Fotoğrafik tarihin devi

Asla kendisini bir savaş fotoğrafçısı olarak görmedi. Tamam, çok çatışmaları bölgede bulunmuş, binlerce kare fotoğraf çekmiştir ama gerçekten savaş fotoğrafçısı değildir. "Değişen tüketici tutumlarının bir sonucu olarak hızla yok olan gelenekleri ve kültürleri gelecek nesiller için belgelemek için fotoğraflar çekiyorum" derdi, ki doğrudur.

Mustafa K. Erdemol

68 ISYANI-Gaulle yanlısı bir gösteri sırasında France-Soir gazetesinin son sayısını tutan bir kız görülüyor Kalın harflerle yazılmış başlıklarda-Kalırım- yazıyor 30 Mayıs 1968-Bruno Barbey 

“Para kazanmanın başka yolları varsa, hevesli olanları fotoğrafçı olmaktan caydırıyorum. Yapacaklarsa hobi olarak yapsınlar" öğüdünü sadece başkalarına verdiği sanılmasın. Gerçekten böyle düşünüyordu, düşündüğü gibi de sürdürdü sanatını. Eh, haliyle para da geçti eline, Fotoğraflarından hatırı sayılır para kazanmıştır, helali hoş olsun. Günümüzdeki "her şeyin" başlangıcı, o muhteşem 68 olaylarının hafızamıza kazınmış görüntülerinin en güzellerini ona borçluyuz. Her kıpırdanışı müthiş bir sanata dönüştürerek, donuklaştırıp tarihe armağan eden, başlangıcından ömrünün sonuna kadar amatör kalmış olan büyük fotoğrafçı Bruno Barbey'i de kaybettik.

68 ISYANI- Saint Germain Bulvarında polisle çatışan öğrenciler 6 Mayıs 1968- Bruno Barbey 

ULUSUN RUHUNU YAKALAMAK

İşin uzmanları daha iyi bilir elbette ama önceleri monokrom fotoğraflar çekerdi. Fotoğrafların tek renkli oluşu monokrom sözcüğüyle ifade edilir. Ama doğduğu ülke Fas'ın o muhteşem, o renkli ortamının, daha sonra sadece kendisine özgü kıldığı renk anlayışını etkilememesi mümkün müydü?1966'da siyah beyazdan renkli fotoğrafa geçişini kariyerinin en önemli noktalarından biri olarak değerlendirir. Kendisini bir amatör olarak tanımlayışı mütevazılığından olduğu kadar, fotoğraf sanatının profesyonelleşmeyle zedelenmesine karşı oluşundandı. Yoksa sadece amatör, sadece "alaylı" bir fotoğrafçı değildi Barbey. Öyle kalmamak için zaten İsviçre'de Ecole des Arts et Métiers'te fotoğraf ile grafik sanatlar eğitimi aldı. Büyük ama çok büyük fotoğrafçı Robert Frank'ın fotoğrafik tarihin önemli eserlerinden kabul edilen "Amerikalılar" adlı çalışmasından etkilenip, 1961-1964 yılları arasında o da "İtalyanlar" adlı projesini gerçekleştirdi. Adını duyuran önemli çalışmalarındandır bu. Bir ulusun ruhunu yakalamak nasıl bir şeydir, Frank ile Barbey'in bu çalışmalarına bakmak lazım.

Bruno Barbey

Müzik için derler sıklıkla, doğrudur da ama sanki fotoğraf için daha bir doğrudur şu "herkes tarafından anlaşılan ortak dil" belirlemesi. İtalya'nın kültürünü, mirasını yorumladığı o çalışmasından etkilenmek için İtalyan dilini bilmeye gerek mi var? Her fotoğraf için geçerlidir bu. Bu "dili" o kadar iyi kullandı ki Barbey, çalışmalarının farkına varan Lozan'daki Rencontres Editions onu Avrupa ile Afrika ülkeleri arasındaki kültürel benzerlikleri/farklıkları belgelemesi için görevlendirdi.

Fas doğumlu, İsviçre vatandaşı bir Fransız oluşunun şans olduğu da doğrudur. Taşıdığı kültürel zenginlik fotoğraflarında da yansır. Tabii ki, önemine önem katan, onu büyüten 68 Gençlik Olayları'nı belgelemesidir. Magnum tarafından bu işle görevlendirilir. Olayların sürdüğü günlerde gençler polisle çatıştılar. Olayları, Barbey ile birlikte, fotoğrafçılığın çok büyük isimleri Marc Riboud ile Henri Cartier-Bresson da izlemektedir. Barbey şöyle anlatıyor: "Bir noktada Riboud ve Cartier-Bresson ile başlarımızı fırlatılan tüm taşlardan korumak için kask almaya gittim. Leicalarımızı doğru şekilde kullanmayı imkansız hale getirdiklerini çabucak fark ettik ve onları çöpe attık. "

68 ISYANI-Bir Fransız üniversitesinde komünist liderlerin posterleri- Bruno Barbey 

ÇATIŞMA BÖLGELERİNDE

Bu küçük ama çok küçük bir cesaret örneğidir. Hatta çok önemsizdir. Anlatmasının nedeni, kafalarının kırılmasının kaçıracakları bir kareden daha önemli olmamasını vurgulamak. Asıl cesaret isteyen çalışmaları Ortadoğu'daki Altı Gün Savaşı'na, Vietnam Savaşı'na, anti komünist Dayanışma Sendikası'nın ülkeyi hallaç pamuğu gibi attığı dönemde Polonya'daki gelişmelere, 1990'ların başındaki Irak Savaşı'na ait olanlarıdır.

Ama asla kendisini bir savaş fotoğrafçısı olarak görmedi, tanımlamadı. Tamam, çok çatışmaları bölgede bulunmuş, binlerce kare fotoğraf çekmiştir ama gerçekten savaş fotoğrafçısı değildir. "Değişen tüketici tutumlarının bir sonucu olarak hızla yok olan gelenekleri ve kültürleri gelecek nesiller için belgelemek için fotoğraflar çekiyorum" derdi, ki doğrudur. Çatışma bölgelerinden artık uzaklaşma isteği ağır bastığında çocukluğunun geçtiği Fas'a döndü. Renk kullanımdaki ustalığının en pekiştiği dönemdir denir bu dönem için. Türkiye ve Çin'de de çok çekim yapmıştır. Severdi bu ülkeleri. Bir fotoğrafçı için bulunmaz mekanlardır çünkü. Odaklanmadan hızlı çekim yapmasına olanak tanıyan 21 mm lensli bir Leica M2 kullanırdı, deniyor. Bu, anlayanların dediğine göre, çalışmalarına çok farklı bir görünüm kazandırmış.

Nesneleri doğal unsurlarıyla yakalama becerisini, renk ve tona estetik bakışıyla birleştiren bu büyük usta artık yok. Zamanında izlediğim bir sergisinde, hafızama kazınan fotoğraflarından ben de bir çok insan gibi etkilenmiştim.

Barbey de ölümsüzler katındadır artık.

Bruno Barbey'in karelerinden biri daha...