Festival Mühendisi

“Matematik moronu” bir çocuk, otistik baba, kaçık yakın akrabalar, tuhaf bir kasaba, işte size macera… 2012 Kristal Uçurtma Ödülü'nü alan Kathryn Erskine’in Türkçeye çevrilen ilk romanı “Festival Mühendisi” okurlarla buluştu.

Mavisel Yener

Herkesin bu dünyada bir görevi var, onu bulmak bazen zaman alabiliyor. Özellikle çocuklarıyla ilgili hırsları olan ebeveynlere bunu anlatmak kolay değil. Gençlerin üzerindeki meslek seçimi baskısını gülmece penceresinden bakarak eleştiren Festival Mühendisi, “başarı” kavramını sorgularken farklılıklar üzerine de düşündürüyor.

Çocuk-gençlik kitaplarını incelerken hedef kitleyi göz önüne almayı önemserim. Bu kitabın ana karakteri Mike, 14 yaşında olsa da kitap on yaş ve üstüne seslenecek hoş, ilginç karakterleri ile ilginç bir hikâye dokusunu içeriyor. Roman, bir gencin kulağına fısıldanabilecek en güzel sözü söylüyor: Kendin ol ve yüreğini takip et!

MATEMATİK ÖĞRENME BOZUKLUĞU

Festival Mühendisi’nin ana karakteri Mike on dört yaşında, annesi vefat etmiş. Mike’ın babası, dahi bir matematikçi olmasına karşın, sosyal ilişkileri çok zayıf, dalgın biri. Bu nedenle evin pek çok işini Mike hallediyor. Faturaların zamanında ödenmesi, tost yapmak, babasının araba anahtarlarını bulmak, evin günlük işleri Mike’tan soruluyor.

Babası Mike’ın kendisi gibi mühendis olup iyi bir kariyer yapmasını çok istiyor. Bunun ilk adımı, matematik dehalarının gittiği okul Newton Lisesi’ne girebilmesi. Babası, Mike’ın üstün matematik yeteneğini kanıtlaması için ona sürekli baskı yapıyor. Mike babasını hayal kırıklığına uğratmamak için ona bir şey söylemiyor fakat mühendis olmasını engelleyecek ciddi bir sorunu var; o bir diskalkulik. Yani matematik öğrenme bozukluğu olan bir çocuk. Kendi deyimi ile “Matematik Moronu”.

Babası çalışmalar yapmak üzere altı haftalığına Romanya’ya giderken Mike’ı, uzak akrabalarının yanına, Pensilvalya’nın küçük bir kasabasına gönderiyor. Mike’ın oradaki mühendislik projesinde çalışarak matematik yeteneğini geliştireceğini düşünüyor. Çünkü büyük amca “Ahşap Kuyu” yapıyor, babası Mike için bunun iyi bir mühendislik deneyimi olacağını biliyor.

Mike, orada yaşayan büyük teyze Moo ve Büyük Amca Poppy ile birlikte zaman geçirmenin eğlenceli olmayacağını hisseder. Fakat babasına karşı gelemez, mecburen onun sözünü dinler. Ne kadar başarılı bir çocuk olduğunu kanıtlamak zorundadır. Onlarla hiç karşılaşmasa da yaşlı çiftin yanında sıkılacağı bellidir!

ÇILGIN KARAKTERLER KASABASI

Mike, uzak akrabalarının yaşadığı tuhaf kasabaya gidince hiç de tahmin etmediği bir düzenle karşılaşır. Büyük teyze Moo, sarı ördek spor ayakkabılar giyen, arabasını çılgınca kullanan, sürekli sözcükleri birbirine karıştıran tatlı bir kaçıktır. Amca Poppy, çocukları öldükten sonra hiç konuşmayan, çevresiyle iletişimi keserek koltuğuna yapışık yaşayan biri olmuştur. Uykuyla uyanıklık, ölümle yaşam arasındaki ince çizgi, bu karakter üzerinden çocuklara anlatılır. Üstelik bu çift çok fakirdir, korkunç bir yoksulluk içinde yaşarlar. “Ahşap Kuyu” projesi ise büyük bir yanlış anlaşılmadan ibarettir!

