın kökenlerine ışık tutan; dönemin evrenini, dengeleri çözümleyen Günlükler’i; Mayski’nin kişilik özellikleri, üslubu, öznelliği ve anındalığı gibi ayırıcı özellikleriyle açımlıyor Gabriel Gorodetsky.
Mayski’nin kendisi ve konumuyla ilgili farkındalıklarını, büyükelçilik dönemi boyunca diplomaside devrim yaratan yöntemlerini, hapse atıldıktan sonra verdiği mücadeleleri, Yalta Konferansı’nda tercümanlığını da yaptığı Stalin öldükten birkaç yıl sonra hapisten çıktığında Kruşçev’e yazdığı mektubu, amacını ve önerilerini; Doğu’ya ve özellikle Ruslara ve kendi kökenlerine yönelik küçümseyici tutumdan payını nasıl aldığı; yakınında bulunduğu ve değerlendirmeler sunduğu başlıca tarihi kişilikler ve Türkiye cephesinde yaşananları ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.
Gabriel Gorodetsky ile ‘Stalin ile Churchill Arasında SSCB Londra Büyükelçisi Mayski’nin Günlükleri (1932-1943)’ni ve dönemin dengelerini konuştuk. Çevirmenimiz Ali Berktay’a içten teşekkürlerimizle...
ON BEŞ YILLIK BÜYÜLEYİCİ BİR YOLCULUK!
- Belirttiğiniz gibi İvan Mihayloviç Lyahovetski nam-ı diğer Mayski’nin günlüklerini koruyan kurum Rusya Dışişleri Bakanlığı. Bu kitabı yayına hazırlama iznini oradan aldınız. Günlükler basımı da, Mayski’nin vârisi Scheffer-Voskressenski ailesinin izniyle yapılabildi. Ve on beş küsur yıl süren yoğun bir çalışmanın sonucunda hazırladınız. Bu süreci anlatır mısınız?
Akademik keşiflerin altında çoğu zaman güzel tesadüfler yatar. 1993’te, İsrail ve Sovyet dışişleri bakanlıklarının ortaklaşa desteğiyle, İsrail-Sovyet ilişkilerine dair belgelerin ortaklaşa resmi yayınıyla sonuçlanan bir araştırma projesine girişmiştim. Rusya Dışişleri Bakanlığı arşivinde çalışırken, arşiv görevlisi Mayski’nin günlüklerinde bu konuda önemli bilgiler olduğunu hatırladı.
Mayski’nin 1941 yılına ait 300 sayfalık günlüğünü arşiv yığınından çekip bana getirdiği anda duyduğum heyecanı tarif etmem çok zor. Tüm akademik yaşamımda Sovyet dış politikası tarihiyle uğraştığım için, can alıcı 1941 yılına ait günlüğün sayfalarını hızla karıştırdığımda, kaynağın muazzam önemini derhal anladım.
Ama günlüklerin yazıldığı çalkantılı dönemler, bir akademisyen ve editör olarak kaçınılmaz boşlukları doldurmamı ve günlükleri bağlamına oturtmamı gerektiriyordu. O zaman, benim için, 20. yüzyılın en dramatik dönemiyle, II. Dünya Savaşı ve hemen öncesiyle ilgili yoğun araştırmalar içeren on beş yıllık büyüleyici bir yolculuk başladı.
Mayski’nin günlüklerindeki her veriyi Rus, İngiliz, Fransız ve Amerikan arşivlerinin yanı sıra, Mayski’nin, Churchill’in, Roosevelt’in ve başkalarının arşivleri ve hatıratlarıyla karşılaştırarak yol aldım. Bu nedenle kitabın üçte birlik bölümü, söz konusu araştırmanın okuyucuyu bu dönemle ilgili bilgilendirmeye yönelik sonuçlarını içeriyor.
‘MAYSKI, UNUTULUP GİDECEK GİBİYDİ!’
- Günlüklerin tarihi boyunca başına gelenler de film gibi, değil mi? Ağır sansür başta olmak üzere...
