Ferzan Özpetek’ten beklenen her şey var!
Ferzan Özpetek’in son romanı “Bir Nefes Gibi” yaşadığı İtalya’da yayımlanır yayımlanmaz büyük ilgiyle karşılandı. Türkçe baskısı da elbette yazarın doğum yeri olan İstanbul ve Türkiye’de ilgi görecekti, nitekim öyle oldu, çünkü o bir marka.
Yazgülü AldoğanPandemi günlerinde evde kalındığı sırada kitap satışlarının da yükselmesi boşuna değil. Bu kitap; üstelik yaz tatili için yazlık evler ve eğlenceden uzak yerler seçildiğine bakılırsa tam da şezlongda okunacak cinsten. Ben henüz bir yere gidemediğim için evde olduğum bir cumartesi akşamüstü başladım ve gece olmadan birkaç saatte bitirdim. Severim böyle kendini hızlı okutan kitapları. Tipik bir Ferzan Özpetek kitabı, filmi, (senaryolaştırılmış halini görür gibiyim) yazarın tanıdığımız bütün izlerini taşıyor. Daha önce bir filminde kullandığı ve hayli dedikodusu yapılmış “Hamam” burada da çıkıyor ortaya. Üstelik ilginç bir biçimde, kahramanımız beklenmedik biçimde işletmecisi oluyor, hani müdavimi olan semt kafesi işletir gibi, gelenlerin tanıdık olduğu! Tabii ki filmin, pardon, kitabın büyük bölümü hatta en önemli sahneleri mutfakta büyük bir ahşap masanın etrafında geçiyor, yemekler yapılıyor, makarnalar haşlanıyor ama alışageldiğimizin aksine bu kez o yemekler yenemiyor; aşk, nefret, kıskançlık ve intikam pişiyor masanın üzerinde!
HETEROSEKSÜEL EVLİLİKLER
Ve yine tabii ki beklediğimiz biçimde resmi ilişkilerin arka planındaki gizli ilişkiler, heteroseksüel evliliklerin arkasındaki kaçamak homoseksüel aşklar kapalı kapılar arkasında ve aşkın gözü kör denilecek biçimde, sanki kimse fark etmeyecekmiş gibi yaşanı yaşanıveriyor! Yazarın cinsel kimliğinin vazgeçemediği küçük dokunuşlar, kıyafetlerdeki ayrıntıların betimlenmesi, düğmeden, kumaş desenine, etek boyundan şalın rengine, kadınların makyaj hilelerinden erkeklerin bukleli saçlarının ayrıntısına, maskülen yazarlarda rastlanmayacak türden ayrıntılı.
NOSTALJİK ZAMANLARDA...
Hikâye, Roma ve İstanbul’da bir yüzyıl kadar önce, hayli nostaljik zamanlarda geçiyor. Ama o zaman var olan Pera Palas, Büyük Londra Oteli gibi mekânların hâlâ yaşıyor olması hepimizin hoşuna gidiyor. Dönemin bir yaşam biçimi olan ünlü tren, Orient Express’in ihtişamı, İstanbul’da Nişantaşı ve Boğaz yalılarındaki partiler, nişanlar, sünnet düğünleri hikâye boyunca hemen hemen hiç yokluk, yoksunluk, aşk ve ihanet dışında dramlar olmayışı belki de bende hoş bir tatil kitabı izlenimi uyandırıyor. Ama bir süre sonra usta yönetmenin elinde bunun daha içerikli bir senaryoya dönüşeceği ve belki de orada bir cümleyle geçiştiriliverilen 6-7 Eylül olayları gibi toplumsal geri planın daha çok işleneceği hissini uyandırıyor. Ha unutmadan, ünlü yönetmenler, filmin bir yerinde nasıl kafalarını uzatmayı severlerse, yazar da burada bir yerde kafasını uzatıveriyor, kendisini tanıyanlara göz kırpıyor. Edebi değerinden çok, bestseller olmaya soyunması, bir zaaf değil. Yazarın da farklı bir iddiası olduğunu sanmıyorum.
ÇOK ŞAPKALI...
Bir Nefes Gibi/ Ferzan Özpetek /Can Yayınları /160 sayfa (Bu sayfada sanat kitapları dışında kitap eleştirilerine yer vermeme durumu, yazarın çok şapkalı olmasından ötürü aşılmıştır desem?)