Aslında, bu insanların tipik yaşlılar olmadığını kitabın ilerleyen sayfalarında okur da fark ederek çok eğlenir. Örneğin, büyük teyzenin sürekli kişileştirerek anlattığı, asla ayrılmak istemediği arabası Tyrone, yazarın mizahi anlatımıyla sayfalarda okura el sallar.

Mike, bu garip kasabada “Geçmiş” takma adında evsiz bir adamla, punkçu bir kız olan Gladys ile tanışır, ikisi de çok ilginç karakterlerdir. Kırk yaşlarındaki Geçmiş ile Mike, iyi arkadaş olurlar. Geçmiş, kasabanın en zeki adamıdır. Bir parkta yaşayan Geçmiş’in geçmişini, bakalım Mike öğrenebilecek mi? Küpeleri, dövmeleri, piercingleri, saçları ve giyimiyle çok sert bir görünümü olan Gladys, gerçekten de sert biri mi?

Tüm kasabanın, Romanya’dan bir evlatlık almak istemesi, bunun için gereken paranın bulunması, gibi büyük bir proje Mike’ın omuzlarına yükleniverince, onun iyi bir toplum mühendisi olabileceği konusundaki ipuçlarını alırız. Romanya’da ailesiz olan Misha’yı evlat edinmeyi başaracaklar mı dersiniz?

MATEMATİK METAFORLAR

Matematik metaforlarla güçlendirilmiş bölüm başlıkları, Mike’ın matematik öğrenme güçlüğü ile tezat oluşturarak okuru düşünmeye davet ediyor. Bir matematik dehası olan babanın (metinde anılmamakla beraber) otistik olduğu yönünde ipuçlarına da rastlıyoruz. Böylece diskalkulinin yanı sıra “deha” olmanın sınırsızlığı (ya da sınırlılığı) üzerine fikirler üretebiliyoruz.

Mike ile babasının arasındaki gerginlik, klasik baba-oğul sürtüşmesinin örneklerinden biri aslında. Her ne kadar matematik büyük neden gibi görünse de, babanın oğlu üzerine iktidar kurması, oğulun ona kafa tutma hikâyesi hiç yabancı değil! Ne yaparsa yapsın bir türlü babasının yüksek beklentilerini karşılayamayan on dört yaşındaki Mike, pek çok okura hiç de yabancı gelmiyor.

Kurguda yer alan çatışmalar, Mike’ın yepyeni bir çevreye gelmesi ile oluşan kültürel, sosyal şaşırtmacalar, karakterlerin kitap boyu gösterdiği gelişim, gerçeklerin yüzeyde görünenden çok farklı olduğu gibi iletiler mizahi dille verilerek, heyecanlı bir okumaya yelken açılıyor.

Mike’ın bu “deliler kasabası”na gelmesiyle birlikte aile kavramı da büyütece alınıyor kitapta. Tek ebeveynlilik, evlat edinme gibi konulara genç okurun dikkatinin çekilmesini önemli buluyorum. Bu temaların yanısıra bireysellik, sorumluluklar, umut, ölüm, sorun çözme, güven, kendini kabul etme, liderlik gibi temalar da kurguda yerini buluyor.

KİŞİLEŞTİRİLEN NESNELER

Kitapta, kişileştirilmiş nesneler de dikkat çekici. Sofradan hiç eksik olmayan tuhaf kavurma yemeği, Tyrtone adındaki eski Ford araba, Moo’nun cüzdanı, Mike’ın annesi vefat etmeden önce, yapılan lego köprü bu nesnelerin en önemlilerinden. Her birinin neyi simgelediğini kurgunun sonunda anlayıp, yazarın zekâsına şapka çıkarıyorsunuz. Özellikle, Mike’ın çok sevdiği, lego oyuncağından yapılan köprü eğretilemesi, metnin gerçekçi düzlemi ile düşünsel düzleminin kesiştiği nokta.

