Freedom House: Türkiye uzmanımız korkudan adını saklıyor

Yıllık raporunda Türkiye'yi 'özgür olmayan ülkeler' arasında gösteren Freedom House'un Türkiye uzmanının korkudan adını sakladığı belirtildi.

cumhuriyet.com.tr

Düşünce kuruluşu Freedom House’un Türkiye’yi yıllık raporunda 'özgür değil' sınıfına düşürmesi ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun raporu "Algı operasyonu" diye niteleyip reddedilmesini istemesi sonrası, gözler kuruluşun ifade ve basın özgürlükleri bölümünün direktörü Dr. Karin Deutsch Karlekar’a çevrildi. Karlekar, Freedom House’da bizzat Türkiye üzerinde de çalıştığı için eleştirilerin birinci elden muhatabı.

İlhan Tanır'ın diken.com.tr'deki haberi şöyle:

DİKEN’in görüştüğü Karlekar, Türkiye’de bazı çevrelerden yükselen eleştirilere yanıt verdi, raporu hazırlayan analistlerinin kimliğini açıklamaktan çekindiğini söyledi:

Türkiye’den böyle bir tepkiyi bekliyor muydunuz?

Böyle şeyler özellikle notunu düşürdüğümüz ülkelerde başımıza geliyor. Bilhassa da ‘özgür değil’ sınıfına aldığımız ülkelerden ciddi tepki gelebiliyor çünkü bu tanımlama epey sert. Tabii bir de Türkiye önemli bir ülke ve yoğun bir yıl geçiriyor. Bunlardan dolayı pek şaşırmadım. Bütün endekse baktığımızda, Türkiye gibi büyük bir ülkenin ve demokrasinin ‘özgür olmayan’ sınıflandırmasına kayması muhtemelen yılın en önemli haberi oldu.

Freedom House’un Başkanı David J. Kramer hakkında Yahudi olduğu yönünde yapılan mantıksız ve cahilce haberler biraz sürpriz oldu. Fakat yetkililerin itirazları pek şaşırtmadı. Sanırım bu, Türkiye’deki yetkililerin diğer insan hakları kuruluşlarına ve basın özgürlüğü sınıflandırmalarına verdiği tepkinin benzeriydi. Tıpkı Gazetecileri Koruma Komitesi’ne yapıldığı gibi. Diğer yandan, bunca haberin yayınlanması da iyi oldu.

Türkiye’de ‘birçok muhalif gazetenin bulunduğuna’ dikkat çekip, Türk medyası için ‘özgür değil’ tanımının kullanılamayacağını söyleyenlere ne diyeceksiniz?

Türkiye’de açık bir medya iklimi var, çeşitlilik de mevcut. Birçok bağımsız gazete de var. Fakat Türkiye gibi ülkeleri ‘özgür olmayan’ kategorisine iten şeyler, bazı özel faktörler. Sözgelimi, bazı hukuki engeller bulunuyor; gazetecilerin hapse atılması gibi gelişmeler yaşanıyor. Dahası, geçen yıl birçok birçok gazeteci işten çıkarıldı.

Kategorinin düşürülmesi bu ülkelerin Kuzey Kore’yle aynı sınıfta yer aldığı anlamına gelmiyor ama medya iklimiyle ilgili çok ciddi endişelerin bulunduğunu da açıkça göstermiş oluyor. Sanırım Türkiye’nin notu da, Türkiye’yi yakından izleyen kimseler için sürpriz olmamıştır. AGİT, Avrupa Konseyi ve basın özgürlüğü konularını izleyen diğer gruplar son altı ayda zaten Türkiye’deki medya iklimiyle ilgili birçok kınama yayınladı. Yani bizim raporumuz gökten aniden düşmüş bir şey değil.

Bahsettiğiniz anti-Semitik saldırılarla ilgili Türkiye hükümetine yaptığınız kınama çağrı karşılık buldu mu?

Hayır, bu konuda geri dönüş olmadı. Ancak bazı yetkililer ve AKP yanlısı medya, hapisteki gazetecilerin sayısı konusunda itiraz ettiler [Hapisteki gazeteci sayısının 2013'e kıyasla 2014'te azalması kastediliyor]. Halbuki biz şunu açıkça yazdık ki, bu rapor, her ülke için olduğu gibi, Türkiye için de 2013'te yaşanan gelişmeleri kapsıyor. 2014’de bazı gazetecilerin serbest bırakılması Türkiye için tabii ki iyi bir gelişme. Ama aynı zamanda Twitter ve Youtube yasakları, internet sansürü gibi olumsuz gelişmeler de var. Biz bunları da yazmadık. 2014'te yaşanan gelişmelerin raporda ele alınmadığı yönündeki eleştiriler bilerek mi yapıldı, yoksa nedir anlayamadık.

