Fransa'da Peçe Yasağı ve Anayasa Mahkemesi

cumhuriyet.com.tr

Öylesi ilkeler vardır ki onlardan ödün verilemez. Bugün tartıştığımız kadın erkek eşitliği temel ilkesi böyle bir özelliğe sahiptir. Onu gerçekleştirmek ve toplumlarımızda ilerletmek için çabamız süreklidir. Ne ki bu ilkeye bugün meydan okunuyor. Meydan okuyanlar bunu, emin olun, bilerek yapıyor; direncimizi ölçmek için yapıyor.

Fransa’da bir süredir sokaklarda peçeli çarşaf (burka) yasağı getiren yasa tasarısı nedeniyle süregelen tartışmalara Fransız Anayasa Mahkemesi son noktayı koydu ve yasayı anayasaya uygun buldu.

İktidar partisinin, Sarkozy’nin, birtakım politik hesaplarla böyle bir yasa tasarısı hazırladığı biliniyordu. Kadınların tam örtünmesine karşı süren tartışmada, Sosyalist Parti tarafsız oy kullanılmasından yanaydı. 14 Eylül’de senatoda yapılan tartışma sırasında sosyalist senatör Robert Badinter’in konuşması üzerine, onu izleyen 50 kadar sosyalist senatör sayesinde tasarı yasalaştı.

Robert Badinter, 1981 yılında François Mitterrand cumhurbaşkanı seçildiğinde adalet bakanı olmuştu. Yıllarını ölüm cezasına karşı mücadeleye vermiş bir kişi olarak da adalet bakanı olduğunda gerçekleştirdiği ilk reform ölüm cezasının kaldırılması olmuştu.

Badinter, senatodaki konuşmasında özetle şunları demekteydi:

“Sözün özüne gelelim; neden bu yasa tasarısını onaylayacağım?

Budala değilim, bu konuda acilen yaşama geçirme ihtiyacının aslında hükümetin politik art niyetlerine uyduğunu biliyorum. Ama bunları bir kenara bırakıyorum.

…önümüzdeki gerçek, insan hakları konusunda çatışan iki farklı bakış açısıdır ve Soğuk Savaş’tan beri en sert ideolojik mücadeleyi yaşamaktayız.

…Uluslararası mercilerin önünde sürekli karşımıza çıkan şudur: Bir taraftan bütün demokratik devletler insan haklarının evrenselliği ilkesini savunurken öte yanda başka devletler insan haklarının Allah tarafından verilmiş bir hediye olduğunu, insanı bu dünyada daha mutlu kılabilseler de, bu hakların şeriat ışığında okunması gerektiğini öne sürerler.

Bu yönde taraf tutan önemli sayıda yazılı metni sıralamak mümkündür. Örneğin İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Konseyi’nin 35. toplantısında İran İslam Cumhuriyeti’nin önerisi ile onaylanan son yönerge bu doktrini açıkça dile getirir. Özellikle biz laikler için temel bir mücadele budur. Ölüm cezası ya da aynı İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Konseyi’nin 2004’te aldığı kadınların taşlanmasına (=recmine) değgin yönerge gibi temel sorunlar söz konusu olduğunda bu çatışma, bütün anlamını gözler önüne serer.

Konseyin yanıtı şöyle idi: Bu konu sizi ilgilendirmez. Avrupa Birliği, kendi insan hakları bakışı ile bize İslam hukukunun ne olması gerektiği konusunda ders veremez.

Ancak öylesi ilkeler vardır ki onlardan ödün verilemez. Bugün tartıştığımız kadın erkek eşitliği temel ilkesi böyle bir özelliğe sahiptir. Onu gerçekleştirmek ve toplumlarımızda ilerletmek için çabamız süreklidir. Ne ki bu ilkeye bugün meydan okunuyor. Meydan okuyanlar bunu, emin olun, bilerek yapıyor; direncimizi ölçmek için yapıyor.

Böylesi bir ilkeden ödün veremeyiz, bir sembol, gösteri ya da giyiniş tarzı pazarlığına giremeyiz. Bu başörtüsü nerede ve kim tarafından kullanılıyor? Talibanlar kadınları burka giymeye zorluyor. Talibanlar iktidara gelir gelmez burka zorunlu kılınıyor. Beraberinde genç kızlar okullardan alınıyor. İşte burka böylesi bir ortamda tam anlamını alıyor. Sokakta tam örtülü dolaşmanın ötesinde, bu giysi ile taşınmak, dile getirilmek, gösterilmek istenen sembole bakmak gerekir. Tekrar ediyorum işin özü ödün veremeyeceğimiz, yol kenarında bırakamayacağımız bir ilkedir. Sadece hatırlatmak istiyorum: düşünce özgürlüğü insan hakları bildirgesinde yazılıdır. O zamanlar, gariptir şu eklenmişti: Dini bile olsa düşünce özgürdür. Dini görüş özgür mü? Evet! İbadet özgür mü? Evet. Laiklik herkese bu özgürlüğü sağlıyor.

Sayın senatörler, kamu alanında tam örtünmeyi yasakladığınızda kimsenin ibadet hakkını elinden almıyorsunuz. Burası engizisyon mahkemesi değil. Tersine, camiler kurarak, sempatimizi, dostane duygularımızı dile getirerek herkesin ibadet hakkını destekliyoruz. Tam örtünmeyi kamu alanında yasaklayarak, ibadet etmek isteyenleri engellemiyorsunuz, sadece en köktenci, en fanatik kesimlerin dünya görüşlerini herkesin önüne sermelerini reddediyorsunuz. Zira bu görüşe göre kadınlar toplumdan silinip hayaletleştirilmelidir. Biz bunu kabul edemeyiz. Buna hayır. İşte tartıştığımız yasa tasarısını bu nedenlerle onaylıyorum.”

Peki senatör Badinter’in kabul oyu vereceğini açıkladığı yasa ne getiriyor?

Birinci madde “Kamuya açık alanlarda hiç kimse yüzünü saklayacak bir giysi taşıyamaz” derken 2. madde kamuya açık alan kavramını, kamu yolları ile kamusal hizmetlerin gerçekleştirildiği yerler olarak tanımlayarak yasanın uygulama alanını göstermiştir. Yasa istisnaları da düzenlemektedir: Buna göre yüzü örten bir giysi yasal bir düzenlemenin gereği ya da sağlık, mesleki zorunluluk, spor ve sanat gibi geleneksel bir gösteri ya da şenlik nedeniyle giyiliyorsa yasanın yasak kapsamı dışındadır. Yasak eylemi işleyen kadın için para cezası, onu böyle örtünmeye zorlayan kişi için ise bir yıl hapis ve 30.000 Avro para cezası öngörülüyor.

Fransız Anayasa Mahkemesi’nin kararı senatör Robert Badinter’in, senatodaki görüşmelerde yaptığı o çok önemli ve etkileyici konuşmayı taçlandıran bir karar olmuştur. Mahkeme, 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesini, Fransız anayasasının “yasaların kadının hukuk karşısında erkekle eşitliğini garanti eder” kuralını ve AİHM kararlarını, evrensel hukuk ilkelerini ve de kamu güvenlik ve düzeni ilkesini temel alarak bu yasaklamaların anayasaya uygun olduğuna karar vermiştir.

Fransız Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı ve senatör Badinter’in konuşmasında söyledikleri sanıyorum türban konusunda ülkemizde yürütülen dipsiz kuyu tartışmalarında ışık tutacak, ders çıkarılacak yararlı örnekler olacaktır.