Filiz'in ilk söyleşisi gündem yaratmıştı

Ergenekon soruşturması kapsamında evi aranan Şahin Filiz Türkiye'de gündem yaratan ilk söyleşisini Cumhuriyet'e vermişti. Filiz, Cumhuriyet'in 16 Ekim 2007 tarihinde yayımlanan söyleşisinde Türkiye'yi bekleyen asıl tehlikenin mahalle baskısı değil mikro faşiz oluduğunu dile getirmiş ve bu sözleriyle kamuoyunun gündemine oturmuştu.

cumhuriyet.com.tr

 

İşte o söyleşi:

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin Filiz , Türkiye'yi bekleyen tehlikenin, mahalle baskısından çok "mikro faşizm" olduğunu söyledi. Türbanın, 1970'li yıllardan sonra mikro faşizmin çekirdeği olarak ortaya çıktığını belirten Filiz, bu kıyafetin "Atatürk Cumhuriyetine, onun ilke ve devrimlerine, Türk devletinin tasfiye ve teslimine geçirilen kılıflardan biri" olduğunu vurguladı. Toplumda türbanlılarla türbansızların "kardeşçe yaşayacakları" görüşünün de gerçeği yansıtmadığının altını çizen Filiz, "Çünkü türbanlı, yanındakini kendisine benzetmediği sürece dini görevini tamamlamış olmayacaktır" dedi.

Mahalle baskısı ve mikro faşizm kavramları üzerinde bir çalışma yapan Doç. Dr. Şahin Filiz, Türkiye'nin yaşadığı dönüşümü ve ulus devleti bekleyen tehlikeleri anlattı. Filiz'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

- Mahalle baskısı kavramı yerine mikro faşizm nitelemesini kullanıyorsunuz, bunu biraz açar mısınız?

- Evet mikro faşizm kavramı daha uygun düşüyor. 1980'den sonra Batı'da postmodern dalga hiçbir doğrunun kendi başına diğer doğruları egemenliği altına alamayacağını, bütün mezhep, din ve ırkların her birinin kendi doğruluk alanları olduğunu ilan etti. Fakat, Batı'da ulus devlete yöneltilen eleştiriler, 3-4 yüzyıllık demokrasi tecrübesi nedeniyle ulus devletlere zarar vermedi. Bizde ise sekülarizme ve ulus devlete yöneltilen eleştiriler, bu kadar uzun demokrasi tecrübesi olmadığından ötürü doğrudan Atatürk Cumhuriyetini, ulusal birliği yıkıcı etkileri de beraberinde getirdi.


'Demokrasiyi kullanıyorlar'

Her mezhep, tarikat ve cemaat ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'ni eleştirirken, kendilerine ait birer devlet hegemonyası alanı yaratmışlardır. Herkes, devletten kendi devletini istemiştir. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramları hem etnik ırkçı teröristler hem de tarikatçı ve cemaatçi gerici kesimler yoğun olarak kullanmaktadır.

- Mikro faşizm diye nitelediğiniz baskının temel simgesi ve aracı türban mı?

- Evet, bir dinde ne kadar simgeye, gösterişlere vurgu yapılırsa, o dinden beklenen toplumsal yarar da o derecede azalmaktadır. Dindarlığın ölçüsü tamamen sembollerin görünürlüğü ve tüketilebilirliği ile ilgili bir ölçü olacaktır. Öte yandan yüzlerce vakıf ve dernek, devlet içerisinde devlet adacıkları oluşturacak, tarikat ve cemaatler, okulları, dershaneleriyle belirli sembollerin sahipliğini iddia edecek ve daha az devlet, daha çok cemaat anlayışı yerleşecektir. Türban, 1970'lerden sonra mahalle baskısı ya da mikro faşizm dediğimiz kavramların ilk çekirdeği olarak ortaya çıktı.


'Sorunları örtüyor'

Bu kıyafet, ülkemiz ve ulusumuzun karşı karşıya kaldığı tehlikeleri karartıp örten bir işlev yüklenmiştir ve Atatürk Cumhuriyetine, onun ilke ve devrimlerine, Türk devletinin tasfiyesine, teslimine geçirilen kılıflardan birisidir. Türban, Türk ulusunun ortaçağ katolisizmine ve ABD evangelizmine hapsedilme projesidir, Türk ulusal kimliğine ve bütünlüğüne yönelik bir tehdittir. Türban, artık toplumda bir iletişim ve referans aracı haline gelmiştir. Bu kıyafet türü, hak, hukuk, adil gelir gibi toplumsal sorunların daha da derinleşmesini gözlerden kaçıran bir araç olarak kullanılmaktadır.

- Peki mahalle baskısı ya da mikro faşizm nasıl yayılacak?

- Türkiye'nin dönüşüm tehlikesi başladı. Çünkü demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi temel kavramlar, ne yazık ki ehil olmayanların, hem terörist grupların hem de tarikat ve cemaatlerin tekeli altına giren söylemlere dönüştü. Ne kadar kutsal kavram varsa maalesef bugün kirletilerek kullanılmaktadır. Tarikat ve cemaatler, ekonomik güç, sosyal nüfuzun ötesine geçerek, siyasi ve idari nüfuzu ele geçirmek üzere özgürlüklerin genişletilmesini istemektedirler... Diyorlar ki, başı açıkla, kapalı kardeşçe gezer. Bu yanlış bir düşünce, Türk halkının hoşgörüsünden kaynaklanan bazı davranış şekilleri olabilir yalnız dinin doğasında şu vardır, örtünen bir kişi, yanındakini de kendisine benzetmediği sürece dini görevini tamamlamış olmayacaktır. Belki fiziki baskı yapmayacak ama bu baskıyı psikolojik olarak yapacaktır.


'Psikolojik baskı önlenemez'

Keşke fiziki baskı olsa, bunu önlemek mümkün olabilir ama psikolojik baskıyı önlemek mümkün olmaz. Bunun dışında, bir kimsenin belirli bir cemaat ya da tarikata bağlanmadığı sürece kendisini Müslüman hissetmemesine yol açan baskı grupları oluşmaya başlamıştır. Baskıyı besleyen etmenler, içte yoksullaştırma, dışta sömürgeleştirmedir. Her ilde onlarca vakıf yurdu kurulmaktadır. Ev ve apartmanlardaki abi, abla örgütlenmeleri, mahalle anneleri, tarikat temsilcileri de bu sistemin parçasıdır. Diğer bir araç da, ılımlı milliyetçiliktir. Atatürksüz, Türk ulusunu dışlayan milliyetçilik anlayışıdır.