Filistin: Seküler direniş hattından İslamcılığa-3

Hamas, kuruluşundan bu yana İslam’ın evrensel iddiasını ‘Filistinleştirdi ve harekete ulusal-dini-politik bir profil verdi. Bu eğilim, Hamas’ı ‘Filistin’i İslamlaştırmak’ yerine “İslam’ı Filistinleştirme’ çizgisine getirdi.

Mustafa K Erdemol

Hamas da her benzeri örgüt gibi içinde çeşitli hizipler barındırıyor. Bunların hiç biri mevcut Hamas liderliğini etkileyecek derecede olmasa da derin görüş ayrılıkları özellikle “mücadele”deki stratejiye ilişkin olarak belirgin. Örneğin örgütün askeri kanadı ile hareketin daha ılımlı üyeleri arasında açıkça bir bölünmüşlük var.

Hamas, bölgesel bir fenomen olan Siyasal İslam’ın ulusal çapta bir tezahürüdür öncelikle. Çünkü Siyasal İslam, Müslüman dünyasında bir kesiminin yakınmalarını uzun süre etkili bir biçimde ifade edebildi. Artan işsizlikten, barınma sorununa, işbirlikçi yönetimlere karşı olma iddiasından kültürel kimlik kaybını engellemeye kadar her konuda, çözümcü olmayan, ama kitleleri “bir hedefe” yöneltme konusunda harekete geçirebilen bir retoriğe sahiptir Siyasal İslam.  

Filistin Siyasal İslamı da, İslam dünyasındaki diğer İslami gruplara çok benzer bir rol oynadı. “Egemen güce” karşı bir muhalif güç durumunda. Kendisine ait olmayan, tarifi yapılmamış bir İslami Devlet önerisiyle çıktı toplumun karşısına. Bu anlamda Hamas’ı destekleme eğiliminde olanlar, kendilerine “hiç bir şey sunmayan” mevcut statüko için değil bir İslam devleti için “militan” durumuna gelebildiler kolayca.

Hamas’ın işini kolayaştıran nedenlerden biri Filistin’in işgal atlında olması elbette. İşgal ortamı marjinalleşme ve yabancılaşma ile ilgili sorunları arttırdı. İsrail işgalinin otuz yılı, arazi kamulaştırması, toplu cezalar verilmesi (ev yıkımı dahil), sınır dışı etme, Filistin suyunun gasp edilmesi (tarımın önlenmesi), Filistin’in ekonomik dışa bağımlılığının devam etmesi gibi politikaları içeriyordu.  Sonuç olarak, ötekileştirme / yabancılaşma duyguları, bireyleri, yetersiz kaldıkları statükonun değil İslamcı grupların yanına itiyordu.

ALTERNATİF GÖRÜLDÜ

Kısa tarihi boyunca Hamas, FKÖ liderliğindeki laik güçlere karşı açık bir alternatif olarak görüldü. Hamas’ın FKÖ’ye karşı nasıl bir alternatif olduğu açıkladığı Nizamnamesi’nde belirtilir. Nizamname, Hamas’ın ana akım FKÖ ile olan ilişkisinden, görüşlerinden son derece net söz eder. Hamas - FKÖ ilişkisi ‘bir baba oğul” ya da “erkek kardeşler arası bir ilişki” olarak tanımlanıyor.  Nizamname’nin 27. maddesinde “milletimiz bir, kaderimiz bir, düşmanımız aynı” deniyor. 25. maddede, sanki kuşkular giderilmek istenircesine Hamas’ın varlığı “Filistin’i kurtarmak amacıyla çalışan tüm milliyetçi unsurların, yardımcısı, destekçisi” olarak açıklanır, “asla bundan başka bir şey olmayacağından emin olunması” gerektiği belirtilir.

Tüm güven kazanma, kuşkuları giderme çabasına rağmen aslında Hamas Filistin Direnişi’nin yönlendiricisi FKÖ’den çok çok farklı bir çizgidedir. ‘Filistin’i özgürleştirme’ ile ilgili olarak Hamas, iki devletli çözümü, İsrail Devleti ile herhangi bir müzakere veya tanınma talebini reddetti yıllarca. 1988’de yayınlanan Nizamname’sinin 13. maddesinde, “Filistin’in herhangi bir parçasından vazgeçmek dinden vazgeçmek gibidir” ifadeleri vardır. FKÖ’ye özel atıfla, madde 27’de de “Filistin meselesinin İslami doğası gereği laik ideolojiyi benimseyerek Filistin’deki İslam’ın bugününü ve geleceğini değiştiremeyiz” denmekte.

Filistin ayaklanmasının (İntifada; İsrail’in Aralık 1987’den 1993 Oslo Anlaşması’nın imzalanmasına kadar Filistin toprakların işgaline karşı yapılan ilk büyük Filistin ayaklanması) ilk yıllarında Hamas, özellikle FKÖ içindeki baskın güç El Fetih’le ideolojisi, organizasyonu ve stratejisi açısından var olan temel ayrımları vurgulamaya devam etti. Eylül 1992’ye kadar Hamas, barış sürecini reddeden alternatif bir siyasi program sunuyordu.