Romanı okurken, evlat edinilmek istenen Mişa’nın neden bir Romen yetimhanesinde olduğunu merak ettim. Araştırma yapınca, Romanya komünist hükümeti sona erdikten sonra bu çocukların korkunç koşullarda yaşamak zorunda kaldığını öğrendim. Dünyanın her yanından gelen ebeveynler, buradan evlat edinmeyi bu nedenle istemişler, fakat bu iş gittikçe daha da pahalı olmaya başlamış. Çocukların organ mafyasının elinde olduğu da söylentiler arasında. Sonrasında, Romen hükümeti, uluslararası evlat edinme koşullarına sıkı önlemler getirmiş, böylece Romen çocukların başka ülkeleri benimsemesini engellemiş.

Bu roman, yeni yasanın yürürlüğe girmesine sadece üç hafta kaldığı bir dönemi anlatıyor. Mişa’yı evlat edinebilmek için, kasabalıların üç haftada kırk bin dolar bulabilmeleri gerekiyor. Mike’ın toplum mühendisliği görevi tam da burada başlıyor. Kasabalıların yaşamı Mike sayesinde değişiyor. Herkes alışılagelmiş düşünce kalıplarını kırıyor. Her şeyi yeniden, özgürce tanımlamaya başlıyorlar. Mike’ın özgür düşünebilme boyutu ile kasabada yaşayanlarınki, bütünsellik bilincinin hep birlikte büyüdüğünü hissettiriyor.

Hollanda’da doğan Amerikalı yazar Kathryn Erskine’in, avukat olmasının, farklı ülkelerin kültürlerini yakından tanımasının böylesi bıçak sırtı bir konudan başarıyla çıkmasında mutlak rolü olmalı diye düşünüyorum. Daha önce tanımadığımız bir yazarı tanıştırdığı için Günışığı Yayınları’nı, zorlu bir çevirinin üstesinden geldiği için Aslı Anar’ı kutluyorum.

İlginç hikâyesi, bireysel değerlerin bulunmasına yaptığı göndermeleri, eğlenceli dil oyunları ile zevkle okunan bir roman.

Festival Mühendisi / Kathryn Erskine / Çeviren: Aslı Anar / Günışığı Kitaplığı / 2016 / 280 s. / 10+

Mavisel Yener: Ata Cad. Defne Sok., No: 1, D: 1, Balçova-İzmir

KİTAPÇI

A.Akal, Ç.Gündeş, M.Yener

Canım Arkadaşlarım / Yazan ve Resimleyen: Kerstin Schoene / Çeviren: Yasemin Kılınç / YKY / 2016 / 28 s. / 3+

Hayvanat bahçesinde yaşayan küçük penguen pek üzgün. Neden mi? Çünkü o bir kuş ama uçamıyor! Üstelik uçmak için çok çabalıyor. Neler neler denemedi ki! Yaprakları salladı, kanadına balon bağladı, hiçbiri işe yaramadı. Arkadaşları ona taşlarla bir kule yaptılar, olmadı, yine bulutlara ulaşamadı. Ama pes etmeyen arkadaşları sonunda çareyi bulurlar. Ne mi yaparlar? Kitabın sayfalarını sağdan sola değil de yukarıdan aşağıya çevirmeye başlayınca, siz de göreceksiniz bu sorunun yanıtını. Arkadaşlığın güzelliğinden, yardımdan ve sevgiden söz eden sıcacık bir öykü.