Türkiye’nin Uganda, Bangladeş veya Kuveyt’ten geride olmasını kabul edemeyenler var.

Biz her ülkede aynı 23 soruyu yöneltiyoruz; verilen cevaplarla toplam puana ulaşılıyor. Bu aslında basit bir matematik. Türkiye bazı sorularda bahsettiğiniz bu ülkelerle aynı puanları alabilir ama sözgelimi, gazetecileri hapsetmede Türkiye geçen yıl dünya birincisiydi ve alınabilecek en kötü puanları aldı. Türkiye, gazetecilerin aleyhinde gelişen hukuki iklim, internet sansürü, gazetecilerin işten kovulması ve yayın politikalarını inceleyen bir başka sorumuzda da diğer ülkelerden çok daha kötü puanlar aldı.

Bu soruları kime soruyorsunuz?

Ülkeleri, geçen yılki puanları da göz önüne alarak puanlandıran analistlerimiz var. Bu kişiler, ülkelerle ilgili taslak raporları da hazırlıyor. Sonra geniş çaplı değerlendirme toplantıları yapıyor, her ülkeye ait puanları tartışıyoruz. Analistler puanlarını takdim ediyor, puanların niçin sundukları gibi olması gerektiğini savunuyorlar. Eğer puanların değiştirilmesi gerekiyorsa, bunu da tartışıyoruz. Freedom House danışmanlara da sahip. Hepsi de ülkelerin puanları hakkında görüşlerini bildiriyor.

Türkiye raporu nasıl hazırlandı?

Türkiye raporumuzu, epey tanınmış ve bu ülkede neler olup bittiği hakkında çok geniş kapsamlı fikirlere sahip bir gazeteci analistimiz yazdı. Bu gazeteci puanları teklif etti ve bu teklifin üzerinde gerçekten de çok uzun değerlendirmeler yapıldı. Ayrıca ileri sürülen noktaları başka kaynaklarla da kontrol ettik. Raporu farklı taraflardan gelen analistlerle genişlettik; tek taraflı bir rapor yerine dengeli bir rapor hazırlamak istedik.

Türkiye analisti kim?

Türkiye analisti ne yazık ki isimsiz olmak zorunda çünkü göreceği baskıdan çekiniyor. Çoğu zaman ve birçok ülkede analistlerimizin isimlerini açıkça yazıyoruz ama Türkiye analisti korktuğu için bunu istemedi.

Kaç kişi çalıştı Türkiye üzerine?

Bölgesel tartışmalarda, ülke raporlarını 15 ila 25 uzmanla ele alıyoruz. Yani epey geniş bir komite söz konusu. Danışmanlarımız da tanınmış ve saygın isimlerden oluşuyor. Örneğin Avrupa bölgesindeki danışmanlarımızdan birisi, '19. Madde (Article 19)' isimli tanınmış sivil toplum örgütünün eski direktörüydü. Şimdi Columbia Üniversitesi’nde görevli.

Rapor tabii ki, herhangi bir ülkeyi suçlamak veya hedefe oturtmak için hazırlanmıyor. Biz her ülkeye aynı kriterlerle, dengeli ve karşılaştırmalı biçimde bakıyoruz. Bu şekilde de, ülkelerin uzun dönemli eğilimlerini izleme imkânını buluyoruz. Raporun Türkiye kısmında da, gazeteciler konusunda yaşanan olumsuz gelişmeler hakkında herhangi bir anlaşmazlık olmadı.

Türkiye’de sadece muhaliflerle görüştüğünüzü, oysa ‘Yeni Türkiye’de halkın çoğunun gidişattan mutlu olduğunu söyleyenler var.

Biz raporlarımızı, mümkün olan en yüksek sayıda kaynakla konuşarak hazırlıyoruz. Hükümete yakın medyaya da, muhalif basına da hem İngilizce hem Türkçe olarak bakıyoruz. Türkiye, kolayca bilgi alınan ülkelerden biri. Farklı perspektiflerin basında her gün yer alması gayet olumlu ve Türkiye üzerinde inceleme yapmayı da kolaylaştırıyor, ki bu durum diğer bazı ülkelerde geçerli değil. Türkiye’nin kutuplaştığının farkındayım ama biz olabildiğince farklı perspektiflerden, olabildiğince çok kaynakla konuşuyoruz. Bir grubun gözüyle değil, tamamen basın özgürlüğü gözlüğünden bakıyoruz.