Kesinlikle öyle. Stalin’in ölümünden sonra, 1955’de hapisten salıverilen Mayski’nin, Sovyet güvenlik servislerince el konulmuş son derece hacimli özel arşivi kendisine iade edildi. Ama onun en çok istediği, hatıralarını yazmak için yararlanmayı düşündüğü günlükleriydi. Ama devlet sırlarını içerdikleri gerekçesiyle günlükler iade edilmedi. O zamandan beri, günlüklerin varlığı bilinse bile erişim son derece sınırlıydı ve Mayski unutulup gidecek gibiydi.
‘STALIN TERÖR REJİMİNE RAĞMEN YAZMIŞTI!’
- Mayski’nin günlükleri hangi yönleriyle özgün ve istisnaiydi? Üslubu, öznelliği ve anındalığı ile Mayski’nin günlüklerinin ayırıcı özelliklerini yorumlar mısınız?
Öncelikle bu günlükleri benzersiz kılan, Stalin’in 1930’lar ve 1940’lardaki korkunç terör rejimi sırasında, hiç kimse elini kalem kağıda süremezken, bir Sovyet politikacısı ve diplomatı tarafından yazılmış neredeyse tek günlük olmasıdır. Ama onu özel kılan, sadece bu yönü değil, aynı zamanda geniş kapsamı, değindiği konu başlıklarının çeşitliliği ve açıkladığı sayısız bilinmeyen gerçektir. Öyle ki ünlü tarihçi Paul Kennedy’nin ifadesiyle, “Mayski’nin günlükleri belki de 20. Yüzyılın en önemli politik günlükleridir.”
O dönemin Sovyet dış politikasına ilişkin can alıcı konularla ilgili ipuçları vermekle kalmamakta, siyaset ve ideoloji alanındaki karşıtlıkları aşabilen insan etkeninin merkezi rolünü ve Stalin terörüyle, tasfiyelerinin doruk noktasında bile Sovyet dış politikasının belirlenmesinde kişisel dostlukların, Kremlin’deki çatışma ve rekabetlerin muazzam etkisini de gözler önüne sermektedir.
Ama bilinen diğer savaş günlüklerinden farklı olarak, Mayski’nin hayatı boyunca düzyazı ve şiir yazmaya duyduğu eğilim, büyüleyici bir edebiyat ve tarih karışımı ortaya çıkarmıştır. Mayski, bir günlük yazarı olarak, konuştuğu kişileri parlak bir şekilde kavramıştır. Büyük bir yazar veya ressam gibi, birkaç fırça darbesiyle onların canlı portrelerini çizebilmiştir.
Belki de 1930’ların ve 1940’ların ilk yarısının uluslararası meselelerinin ve İngiliz toplumunun en ferasetli tanığıdır Mayski. Olağanüstü bir hafızaya ve sağlam bir psikolojik kavrayışa, keskin bir gözlem yeteneğine ve hiç dinmeyen bir merak duygusuna sahip olması da bu anlamda ona yardımcı olmuştur.
MAYSKI TARZI!
- Avantajları ve/veya dezavantajlarıyla Mayski’nin kişilik özellikleri nelerdi? Kendisi ve konumuyla ilgili farkındalıkları nelerdi? Hapse atıldıktan sonra da mücadele ettiğini okuyoruz. Amaçladıkları ve önerileri neler?
Mayski’nin İngiltere Dışişleri Bakanları ve üst düzey bakanlık görevlileriyle kurmayı başardığı samimiyetin daha önce benzeri görülmemişti. Örneğin 1942’de, bir bakan, “yabancı bir büyükelçinin İngilizlerin içişlerine Mayski kadar karışmasına müsaade edildiği görülmemiştir. Hiçbir sınırlaması yok, canının istediği gibi davranıyor, kabinedeki tüm bakanlara, hatta kimi isterse ona rahatça erişebiliyor” demişti.
Maisky günümüzdeki ilişki ağlarının ön habercisiydi. Parlamentodaki muhalif milletvekillerine de, gazete yayın yönetmenlerine de, sendikacılara, yazarlara, sanatçılara, bankerlere ve entelektüellere de hep aynı rahatlıkla yaklaşabiliyordu. Merakı ve kozmopolitizmi diğer kültürleri anlamasına ve onlarla Moskova’daki efendileri arasında aracılık etmesine olanak veriyordu.
Churchill gibi Mayski de (Marksist görüşlerinden bağımsız olarak) tarihin şekillendirilmesinde “büyük adamların” oynadıkları rol karşısında büyüleniyordu. Aslında kendi rolünün de son derece bilincindeydi.
