Florence aşkı sorguluyor

Odysses’in kahramanı Florence + The Machine yolculuğuna iki tekli ile devam ediyor. Aşkta ılımlılık arayanlara, kalbim perili bir ev gibi diyerek yanıt veriyor.

Deniz Ülkütekin

Aşkı nasıl yaşıyorsunuz? Asıl soru bu. Ölçülü bir onaylama dürtüsüyle mi, yoksa sınırsız bir içgüdüyle mi? Florence bu soruya yanıt arıyor. Sanat ile müziği, pop kültürüyle harmanlayarak bir araya getiren ve bu yönüyle sırf günümüzün değil tüm zamanların en çok yönlü müzisyenleri arasında gösterilebilecek isimlerden olan Florence Welch ve grubu Florence + The Machine, ocak sonunda piyasaya çıkan iki yeni teklisiyle zihin, beden, mekân, mitler, efsaneler ve ritüeller arasındaki sorgulamalarına devam ediyor. Londra Kraliyet Koleji’nde sanat tarihi dersleri veren ve Rönesans dönemi uzmanı olan Evelyn Welch’in kızı olması, sanatsal birikimi için kısmen bir açıklama oluşturuyor olsa gerek, ama yeterli değil. Tıpkı 2011’de oldukça başarılı ilk albümünün ardından, -ansızın hamile kalan- Dido’nun yerine 83. Oscar Ödül Töreni’nde en iyi şarkı performansında meslektaşının yerine sahnede yer alması gibi, 2017’de Foo Fighters’ın solisti Dave Grohl ayağını kırdığında, kendini Glastonbury Festivali’nin başrolü olarak bulmuştu. Onun artistik yaklaşımını izleyenler için bu sürpriz değildi elbette.

Rönesans şehri

How Big, How Blue, How Beautiful (2017) albümündeki şarkılardan oluşan The Odyssey isimli kurmaca müzikal ünlü destana albümündeki şarkılarla atıf yaptığı o güne kadar müzik dünyasında eşi benzerine pek rastlanmamış bir sanat videosuna dönüşmüştü. Hayata her duygusuyla dört elle sarılan Welch, kendisini yeterince seksi bulmayanlara veya müziğini indie (bağımsız) kategorisine indirgemeye çalışarak küçültmek isteyenlere, kurduğu çemberler kadar ritüelistik düzende başarı basamaklarını tırmanarak yanıt veriyor.

İsmini, İtalya’nın tarihi hâlâ canlı tutan, geçmişte Vatikan’a dahi kafa tutmuş olan Floransa’dan alan Florence Welch, belki de ismini aldığı şehrin hikâyesine uygun olarak kronik bir depresyonla mücadele ediyor. Sanatla iç içe bir çevrede büyümüş bir çocuk olarak, tüm artistik yeteneğine karşın yetersizlik hissi şöhret adımlarının ilk basamaklarında dahi kendisini yalnız bırakmayan bir histi. Ancak hissin doğru yönlendirilmesi, Florence + Machine hikâyesinin kitlelerle buluşmasını sağlayan yegâne unsurdu belki de. Sırf müziği değil, geçen yıl Useless Magic (yararsız sihir) ismiyle piyasaya çıkan şiir kitabı ve düzenli aralıklarla takipçileriyle paylaştığı şiirleri onun salt bir müzisyenden çok daha fazlası olduğunu gösteriyordu. Günümüzün en sık kullanılan çoklu disiplinli kavramı, sanat alanında Florence Welch kimliğinde yerini buldu. Müzik onun tek yeteneği olmaktansa, en çok göründüğü alan olma özelliği taşıyordu. Big God isimli müzik videosunda ünlü koreograf Akram Khan ile ortak koreografi çalışması ve The Odyssey’in koreografilerindeki başarısı onun müzisyen kimliğinin altında gizli değerlerine örnekti.

İkna olmaz

Ilımlılık ve Perili Ev. Florence + The Machine tarafından beğeniye sunulan iki yeni şarkı da bu düzenin devamı niteliğinde. Benden ılımlılık beklemeyen bir direniş hattı oluşturmuş tarzda süslenmiş. Kalbim perili bir ev gibi diyor bir sonraki şarkıda. Cam kırıklarıyla dolu bir koridordan geçip, sonunda dibi görünmeyen bir kuyuya ulaşmış gibi hissettiren haliyle hâlâ içinde kopan fırtınayı görmemişiz gibi hissettiren bir sükûneti bir arada sunan iki şarkı aşkın hallerini sorgulatırken, aşk hiç ılımlı yaşanır mı dedirtiyor. Florence Welch bu soruya tabii ki hayır yanıtını veriyor ve aksini iddia edenlere karşı ne kadar ikna olmaz olabileceğini gösteriyor.