Medyaya baskı askerden, medya patronlarından veya hükümetten gelebilir; biz hepsini notlandırıyoruz. Geçen yıl birkaç düzine gazeteci Türkiye’de işinden kovuldu. Böyle bir şeyi daha önce görmemiştik; bu çapta bir işten atılma hadisesine küresel olarak da şahit olmadık. Bu bizi gerçekten çok endişelendirdi ve sanırım siz de, basın üzerine ciddi bir baskı olmadığını iddia edemezsiniz.

O zaman hem hükümet yanlısı, hem karşıtı gazetecilerle görüştünüz, değil mi?

Tabii ki. Dahası, hemen her türlü gazetenin Gezi protestolarını ve diğer gelişmeleri nasıl yansıttığını da yakından inceledik. Kesinlikle gazetelerin gelişmeleri ne şekilde ele aldığını da yakından inceliyoruz. Eğer gazeteciler işten atılıyor veya haberleri tek yönlü olarak ele almaları sağlanıyorsa, tabii ki bu da bizim için çok önemli bir kriter ve endişe kaynağı.

Türkiye niçin ‘özgür değil’ kategorisinde?

Türkiye, geçen yıl itibarıyla, internet sansürü, çok sayıda gazetecinin hapiste olması ve çok sayıda gazetecinin işten kovulması nedeniyle bu kategoriye girdi. Şunu açıkça söylemek gerekir ki, Türkiye bu saydığım alanlarda dünyanın en kötü performansını sergileyen ülkelerden biri.

Davutoğlu Türkiye’ye karşı bir operasyon düzenlendiğini söylüyor. Bir operasyon mu düzenlediniz?

[Kahkaha atarak] Açıkçası, böyle bir operasyon içinde bulunmuyorum. Açık veya kapalı organizasyon veya koordinasyonla böyle bir operasyon yaptığımız yok. Biz, gerçekten de medya özgürlüğüne bakıyoruz ve bu işi 34 yıldır yapıyoruz. Hiçbir şey yeni değil. Kriterleri değiştirmedik, her ülke aynı kriterlerle notlanıyor. Türkiye’yi de her yıl notlandırıyoruz. Olumsuz gelişmeler ne yazık ki Türkiye’yi aşağıya itti. Ben bu işi 13 yıldır yapıyorum. ABD hükümetinin Türkiye’nin imajını bozacak bir gizli planından da haberdar değilim.

Tam aksine, bu algıya sebep olan şey Türkiye hükümetinin yaptıklarıydı. Örneğin, Twitter’ın engellenmesi büyük bir halkla ilişkiler rezaletiydi; ülke içinden de ciddi itirazlar yükseldi. Türkiye halkının da canının çok sıkıldığını gördük. Bence bu büyük bir hataydı ve Türkiye’deki basın/ifade özgürlüğüyle ilgili bu büyük sorunların altını daha da kalın bir biçimde çizmiş oldu.

Davutoğlu neden böyle bir şey söylesin o zaman?

Çünkü genelde elçiye saldırmak, elçinin getirdiği mesaja karşılık vermekten daha kolay olur. Genel olarak, bizlerin bir niyeti veya gizli gündemi olduğunu iddia etmek, dile getirdiğimiz konulara cevap vermekten daha kolay. Keşke yaptığımızı farklı şekillerde küçümsemeye çalışmak yerine, gazetecilerin kovulması, Gezi protestolarıyla ilgili yayınlara müdahele ve internet sansürü gibi konular hakkında cevap verebilseler. Biz sadece medya özgürlüğünü etkileyen nedenlere bakıyoruz. Ve ne yazık ki, Türkiye kötüleşen ülkeler arasında ön sıralarda yer alıyor.

Fonlarınızın çoğunu ABD hükümetinden alıyorsunuz. Washington’la iyi ilişkileri olmayan ülkeleri cezalandırmak gibi bir misyonunuz mu var?