O dramatik yıllarda bu farkındalığın mükemmel bir örneği, Eylül 1941’de Churchill ile buluşmaya giderken hissettikleriyle ilgili günlüğüne düştüğü şu nottur:
“Sadece birkaç dakika sonra, önemli, hatta belki de tarihi açıdan belirleyici ve en ciddi sonuçlara gebe bir an gelecek. Acaba o anda gerekeni yapabilecek miyim? Üzerime düşen rolü, hem SSCB hem de bütün insanlık için en büyük başarıyla oynamamı sağlayacak gerekli gücü, enerjiyi, aklı, kıvraklığı ve ince zekâyı gösterebilecek miyim?”
MAYSKI’NİN CHURCHILL’İ!
- Yakınında bulunduğu ve değerlendirmeler sunduğu başlıca tarihi kişilikler kimlerdi? Mayski’ye göre “Bütün ciddiyetine rağmen, çok eğlenceli biri” sözleriyle nitelediği Churchill’in diğer özellikleri nelerdi?
Mayski 1930’lar Londra’sındaki en ileri görüşlü diplomattı. Dışişleri Bakanı Litvinov gibi, o da daha 1933’te Alman tehlikesini ve savaşın kaçınılmazlığını görmüştü. İkisi de Ortak Güvenlik girişiminin mimarlarındandı, Hitler’e karşı izlenen yatıştırma politikasına karşı aralıksız mücadele ediyor ve Nazi Almanyası’na karşı bir Batı ittifakı oluşturmaya çalışıyorlardı. Bu nedenle daha 1935’te Churchill ve dışişleri bakanı olmadan çok önce Anthony Eden ile kurduğu ilişkiler en önemli ilişkileriydi. Churchill de o sırada siyasetin neredeyse dışına düşmüştü.
Size Mayski’nin yüz kızartıcı Münih Antlaşması’ndan sonra Churchill’in evine yaptığı ilk ziyaretle ilgili izlenimlerini aktarmak istiyorum. Bu, okuyucuya Mayski ile Churchill’in yakınlığı hakkında bir fikir verecektir:
“Üçümüz ?Churchill, karısı ve ben? beraber çay içtik. Masada çayın yanı sıra, farklı alkollü içeceklerden oluşan geniş bir koleksiyon vardı. Churchill, neden bunları bıraksın ki? Kendisi bir viski-soda içti ve bana da, savaştan önce imal edilmiş bir Rus votkası ikram etti. Churchill nasıl olmuşsa böyle nadir içkileri korumayı başarmış. Bu durum karşısında şaşkınlığımı ifade edince sözümü kesti ve ‘Bu, daha hiçbir şey değil! Mahzenimde, 1793 yılından kalma bir şişe şarap muhafaza ediyorum! Eh, fena değil, öyle değil mi? O şarabı, son derece özel, gerçekten çok özel bir durumda içmeyi planlıyorum’ dedi. Ben, ‘Tam olarak hangi durumda, sorabilir miyim?’ diye merakımı ilettim. Churchill zekice gülümsedi, bir süre sustu ve ardından, birdenbire konuştu: “O şişeyi biz, sizinle birlikte, İngiltere ile Rusya Hitler’in Almanya’sını bozguna uğrattığında içeceğiz.”
Kitapta Mayski’nin Bernard Shaw ve H.G. Wells gibi yazarlarla, meşhur heykeltıraş Epstein veya ressam Kokoshka gibi yakın dostluğunu ortaya koyan bölümler de yer alıyor.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE GÖRMEZDEN GELİNEN RUS BOYUTU!
- Bu günlük ve anı dizisi; Sovyet arşivlerinde, II. Dünya Savaşı ve bu savaşın kökenlerine nasıl bir ışık tutuyor? Dönemin evrenini, dengeleri nelere göre çözümlüyor?
Rusya’da bireysel arşiv malzemesi çok kıt olduğu için, günlükler ayrı bir önem kazanıyor Soğuk Savaş döneminde görmezden gelinen Rus boyutunu yeniden uluslararası ilişkiler alanına taşıma olanağını veriyor. Ayrıca tarihçilerin yıllar yılı tartıştıkları 1939’da Ribbentrop-Molotov Paktı’nın imzalanmasına giden süreç, 1942’de yaklaşan Alman saldırısını görememesi, Batı’nın ikinci bir cephe açmakta gecikmesi gibi konulara yeni cevaplar getiriyor.
