Fikir üreten bir kent
Bienalin sanat yönetmeni Melih Görgün, kent dokusundaki önemli mimari figürler bugün yalnızlaştırılmanın önlenemez yükselişi karşısında suskun ve devre dışı bırakılmış dururken bunun farkında olmadığımızı vurguluyor.
Ceren Çıplak/Cumhuriyet“İmece” bir çalışma modelini benimseyen 5. Sinop Bienali “Sinopale”, kendi geleceği için kaygılı olan bir kentin fikir üretmesini, bir düşünce kenti olmasını istiyor... Birden fazla küratörün işbirliğiyle gerçekleştirilen bienal 31 Ağustos’a kadar devam edecek.
Bienalin sanat yönetmeni Melih Görgün, ilk bienalden bu yana Sinopale’nin kavramsal çerçevelerini hazırlarken yerel bir sorunsalın küresel bağlamda ele alınabilmesine yönelik bir kaygı güttüklerini söylüyor. Sinopale’nin olaya dayalı, süreç ve mekân odaklı bir bienal olduğunu belirtiyor:
“Bizler için Sinopale’nin yeni üretim, deneyim ve sanat alanı ile günlük yaşam arasındaki dolaşım modellerini doğuran sanat pratiklerini teşvik eden, yerellik ve konumundan ilham alan deneysel karakterini vurgulamak önemli.”
Bienalin en göze çarpan özelliği, kentlileri sürece çeşitli biçimlerde dahil ediyor olması. Örneğin, bienal için sanatçılar yapıtlarını kentteki inisiyatiflerle birlikte gerçekleştiriyorlar.
Sinopale, bu yıl daha çok şehrin merkezindeki mekânları tercih ediyor.
Görgün, “Bir zamanların ihtişamlı mekânları, kent dokusundaki önemli mimari figürler bugün yalnızlaştırılmanın önlenemez yükselişi karşısında suskun ve devre dışı bırakılmış dururken bizler farkında değiliz... Bu farkındalığın sağlanmasına yönelik ve kentlilik bilincini arttırma yönündeki düşüncelerimiz bu mekânları tercih etmeye yöneltti bizi” diyor.
‘İdeal Laboratuvar: Köy Enstitüleri’
Bienalde dikkat çeken “İdeal Laboratuvar: Köy Enstitüleri” başlıklı bir sergi var. Görgün, Emre Zeytinoğlu’yla birlikte hazırladıkları bu sergide bir dönemin ardından genç sanatçıların kendi süreçlerine tıpkı o döneme aitmiş gibi bakabilmelerini hayal ettiklerini söylüyor: “Sergide sanatçılar, 1940-54 arasında Anadolu’da yürütülen ütopyacı eğitim projesini, sanat ve zanaatle olan ilişkisiyle ortaya çıkan sembolleri ele alıyorlar.
Ferit Yazıcı, Berrin Yapar Ünal, Semra Güler, Çağın Kaya, Aygün Kırca, Damla Yücebaş, Ayşe Balyemez & Ayşe Kurşuncu ve Fulya Asyalı’nın işleri döneme ait çeşitli belge ver görsellerle bir arada sunuluyor.
Bugünün sıradan, yüzeysel bilgi ediniminin ötesinde toplumun aydınlanması bağlamında nasıl bir bilgi üretim sürecine girildiğine ait bir durumun deşifresidir bu sergi.
Bir aydınlanma dönemi ütopyası olan bu proje her dönemde ve her yerde karşılaşabileceğimiz birçok örnekte olduğu gibi bilginin erozyona uğratılarak bir toplumun yaratılması sürecindeki o kısır çatışmanın getirdiği bir sonuç olarak tarihte yerini almıştır. Bitmemiş bir proje olarak.
Bugün de aynı durumun devamı olarak ‘cehaletin desteklenmesi çabalarını’ her koşulda yaşamaktayız.”
‘Tamirlik’ dükkânı
Olivier Hölzl Sinop’taki yığınların fotoğraflarından (topluluk fotoğrafları, kişiler vb. gibi) yararlanarak Sinop belleğinden yararlanarak çok büyük boyutlu grafitiler üretti.
Romy Rüeger Hal Binası’ndan canlı olarak yayınlanan bir radyo programı hazırladı ve yerel radyocularla sundu.
Eşref Yıldırım Küçük Suçlar Hapishanesi performansı ile kent suçlarını ele aldı.
Markus Hanakam ve Roswita Schuller temizlik işçileri meselesini bir laboratuvar ortamındaymışçasına ele aldıkları bir film hazırladı.
Aylin Tekiner düğün fotoğraflarında hapishanenin değer sorgusunu gündeme taşıyarak zıt mutluluk fotoğrafları hazırladı.
Johannes Hoffamn ve Johanna Reiner ikilisi üretim-tüketim ilişkisini sorguladıkları “Tamirlik” dükkânında onarma, yeniden üretme, tüketime karşı yerinde üretimi ele aldılar.