Finalin galibi!
Bağış Erten, tek kadınlar finalinde Serena Williams ile Kerber arasındaki düellonun sonucunu şimdiden yazdı!
cumhuriyet.com.trHaddinizi bilin!
BAĞIŞ ERTEN
Efsane kelimesinin sözlük tanımı şu: “Olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayali hikâye.” Ortada olağanüstü bir varlık ve olaylar zinciri var, ama hikâye değil, hayal değil. Serena Williams bugün 30. (yazıyla otuz!) Grand Slam finaline çıkacak! Aktif spor hayatı bitmeden birine efsane diyeceksek ondan daha iyi bir aday bulabileceğimize emin miyiz? Üstelik efsane olmanın tanımına içkin olması gereken bir özelliği daha var. O oynadığı sporu dönüştürüyor, değiştiriyor. Ondan öncesi var, ondan sonrası var. Mihenk taşı o.
Bugün sekizinci kez Wimbledon’u kazanmak için korta çıkıyor. Kazanırsa bu turnuvayı en çok kazanan Navratilova’ya yetişmesine bir Wimbledon kalacak. Sayılmakla bitmeyecek başka rekorları da var. O kadar ki, Wikipedia’da kırdığı rekorlar ayrı bir başlığa taşınmış, yaz yaz bitmiyor.
Ama bugünü diğer günlerden ve başarılardan ayıran bir şey var. Kadının gücünün sembollerinden biri olarak o bugün herkese yeni bir eşik atlatıyor. Bundan iki sene önce Avustralya Açık’ı hamile hamile kazandığını açıklamıştı Serena. Bir süre spora ara verecekti. Herkes şundan emindi, kısa sürede dönecek ve gene kortu domine edecekti. Ama hamilelik, özellikle de doğum, beklemediği kadar zorlu geçti. Acil sezaryen gerekti, sonrasında komplikasyon oluştu ve kızı Alexis Olympia’yı doğurduktan sonra altı hafta yatağa hapsoldu büyük şampiyon. Dönüş de gecikti bu yüzden. Gecikti derken, doğumdan 9 ay sonra kortlardaydı yani! Gerçi, döndüğünde de iyi gözükmüyordu henüz, hafiften tökezlemeler başladı. İki ay önce Roland Garros’ta dördüncü turda elenirken kıyafeti tenisinden daha çok konuşuluyordu. Cinsiyetçiliğe gelin!
Ama bu iş böyle işte. Spor zaten acımasız bir dünya, dün yok, bir de sporda kadın olmak var, her şey iki kat zor. İlk sendelemede çıkıyor o eril, acımasız dil. Gücüyle, karakteriyle öne çıkan bir şampiyonun hafif sallanması hemen ilgi çekiyor. Akbabalar, maçolar, dedikoducular üşüşüveriyor. Vakti zamanında New York Times’ta çıkan rezil bir yazı vardı. Mealen diyordu ki, Serena’nın abartılı fizik gücü tenisi domine ediyor. Aslında diğerleri de böyle olabilir. Ama ‘kadın’ olarak kalmak için yapmıyorlar. (Bu cüretsizliğe harika bir şamar görmek için 5harfliler.com sitesindeki Duygu Aytaç’ın şu yazısını tavsiye ederim: goo.gl/EZk9qn) Bir spor ikonunu böyle basit bir şeye indirgemek için zekâmıza hakaret etmek gerekiyor sanırım. Zaten en güzel cevabı da efsane basketbolcu Kareem Abdül Jabbar, Time’da yazdığı bir yazıyla verdi. Kareem kabaca şöyle diyordu: “Sizin güzellik algınız kozmetik dünyasına, klişelere, pazarlama dünyasının dolarlarına sıkışmış. Güzellik standartlarınızı gözden geçirin ve iyi, güzel, görkemli bir sporcu görmek için Serena’ya iyi bakın.”
Bugün ona iyi bakın. Roland Garros’ta Kara Panter gibi bir elbiseyle çıkmıştı. Şimdi o pantere Wimbledon kuralları beyaz entariyi giydirdi, “hanım hanımcık” yaptı. Rengini ve ışığını saklayabilirmiş gibi. Onun adı Serena Williams ve size ispatlayacak bir şeyi yok. Bob Dylan’ın Blowin’ The Wind şarkısını ters yüz edelim: “How many roads must Serena walk down / before you call her a woman?” (Serena ne kadar yol kat etmeli / ona kadın diyebilmeniz için.) Gerçi siz kimsiniz de bunu söyleyeceksiniz! Ne diyordu Duygu Aytaç: Kurban olun siz Serena’ya.