Dev Uzay Canavarının Kahraman Battaniyeyle İmtihanı / Hazırlayan: Asya Çağlar / Resimleyen: Necdet Yılmaz / Kelime Yayınları / 2016 / 104 s. / 9-12

Kelime Yayınları, kuruluşunun onuncu yılını, üçü yabancı yazarlarından çeviri; yedisi ise yayınevinin yerli yazarları Banu Bozdemir, Mustafa Hakkı Kurt, Ayşe Başçı, Renan Özdemir, Nejdet Neydim, Hafize Çınar Güner, Özlem Tokman’ın öyküleriyle taçlandırıyor. Ella Kiraz Ağacı’nda başlıklı öyküde, Ella’nın kardeşi olacaktır. Ancak çevresindekiler, iyi niyetli yorumlarıyla küçük kızın kafasını karıştırmaktadır. Abla olacak, annesine yardım edecek, kardeşinin sorumluluğunu alacak… Bunlar Ella için korkutucu görevler. Sonunda küçük kız, çantasını hazırlar ve evden taşınmaya karar verir. Nereye mi? Bahçelerindeki kiraz ağacına… İkinci öyküde, koskoca bir tarlanın ortasında yapayalnız yaşayan bir ağacı tanıyoruz. Yalnız Ağaç’ın arkadaşa ihtiyacı var ama ona kim yardım edecek? Üçüncü öykünün kahramanı Mutlu, arkadaşı Nazlı’ya doğum günü armağanı olarak ne götüreceğini düşünüyor kara kara. En güzel armağanı bulur mu acaba? Birbirinden güzel on öykü, sizi okumaya davet ediyor.

Gezgin ile Kartanesi / Anne Ducourtial / Resimleyen: Bruno Robert / Çeviren: Elif Gökteke / YKY / 2016 / 28 s. / 6-8

Elyazısıyla hazırlanmış bir kitap mı arıyorsunuz? İşte size iki sevimli cüce cinin hikâyesi. Gezgin ile Kartanesi Noel Baba’nın kızağına gizlenirler. Sonra da kızaktan yeryüzüne düşüverir ve kendilerini bir karganın yuvasında bulurlar. Karga onları Noel Baba’nın hediyesi sanır. “Yooo! Biz cüce cinleriz, solucan değil!” diye haykırır iki yaramaz. İlkbahara kadar kalacakları bir yer bulmak isterler. Acaba karga onlara yardım eder mi? Ya da ağaçkakan? Peki ama ilkbaharda ne olacak, evlerine dönebilecekler mi? Kitabı okuduk ama bunu biz de bilmiyoruz. Hatta cücelerin neden kış uykusuna yatacaklarını ve neden ilkbaharı bekliyor olduklarını da bilmiyoruz. Bekleyelim bakalım, belki öykünün devamı gelir.

Uyu Artık Vesta Linnéa / Tove Appelgren / Resimleyen: Salla Savolainen / Çeviren: Ali Arda / Büyülü Fener Yayınları / 2016 / 35 s. / 6+

Vesta Linnéa, yatağına uzanmış uykusunun gelmesini bekliyor. Ama bu o kadar da kolay değil. Hele annesi salonda oturmuş televizyon karşısında kahkahalar atarken. Vesta, belki biraz oyalanabilirim diye ümit ederek salona gider, ama annesinin zoruyla yatağına geri dönmek zorunda kalır. Yatağına yatıp yeniden yumar gözlerini. Bekler bekler bekler… Uykusu bir türlü gelmez. En sonunda uykusu kaçan her çocuğun yaptığını yapar ve annesiyle babasının yanına uzanıverir. Ertesi sabah Vesta dinlenmiş bir şekilde uyanır ama annesi için aynı şeyi söylemek olası değildir. Bu sıkıntılı durum birkaç gün sürer, annesi kimi zaman kızar ona kimi zaman uykusunu getirecek öneriler verir. Ama hiç biri işe yaramaz. Ee ne olacak? Vesta sonsuza dek uykusunun peşinden mi koşacak? Siz ne yapardınız bu durumda? Anneniz ve babanız size nasıl yardımcı olurdu? Mutlaka herkesin kendince bir çözümü vardır, Vesta ve ailesinin bu sorunu nasıl aştıklarını merak ettiniz mi? O halde, iyi okumalar, iyi uykular!