Hamas, FKÖ’nün meşruiyetine açıkça meydan okuyarak, kendisini ‘Filistin halkının kutsal savaşının tek meşru temsilcisi’ olarak ilan etti.  FKÖ’nün laikliğinin aksine İslam ideolojisini vurguladı, FKÖ’nün müzakereci ve ılımlı çizgisine karşılık silahlı mücadeleyi yükseltti. Oysa Hamas’ın tüm varlığı, statüko ile Filistinlilerin hoşnutsuzluğuna dayanıyordu. Bunların değişmesi halinde yaşaması için bir nedeni kalmayacaktı.

İlginç bir belirleme var; “Hamas, kuruluşundan bu yana İslam’ın evrensel iddiasını ‘Filistinlileştirdi ve harekete ulusal-dini-politik bir profil verdi. Bu eğilim, Hamas’ı ‘Filistin’i İslamlaştırmak’ yerine “İslam’ı Filistinlileştirme’ çizgisine getirdi” diyor Menachem Klein. 

(bkz: Klein, Menachem. 1997, ‘Competing Brothers: The Web of Hamas - PLO Relations’, in Bruce Maddy-Weitzman and Efraim Inbar (eds), Religious Radicalism in the Greater Middle East, London and Portland: Frank Cass.)

İDEOLOJİK AYRILIKLAR

Hamas da her benzeri örgüt gibi içinde çeşitli hizipler barındırıyor. Bunların hiç biri mevcut Hamas liderliğini etkileyecek derecede olmasa da derin görüş ayrılıkları özellikle “mücadele”deki stratejiye ilişkin olarak belirgin Hamas’ta da. Örneğin örgütün askeri kanadı (yani İzzettin el Kassam Tugayları) ile hareketin daha ılımlı üyeleri arasında açıkça bir bölünmüşlük var.

(bkz. Al Jarbawi, Ali. 1996, ‘Palestinian Politics at a Crossroads’, Journal of Palestine Studies, 25:4 (Summer), 29-39)

Özellikle 1996 yılında hayli yoğunlaşan Hamas’ın intihar eylemi kampanyası işgal altındaki Filistin’de bulunan siyasi liderlikle dış liderlik arasında bir anlaşmazlığa yol açtı. Gazze’de hareketin daha ılımlı liderleri bombalamalara karşı çıkarken, Batı Şeria’daki partinin askeri kanadı eylemleri destekledi. Özellikle Oslo sonrası dönemde, Hamas’taki temel bölünmeler hareketin varlığını tehdit edecek kadar ciddi hale geldi.

Tüm bunlar olurken İsrail’in insanlık dışı saldırıları sürüyordu. Özellikle 2008-2009 ve 2014’te Gazze’ye yönelik saldırılarda tam olarak bir vahşet sergilendi. İlk saldırı yirmi iki gün sürdü, 1200 sivil (350’si çocuk) öldürüldü, 6 binden fazla evi yıkıldı. İkinci saldırı elli bir gün sürdü, 1.462 sivil (550 çocuk) öldürüldü, 18 binden fazla ev harap edildi. Filistinli silahlı gruplar İsrail’e binlerce el yapımı roketle karşı çıkmalarına rağmen etkili olamadılar.  Gazze’deki bu savaşlar sırasında ölen İsrailli asker sayısı sadece seksen yediydi.

Havadan, karadan, denizden bombalanan dehşete düşmüş Gazze’de hiçbir yer güvenli değildi. Yüzbinlerce Gazzeli zorla evlerinden çıkarıldı, tüm mahalleler, aileler yok edildi. İsrail, toplu ceza olarak “savaş sanatını” mükemmelleştirmişti adeta. Sömürgeci yayılmayı kolaylaştırmak için Batı Şeria’da esnek, itaatkar bir Filistin liderliği, Gazze’de ise izole, kuşatılmış, Gazzelilere  baskı yapan bir Hamas rejimi yaratıldı böylelikle.

SÖYLEM DEĞİŞTİRDİ

Trajik olan bir gelişme de şudur; 1980’lerde Filistin kimliğinin oluşumunda dindarlık arttıkça, El Fetih’in laikliği, Hamas’la daha çelişir oldu. Ancak İslamcılığı benimseyenlerin sayısının artması karşısında El Fetih konumunu kaybetmemek için ideolojisini yeniden gözden geçirdi. Artık daha az laikti, dini bir retorik benimsemişti. Oysa daha önce de belirttim El Fetih, özellikle Oslo Anlaşmaları’na kadar solun ideolojik etkisi altındaydı. Sol, söylemini etkilemiş, laikliğe yönlendirmiş, eşitlikçilik, toplumculuk, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi ilerici fikirler aşılamıştı Filistin’de. 

