Fotoğrafçının gözünden fotoğrafın peşinde

Pera Müzesi fotoğrafın 180. yılını 10 sanatçısıyla yollardan kutluyor.

Yazgülü Aldoğan

Fotoğrafın icadının 180. yılını özgün bir projeyle kutlamak isteyen araştırmacı fotoğraf sanatçısı Engin Özendes, fotoğraf tarihindeki ilk yolculuğun aynısını, aynı rotayla ve bakış açıları birbirinden farklı 10 sanatçıyla gerçekleştiriyor. Günümüzün ulaşım kolaylıkları ve fotoğraf teknikleri açısından gelinen noktada, onu şaşırtan bu işin belki de ilk yapıldığından daha da zor geçmiş olması ve tam iki buçuk yıl sürmesi! Sanatçıların bir kısmı Coşkun Aral gibi daha önceden bildikleri yerlere gitmeyi seçerken bazıları ise ilk kez giderek seçtikleri yeri keşfediyor. Kimi Lale Tara gibi Kos Adası için bir öykü kurguluyor, o öyküde hem fotoğrafçı, hem model, hem senarist oluyor, kimi bir grafik sanatçısı gibi, karelerini mimari tasarıma dönüştürüyor! 

İLK ÇIKANLAR RESSAM

Filmi geriye sararsak “Bir Yol Öyküsü: Fotoğrafın Ardında 180 yıl” 1839’da fotoğrafın bulunuşundan sonra iki ressam ve biri o zamanın ilk fotoğrafçısı demek olan “dageuerreotypist” Frederick Auguste Antoine Goupil- Fesquet’nin, Marsilya Limanı’ndan yola çıkıp Liovorno, Malta, Siros, Paros, Naksos, Santorini, İskenderiye, Kahire, Luksor, Süveyş, Sina Dağı, Gazze, Beytüllahim, Kudüs, Nablus, Sayda, Deyrülkamer, Şam, Trablusşam, Baalbek, Beyrut, Larnaka, Rodos, Kos, İzmir, Çanakkale, İstanbul ve Roma’dan geçerek 6 ay sonra tekrar Marsilya’ya dönmesine öykünme. Bu ilk gezinin resimleri ve izlenimler 1843’te kitap olarak yayımlanıyor. Küratör Engin Özendes, işte bu yolculuğu günümüz koşullarında yeniden yaşatmak için fotoğrafa her zaman ayrı bir önem vermiş olan Pera Müzesi’yle işbirliği yapıyor. Seçtiği sanatçıları gezilerini ayrı ayrı yapıyor, proje tam iki buçuk yıl sürüyor!  Gazete fotoğrafçılığının ustalarından Coşkun Aral, Ortadoğu’da Sina Dağı, Gazze, Kudüs, Şam’ı insanları ve onların öyküleriyle aktarırken Murat Germen, İskenderiye, Luksor’u sanatçı gözüyle adeta bir grafik gibi resmediyor.

ŞEHİRLERİ TANIMAK ZOR

Gazeteciliğe fotoğrafçı olarak başlamış ve yıllarca boynunda fotoğraf makinesiyle dolaşmış biri olarak, sergiyi gezerken, çoğunu defalarca gezdiğim, fotoğrafladığım yerleri tanıyamamanın şaşkınlığını yaşıyorum. Sanatçı olmak böyle bir şey: Herkesin gördüğünü değil, sadece kendi gördüklerini ve duyumsadıklarını yansıtıyorlar. Laleper Aytek’in bir kafede aynadan yansımayla çektiği fotoğraf sanki Pera Palas. Sinan Koçaslan’ın Beyrut fotoğraflarında her gidenin mutlaka çektiği Güvercin Kayalıkları yok ama grafitiler var; Santorini’nin mavili beyazlı evleri de Ali Borovalı’nın objektifine yansımamış; Santorini ve Naksos gibi adalarda daha çok yalın bir üslupla insansız fotoğraflar çekiyor, hiç durmadan selfi çeken turistlerle adeta dalga geçiyor.

Mart başına kadar sürecek sergi, Pera Müzesi’nde salıdan cumartesiye 10.00-19.00 saatleri arasında, cuma günleri ise ücretsiz gezilebilir, çarşamba günleri ise öğrencilere tüm müze ücretsiz. 

DÜNYADA BİR TANE OLAN FOTO ŞİMDİ PERA’DA!

Serginin açılışında Engin Özendes’in anlattığı ilginç bir anekdot da girişte yer alan siyah beyaz bir erkek fotoğrafı üzerine. Frederic Auguste Antoine Goupil-Fesquet, o dönemin fotoğrafçısı sayılabilecek olan “daguerreotypist”. 

Fotoğrafın ağababası yani. Özelliği ise çoğaltılamaması, basılamaması. Kendi portresi de tek nüsha. Engin Özendes, yıllarca bu tek karenin peşinde koşuyor ve sonunda bir koleksiyonerde buluyor. Pera Müzesi hiç düşünmeden satın alıyor ve şimdi sergi girişinde görülebiliyor!

KOS’TA BİR VENÜS

Lale Tara ile fotoğraflarının öyküsünü dinlemek bir ayrıcalık. Kos Adası’na 7 bavul ve 5 kişilik bir ekiple gidince gümrük görevlileri “Taşınıyor musunuz?” diye sormuş! Fotoğraf demek yanlış olur o aslında senaryosu da olan bir kısa film çekmiş. Her karede poz veren model de kendisi, uzaktan kumanda ile çeken fotoğrafçı da! İlk karede suların içindeki Venüs, ikincide ona yol gösteren Athena, üçüncüde Su Perisi, dördüncüde Gözyaşları Gölü içindeki Penelope; Asklepion’da ise sahnede tek başına, tiyatroyu dolduran seyircilerine kendisini izledikleri için teşekkür ediyor! Her sahnede giydiği kıyafetler ve kullandığı aksesuvarlar ayrı bir sanatçı tarafından tasarlanmış! Mutlaka belgeselini hazırlayıp yayımlamalısınız, seyretmeliyiz diyorum!