Bildiğimiz kadarıyla ABD ve Türkiye iki müttefik ülke. ABD, Türkiye’yle iyi geçiniyor. Yani ‘Freedom House ABD’nin hedeflerini vuruyor’ gibi bir iddianın geçerliliği yok. Fon ve kaynak bulmaya gelince… Programlarımız sadece ABD değil, diğer hükümetlerce de karşılanıyor. Medya özgürlüğü programını ben yönetiyorum ve biz bu rapor için Amerikan hükümetinden hiçbir yardım kabul etmiyoruz. 6-7 farklı kurumdan fon alıyoruz. Washington’ın hiçbir şekilde etkisi bulunmadığını, raporların tümüyle bağımsız biçimde hazırlandığını söyleyebilirim.

Bu 6-7 kurum nerede?

Sivil toplum kuruluşları. Biri Hollanda’dai bir diğeri Danimarka’da. ABD ve Avrupa kurumları karışık yani.

Türkiye-ABD ilişkilerindeki sorunlar geçen yıl arttı. Türkiye’nin bu nedenle cezalandırıldığını söyleyenler var.

Evet ilişkilerin son bir yılda daha kötü olduğu söylenebilir ama Türkiye hâlâ müttefik olarak kabul ediliyor. Bu açıdan sözgelimi Rusya’yla alakası yok yani. Türkiye, ABD için önemli ve kuvvetli bir müttefik. Tabii ki Amerikan hükümetinin adına konuşamam ama Türkiye’ye saldırmak ve ilişkilere zarar vermek yönünde büyük bir plan olduğunu sanmıyorum. Ve bu raporu kesinlikle etkilemediklerini söyleyebilirim.

ABD’yle dost olmayan ama iyi not alan ülke var mı?

Söylediğim gibi, bizim notlarımız ABD’yle ilişkilere göre değişmiyor. Bu notlar medya özgürlüğüne göre değişiyor. Medya üzerindeki sınırlamalara bakıyoruz. Örneğin birkaç yıl önce, Amerikan askerlerinin Iraklı gazetecilere yaptıpı saldırıları konu edinmiştik. ABD’yi veya askerlerini eleştirmek konusunda en ufak sıkıntı yaşamadık.

Yeni muhafazakârların (neo-con) Türkiye hükümetini devirmeye çalıştığını ileri süren çok sayıda çevre var Türkiye’de. Freedom House’un neo-conlarla bağı olduğu ileri sürülüyor.

Gerçekten biz sadece medya özgürlüğü üzerindeki sınırlamalara bakıyoruz. Türkiye’de eskiden askerden gelen baskıları değerlendirirdik örneğin. Son 10 yılda da, Erdoğan hükümeti döneminde askerin etkisinin azaltılması, özgür ve adil seçimlerin yapılması gibi demokratik standartlarda yaşanan gelişmeleri not etmiştik. Aynı şekilde, Erdoğan’ın ilk yıllarında bazı medya açılımlarını not etmiş, örneğin Kürtçe yayın konusundaki ilerlemeleri övmüştük. Son zamanlardaysa olumsuz gelişmeler ağırlıkta. Dengeli olduğumuzu ve olumlu gelişmelere de yer verdiğimizi sanıyorum.

Türkiye’deki anti-demokratik gelişmelere ABD’nin yeterince itiraz ettiğini söyleyebilir misiniz?

Sanırım bu konuları gündeme getiriyorlar. Örneğin ABD Dışişleri’nin önceki günkü brifinginde, Türkiye’deki medya ikliminde yaşanan büyük sıkıntılara dikkat çekildi ve sanırım bu konuları Türkiye hükümetiyle görüşmelerinde de dile getiriyorlar. Bu da iyi. Asıl sorun, bunların Türkiye’deki yetkili kurumlarca çözülmesi. ABD bu konuları mümkün olduğunca dile getiriyor ama biraz daha baskı yapmaları da mümkün.

Türkiye nereye gidiyor?

2013’teki gelişmelerin genelde kötü olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. İnternet içeriklerine sansür uygulama girişiminin de epey endişe yarattığını söylemek gerekir. Önümüzdeki seçimleri düşündüğümüzde, insanların kendi fikirlerini özgürce beyan etmesinin önemi görülüyor. Bu bizi kesinlikle endişelendiriyor. Seçimlerden sonra, yani yeniden seçilme kaygısı bittiğinde, Erdoğan belki de bu konularda daha rahat davranma yolunu seçer. Şu an, Erdoğan’ın eleştiriye karşı çok hassas olduğu ve alıngan davrandığı yönünde bir izlenim var, ki bu kesinlikle bir başka endişe kaynağı. Bu durumdan, hükümetin yönetim, şeffaflık ve demokrasi konularında ters yönde gittiği anlamı çıkıyor.