BASINLA İLİŞKİLERİ VE KİŞİSEL DİPLOMASİ HAMLELERİ
- Londra’daki uzun büyükelçilik dönemi boyunca diplomaside devrim yaratan yöntemleri kullanan kişi olduğunu vurguluyorsunuz. Bu alanda hangi ilklere imza atmıştı?
Günlükler ve benim onlara eşlik eden araştırmalarım, Mayski’nin günümüzde son derece yerinde bulunan, ama o dönemde asla hoş karşılanmayan birçok unsuru modern diplomasiye kattığını gösteriyor. O dönemde bunlar kesinlikle yenilikçi ve alışılmamış yöntemlerdi; basınla ilişkiler ve kişisel diplomasi hamleleri bunun en önemli parçalarını oluşturuyordu. Yaptığı hesaba göre, Londra’da kaldığı süre boyunca en az 500 kişiyle yakın temasını sürdürmeyi başarmıştı.
Basına sık sık başvurması ve kamuoyunu ülkesi lehinde şekillendirmeye çalışması o dönemde pek bilinmeyen, ama Mayski’nin büyük bir ustalıkla becerdiği hususlardı. Örneğin; basın baronu Lord Beaverbrook ile ilişkileri, günümüzle kıyaslandığında bile çarpıcıdır.
Örneğin 1936’da Beaverbrook Mayski’ye Stalin’e karşı dostluk duyduğunu hatırlatmış ve kendi denetmindeki gazetelerde Mayski’nin Londra’daki durumunu bozabilecek hiçbir şey yapılmayacağı konusunda güvence vermişti.
‘ÖNYARGILARLA O DA MÜCADELE ETTİ’
- Seveni olduğu kadar sevmeyeni de bol bu büyükelçi; Doğu’ya ve özellikle Ruslara ve kendi kökenlerine yönelik küçümseyici tutumdan payını nasıl almıştı?
Çok güzel bir soru. Günlükler boyunca klişe fikirlerin ve kültürel miraslardan kaynaklanan önyargıların dış politikada ne kadar tehlikeli oldukları ifade ediliyor. Bunlar çoğunlukla karşılıklı kuşkuya ve kaçınılmaz ama gereksiz yanlış anlamalara yol açıyorlar. Bunların tamamen farkında olan ve ortadan kaldırmaya çalışan Mayski bile kendini bu önyargılardan kurtaramamıştı.
Örneğin; ünlü İngiliz diplomat ve romancı Harold Nicolson, anılarında Rus Büyükelçiliği’ndeki (son derece Avrupai bir yerdi) bir akşam yemeğinden şöyle bahsediyor:
“Ben, bütün bu yemek esnasında, bir şeyin çok benzer olduğunu hissettim. Bana benzerlik çağrışımında bulunan şey, tabii ki, benim anılarımdaki Rusya değildi. Ve birden fark ettim ki, bana çağrışımda bulunan şey, aslında Doğu idi. Bunlar, kendilerini Avrupalı gibi göstermeye çalışıyordu... Oysaki daha Doğulu hale gelmişlerdi.”
‘TÜRKİYE’YLE İLGİLİ TÜM NOTLARI KİTABA ALDIM’
- Günlüklerin bu versiyonunun özel olarak Türk okuyucu kitlesi için hazırlandığını ifade ediyorsunuz. Türk okuyucularına yönelik hangi bölümler genişletildi veya yeniden yazıldı? Mayski’nin günlükleri ve bu baskıda o dönemle ilgili olarak sunmakta olduğunuz, konuyla ilgili Rus ve İngiliz arşiv belgeleri, İngiltere’yle Sovyetler Birliği arasındaki değişen ilişkide Türkiye’nin konumuna nasıl bir ışık tutuyor?
Günlüklerin tamamının yarım milyon sözcükten oluştuğunu ve Yale University Press tarafından üç cilt halinde yayımlandığını hatırlatmak isterim. O dönemde dünyadaki en önemli başkent olan Londra’da yaşayan Mayski çeşitli alanlara dahil olmuş ve bunlarla ilgili politikalar bile geliştirmişti. Bunu söz konusu ülkelerin büyükelçileriyle kurduğu özel ilişkiler sayesinde yapmıştı.