Ancak İslamcılığın, çeşitli Arap ülkelerindeki İslamcı örgütlerin yıllar süren çalışmaları sonucu yaygınlaşmasıyla beraber siyasi yaşama katılan Hamas, El Fetih’ten nasıl etkilenmişse, El Fetih de Hamas’tan etkilendi. El Fetih gittikçe dindarlaştırılan Filistinliyle bağının kopmaması amacıyla ilerici ideolojisinin en azından bir bölümünü dini argümanlarla değiştirdi. “Filistin halkının değerleriyle uyum sağlamak” gerekçesiyle hayatta kalmaya devam etmek için gerekli gördüğü buydu.

El Fetih hâlâ müzakereler yoluyla bir çözümü savunuyor. Öte yandan Hamas, şiddet söylemini kullanmaya devam ediyor. Ancak iki örgütün birbirlerinin görüşlerine yakınlaştığını görebiliyoruz. El Fetih içindeki etkili kimi unsurlar Hamas tarzı direniş ile üçüncü intifada çağrısı yaptılar. Buna karşılık Hamas, İsrail ile müzakere ederek El Fetih’in §pozisyonuna yaklaştı, son derece garip bir durum. 

(bkz: Shlomi Eldar,  2013. “Straight Talk Needed From Hamas About Israel.” Al-Monitor: the Pulse of the Middle East. http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2013/02/ the-two-faces-of-the-hamas-between-dream-and-reality.html (Accessed on April 11, 2013).

Hamas Gazze’deki kuşatmayı kaldırma veya hafifletme karşılığında ateşkese evet demiştir. Siyasi çizgisindeki tıkanma Hamas’ı başladığı noktadan uzaklaştırdı. Hamas liderlerinden Yahya Sinwar’ın İsrail kamuoyuna verdiği mesaj, “Artık savaş istemiyorum” olmuştu. Ama İsrail bu sesi duymazdan gelmişti.

LAİKLİĞE DÖNME ZORUNLULUĞU

Hamas’ın şiddet söyleminden vazgeçmemesine karşın, siyasi pragmatizmi onu daha az dindar hale getirdi. Tüzüğü, ilk kurulduğu yıllardaki Kuran’dan alıntılarla desteklenmiş dini söylemi artık çok önde değil. Şimdi neredeyse tamamen pratik politikalara odaklanıyor. Hamas’ın tebliğlerinde hâlâ Kuran’dan ayetler olmasına rağmen, 2005 - 2006 yılları arasındaki üç resmi belgesinin analizi, bu tür dini tonların dramatik bir şekilde azaldığını gösteriyor. (bkz: Khaled Hroub, 2006. “A ‘New Hamas’ through Its New Documents.” Journal of Palestine Studies 35: 6-27)

Belki de Hamas’ın ideolojisindeki en önemli gelişme, Hamas’ın iki devletli çözümü geçici bir önlem olarak ifade etmesiydi. 1967 sınırlarına dayanan geçici bir çözümü kabul ederek, Hamas aslında FKÖ’nün 20 yıl önce onayladığı 10 maddelik programı benimsemiş oldu. (bkz: Rashid Hamid. 1975. “What Is the PLO?” Journal of Palestine Studies 4: 90-109.

Gazze yönetiminin başındaki Hamas, 2017’de  Katar’ın başkenti Doha’da “yeni siyaset belgesi”ni bir basın toplantısıyla tüm dünyaya duyurdu.  Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal’in açıkladığı belgenin en önemli maddeleri, Hamas’ın kendisine getirdiği yeni tanım, 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulması, Yahudilere ve dini aşırılıklara bakışındaki değişikliği gösteren maddelerdi. Belgede Hamas’ın 4 Haziran 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasını ortak ulusal uzlaşı formülü olarak gördüğü belirtiliyordu.

Hareket, önceki sözleşmesinden farklı olarak kendisine getirdiği yeni tanımda, “Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bir kanadı olduğu” ifadesine yer vermemiş, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, tüm kesimlerin katılımını sağlayacak demokratik temeller üzerine inşa edilmesine vurgu yapmıştı. Çatışmanın Yahudilik ve Yahudilerle değil, siyonist projeyle olduğu vurgulanarak işgal yönetiminin Yahudiliğin söylemlerini kullandığına dikkat çekilmiş, Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğunun altı çizilmişti.

Yani El Fetih ağırlıklı FKÖ’nün, yıllarca bu çizgide, zaman zaman saldırılara karşı silahlı savunma yapsa da, sürdürdüğü, Filistin Direnişi’ni dünya çapında tanınır hale getirdiği çizgisini beğenmeyip yıllarca direnişi bölen durumda olan Hamas, artık FKÖ’nün çizgisine gelmiş oldu. Bir Müslüman Kardeşlerin, bir Katar’ın “elinde oyuncak olan”, hiç kimsenin destek vermediği yıllarda, tek desteği Sünni diye mesafeli olduğu Suriye’den gören, ancak emperyalist çullanmaya uğrayan Suriye’yi bırakıp kaçarak Suriye düşmanlarına sığınan Hamas yıllarca ilmik ilmik örülmüş El Fetih ağırlıklı FKÖ politikalarına döndü.

Ama ne var ki, Filistin artık eski Filistin değil.