Fırında ‘ifade özgürlüğü’

Erzurum’da yurttaşların önceki gün kitapları ekmek fırınında yakmak üzere girişimde bulunmaları, Fahrenheit 451 adlı romanı aratmadı.

Evrim Altuğ

Ahmet Öğüt’ün performansı (solda) ve yazarın (sağda) kitabı, 1933 Nazi dönemi ve Erzurum ‘resmi’.

Dünkü Habertürk gazetesinin ‘Güncel’ başlıklı 15’inci sayfasında, sayfanın dibine çöken, toplasanız ‘750 vuruş’luk fotoğraflı bir haber. Habere eşlik eden ‘olağanüstü’ fotoğrafta, bir ekmek fırınına kimi kitaplar sürülüyor. Gazeteye haberi geçen Erzurum muhabiri Orkun Çizmeli haberden alıntılarsak “Köylülerinin dışladığı Gülen’in, adına yaptırılan camilerden de ismini söküp atan dadaşlar, Gülen’in kitaplarını da yakıyor ya da atıyor. Fırın işletmecileri vatandaşların her gün Gülen’e ait poşetler dolusu kitabı yakmak için fırınlarına getirdiklerini belirterek, ‘Son birkaç gündür fırınlarda odun yerine o hainin kitaplarını yakıyoruz. Fırınlara gelen insanlar o vatan hainine karşı adeta kin kusuyor’ dediler” ifadesini kullanıyor.

Öncelikle aklımıza faşist Nazi diktatörü Hitler dönemindeki, Mayıs 1933 ‘Kitap Yakma’ törenleri gelse de, okuduğumuz bu ‘küçük’ haber karşısında, aklımıza Amerikalı Ray Bradbury’nin Ekim 1953’te basılan bilim kurgu romanı “Fahrenheit 451” de geliyor. Yazar, The New York Times gazetesi ile söyleşisinde, bu kitabına ilişkin şu ifadeleri kullanmıştı: “Benim işim, geleceği korumak. Fahrenheit 451’i bunun için yazdım. Gerçekleşmesini istemediğim şeyleri gösterdim.”

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) dünkü bildirisinden alıntılarsak, mevcut Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye’de şu ana dek 45 gazete, 17 TV, 23 radyo, 3 haber ajansı, 15 dergi ve 19 yayınevi kapatılmış. Bu yüzden, yine TGS’nin ifadesiyle, “Demokrasi nöbetlerinin sürdüğü bugünlerde, hem gazeteciler hakkında verilen gözaltı kararları, hem de çok sayıda medya kuruluşlarının bir gecede kapatılmasının, demokrasi ile bağdaşmayacağı açık.”

Ray Bradbury’nin gelecek toplumunu totaliter bir yaklaşımla tasvir ettiği kitabı, kitapların itfayeciler tarafından yakıldığı, insanların sadece televizyonda beyin yıkayıcı şovlar izlediği ve kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği bir gelecekte geçiyor. Kitap adını, kâğıdın 451 Fahrenheit ısı seviyesinde tutuşması gerçeğinden alıyor. Aynı zamanda Fransız yönetmen ve senarist François Truffaut tarafından 1953’te sinemaya uyarlanan, ancak kitaptan farklı bir kurguya sahip bu klasik, Türkiye’de de vaktiyle, “Değişen Dünyanın İnsanları” adıyla gösterime girmiş. Doğrusu ironik.

Ama, hadi gelin, bu yazıyı da “mutsuz, umutsuz ve olumsuz” bitirmeyelim. Bu kitap ve filminin Erzurum’daki ‘olağanüstü’ olayla bağlantısı, bununla sınırlı değil:

Diyarbakırlı sanatçı Ahmet Öğüt, 24 Ağustos - 1 Eylül 2013 arasında, Finlandiya’nın Espoo ve başkent Helsinki şehirlerinde, kitapla aynı adı taşıyan bir güncel sanat performansı ortaya koymuştu bile. Sanatçı, projesinde, dünyada yasaklanan kimi kitapları, ifade özgürlüğü uğruna toplam 1500 baskı ile, itfaiyecilere çoğalttırıp halka ücretsiz dağıtmıştı. Bradbury imzalı roman ve Truffaut’nun filminde ise itfaiyeciler, kitapları yakmakla görevliydi. Öğüt’ün seçtiği ‘sakıncalı’ kitaplar arasında, Çin’in 1931’de sansürlediği Lewis Carroll imzalı 1865 klasiği ‘Alice Harikalar Diyarında’ veya Türkiye’de 1971’de Ceza Kanunu’nun 141 ve 142’nci maddeleri uyarınca yasaklanıp toplatılan Karl Marx imzalı ‘Komünist Manifesto’ da yer alıyordu.

Cumhuriyet’in yakın zaman önce Can Yayınları ile ücretsiz olarak okurlara sunduğu bu kitap ilgili madde 1991’de yürürlükten kaldırılsa dahi, günümüzde okullar ve cezaevlerinde halen ‘sakıncalı’.

Yine Öğüt’ün seçtiği listede, 1967 Yunan askeri rejimince ‘fazla barışçı’ bulunan ve MÖ 422’de Aristophanes’in yazdığı ‘Bulutlar’ da vardı.

Son söz yerine, Fahrenheit 451’e bugün halen gerek İnternet, gerekse kitabevlerinden ‘bedelli’ veya ‘bedelsiz’ ulaşmak mümkün.

Bu tavsiyemizin gerekçesi ise, ‘biraz eskiye dayalı’. Fransız bir sansür mağduru, François Marie Arouet, namı diğer Voltaire, şöyle demişti sanki:

“Söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum, fakat bunları söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunacağım.”