Kütüphaneden Kaçan Kitap / Ahmet Günbaş / Resimleyen: Murteza Albayrak / Top Yayıncılık / 2016 / 80 s. / 8+

Kendini “Yalnız Kitap” diye adlandıran bir kitap, kütüphane raflarında sıkıntıdan patlamaktadır. Çünkü uzun zamandır orada tek başına oturmuş birilerinin onu almasını, okumasını bekler. Arada kulağına çalınanlarsa iyice canını sıkar. Herkes onun sıkıcı bir kitap olduğunu söyler. Kimisi resimlerini beğenmez, kimisi dilini… Sayfa düzeninin berbat olduğu da söylenir, taşınamayacak kadar kalın olduğu da… Arada bir can sıkıntısını gidermek için okurlar ayrılınca kitaplar birbirlerini ziyarete giderler. Bir tarih kitabından tarih öncesi zamanlarda yapılan ilk resim alıştırmalarını, ilkel aletleri görürler. Coğrafya kitabıyla ise kıyı bucak gezer dolaşırlar. Bir gün, görmüş geçirmiş bir kitap ona “Yaşama karışmasını” önerir. Kafası karışır Yalnız Kitabın. Ama kararını hemen verir ve kütüphanede el ayak çekilince kaçıverir. Kendini şehirde bulur, kalabalık sokaklar, Pazar yerleri, parklar, bahçeler, genç yaşlı birçok insan… Gülen, eğlenen, işe giden, oradan oraya koşturan… Şehirde epeyce dolandıktan sonra karşısına kim çıksa beğenirsiniz? Sherlock Holmes! Evet yanlış duymadınız, 1859- 1930 arası yaşamış İngiliz yazar Sir Arthur Conan Doyle’un yarattığı o ünlü dedektif, elinde dürbünü ile kaçak kitabın karşısındadır. Çok şaşırır kitap, öyle ki o ana dek hiç susmayan iç sesi bile susmuştur. Sizce Sherlock Holmes ne arıyor acaba? Bir cinayet olayını mı çözecek yoksa bir hırsızlığı mı? Belki de kayıp birilerini arıyordur… En iyisi, ünlü dedektife katılıp “Kütüphaneden Kaçan Kitap”ın başına gelenleri öğrenmek. İyi okumalar!

Ütopyaya Yolculuk / Şöhret Doğruyol Sağbaş / Resimleyen: Mehmet Sağbaş / Epsilon / 2016 / 164 s. / 10+

“Dünya üzerinde o kadar insan varken önceliği hangi birine versem mantıklı? Tabii ki kendime…” diyor Mavi. Daha çok… daha çok para kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen anne ve babası ona her zaman “Kafana şapkadan başka hiçbir şey takma” demiyor mu, eh, o zaman Mavi’nin yiyip içmek ve kendini düşünmekten başka bir amacının olmamasına hiç şaşmamalı. Bir ay önce alınan cep telefonunun eskidiğine inanıp yenisini ısmarlayan, bir giydiğini bir daha giymeyip yenilerini istifleyen, obez, bencil, tüketim odaklı, kaba bir çocuk o. Bir baba düşünün, “Benim aslan oğlumun kapı gibi babası var. Okumasa da ona bir şeycik olmaz,” diyorsa… Ağaçların açık havada yaşayamadığı ancak oksijen parklı alışveriş merkezlerinin içinde yetiştirilebildiği bir ortamdan, babasının iş yerinde kurcaladığı makinenin düğmesine yanlışlıkla basarak bambaşka bir ortama geçen Mavi’nin geriye dönme yolculuğunda neler olur acaba? Belki okurlar da Mavi gibi iki ayrı ortam ve iki farklı anlayış arasında karşılaştırma yaparak kendileriyle yüzleşir ve kendi yargılarını üretebilirler mi? Teknoloji bağımlılığının bizi götürmesi muhtemel bencillik çağından kurtulup Kitap isimli turuncu saçlı kızın dünyasında yaşamak mümkün olabilir mi? Belki biz de o zaman, şehirlerimizin adını, Sanatçılar Şehri, Botanik Şehri, Bilgeler Şehri gibi doğaya, bilime, sanata gönderme yapan isimler koyarız. Yoksa Kitap’ın dünyası yalnızca bir ütopya mı? Okurları, soluksuz okunacak heyecanlı bir macera bekliyor.