Gerek günlüklerin gerekse kendi araştırmalarımın gösterdiği üzere, Türkiye gerek savaş öncesinde gerekse savaş sırasında tarihçiler tarafından düşünüldüğünde çok daha önemli bir rol oynamıştı. Bu nedenle Türkçe baskı için günlüklerin tamamında Türkiye ile ilgili bütün notları kitaba aldım; bunun o dönemin tarihine yeni bir boyut kattığını düşünüyorum.
Mayski’nin günlüklerinden ve yeni açılan arşivlerden açıkça anlaşılan bir şey var: Rus dış politikasını uzun süreli değerlendirmek gerekiyor. Stalin de dış politikasını yürütürken duygulardan veya ideolojik tercihlerden pek etkilenmemişti. Onun dış politikası büyük ölçüde Çarlık Rusyası’nın izinden gidiyor ve kökleri tarihin derinliklerine uzanan meselelerle uğraşıyordu. Hiçbir şeyi umursamayan ve gayet net tanımlı jeopolitik çıkarlara hizmet eden bir Reelpolitika söz konusuydu.
Geleneksel Rus jeopolitik bakışını benimseyen Stalin’in, Ribbentrop-Molotov Paktı’nı 19. Yüzyılda, Avrupa’daki hakimiyet mücadelesinde Rusya’ya yapıldığını düşündüğü haksızlıkları onarmak için bir fırsat olarak görmesi çok çarpıcı bence.
‘CHURCHILL’İN PERVASIZLIĞI ŞOK EDİYOR!’
Türk okuru, 1939-41 yıllarında Balkanlar için yaşanan ve bugün unutulmuş kapışmanın öyküsünü beğenecektir, çünkü bu öykü aslında 19. Yüzyıldaki “Doğu Sorunu”nun bir devamıdır. 1940’a kadar Stalin için temel meselenin Nazi tehdidinden çok, Akdeniz’deki İngiliz donanma üstünlüğü olduğu anlaşılıyor. Kırım Savaşı’nın ve Rus İç Savaşı’ndaki Müttefik müdahalesinin tecrübelerini unutamayan Stalin, Türkiye’nin Sovyetler Birliği’ne karşı olası bir Müttefik saldırısında sıçrama tahtası olarak kullanılabileceğinden endişe ediyordu.
Churcill’in Türkiye’ye yaptığı kısa ziyaretin ardından Mayski ile özel konuşmalarında sergilediği pervasızlık da insanı şok ediyor. Bu sözler başbakanın emperyal bakış açısını ve İnönü ile Adana’da buluştuktan sonra hem Rusya hem de Türkiye ile nasıl Metternich gibi pazarlık ettiğini gözler önüne seriyor:
“Biz (İngiltere, SSCB ve ABD) kazanacağız. Siz, kazananların tarafında olmak ister misiniz? Eğer öyleyse, o zaman bize savaş esnasında yardımcı olun. Eğer yardımcı olmazsanız, savaştan sonra kendinizi tarafsız bir devlet, üstelik de çok güçlü olmayan tarafsız bir devlet durumunda bulursunuz. Tercih size ait.”
‘GENÇLİĞİMDE BİR SÜRE TÜRKİYE’DE YAŞADIM’
- Gençlik döneminizde bir süre İstanbul’da yaşadınız. Onu sorarak bitirelim söyleşimizi?
Bu soruyu sormanıza çok sevindim. Mayski Günlükleri bugüne kadar sekiz dilde yayımlandı. Ama kişisel nedenlerden ötürü Türkçe baskı benim için çok değerli ve Türk tarihyazımına da küçük bir katkısı olacağını umuyorum. Bir çocuğun gelişmesindeki en önemli yılı, hatta bir yıldan biraz fazlasını İstanbul’da geçirdim. Dünya tarihinde önde bir yer tutan İstanbul ve Boğaz benim için hayali değil, canlı, yaşanmış bir yerdi ve bu hissi hâlâ kalbimde taşıyorum.
Stalin ile Churchill Arasında SSCB Londra Büyükelçisi Mayski’nin Günlükleri (1932-1943) / Yayına Hazırlayan: Gabriel Gorodetsky / Çeviren: Deniz Berktay / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 795 s.