Suyun Rengi ya da Rengarenk Çiçek Bahçesi / Gülsüm Cengiz / Resimleyen: Güler Aşık, Güneş Hüseyinkulu / Say / 2016 / 64 s. / 8-10

Bayan Sarıgül, 3-A sınıfının öğretmeni. Sınıfında değişik kültürlerden ve ırklardan öğrencileri var. Hepsi birbirinin farklılıklarına alışmış görünüyor. Ancak aralarına yeni katılan Meles’in siyahi olması ve Osman’ın onun derisinin rengiyle alay etmesi, Meles’i de, öğretmeni de üzer. Osman’a ve diğer çocuklara, farklılıkların zenginliğini nasıl anlatmalı? Öğretmen, ilginç çözümler bulur. Resim öğretmeni Bay Çizgi ve müzik öğretmeni Bayan Tatlıses de ona yardımcı olacaktır. Bayan Sarıgül’ün çözümlerini merak ediyor musunuz? Belki siz de kendi öğrencilerinize ya da çocuklarınıza aynı yöntemleri kullanarak farklılıkların güzelliğini ve renkliliğini anlatabilirsiniz.

Bebek Olmaya Karar Verdim / Dicle Keskinoğlu / Resimleyen: Emel Alp Sarı / Doğan Egmont / 2016 / 32 s. / 4-7

Aileye yeni bir bireyin katılması, sadece anne babaya değil, çocuklara de sorumluluklar yüklüyor. Bazen bebekle uğraşırken, evdeki çocuğun ihtiyaçları göz ardı edilebiliyor. Tıpkı Ege’nin başına geldiği gibi. Ege, eve sürekli konukların gelip gittiğini ve hepsinin bebekle daha çok ilgilendiğinin farkında. Belki o da bebek olursa her gün ona da armağanlar gelir ve herkes onunla daha çok ilgilenir. Ege bebek olsun mu? Olsun! Anne babasının buna bir itirazı yok. Ama şimdiden söyleyelim, işler hiç de Ege’nin beklediği gibi gelişmeyecek…

Sayılar / Eric Carle / Resimleyen: Eric Carle / Mavibulut Yayıncılık / 2016 / 9 s. / 1+

Eric Carle, “Sayılar” isimli bu kitapta küçük okurları sayılarla tanıştırıyor. Yırtılmaz kalın mukavva ile hazırlanan kitabın sayfaları ikiye ayrılmış. Her sayfada bir sayı ya da resim var. Tek yapmanız gereken kardeşinizi, çocuğunuzu, torununuzu ya da komşunuzun çocuğunu yanınıza alıp sayılarla resimleri eşleştirmek… Örneğin, bir sayfada üç sayısı varsa karşılığı olan üç elma resmini bulmalısınız. Sayılar birden ona kadar sıralanmış ancak resimler karışık bir düzende yerleştirilmiş. Böylece biraz çabalamak gerekiyor. Doğru sayı ve resim eşleştiğinde küçük okurların yüzündeki gülümsemeyi düşünsenize… Bu eşleşme oyunu, küçük çocukların sayıları fark etmesini, ilgilenmesini sağlarken yeni sözcükler öğrenmesini de kolaylaştıracak, resimlerin hangi sayfalarda olduğunu anımsaması da belleği güçlendirecek eğlenceli bir yöntem. O halde, herkese iyi okumalar, iyi eğlenceler!

www.maviselyener.com