Ferrari almak için paradan fazlasına ihtiyacınız var
Dünyanın en genç Ferrari ve Maserati direktörü Ferhat Albayrak’a göre sattığı yalnızca bir otomobil değil; bir duygu ve ayrıcalık. Bu “ayrıcalığa” sahip olmak içinse paradan fazlasına ihtiyacınız var.
cumhuriyet.com.trFerhat Albayrak dünyadaki en genç Ferrari ve Maserati direktörü. Şu an 34 yaşında ama Türkiye’de 17 yaşından bu yana Ferrari satıyor. Dile kolay, en ucuzu 1 milyon TL’den fazla olan bu otomobillerden bugüne kadar 250’den fazla satmış. Onun hayatı ise bir başarı öyküsü olduğu kadar tutkunun, arzunun ve kendine inancın da serüveni. Ona geçmeden önce bir düşünelim: “Ferrari sizin için neyi ifade ediyor?” Çok pahalı bir otomobil mi? İyi kaçan bir spor araba mı? Yoksa bir kitap ismini mi çağırıştırıyor? Ne düşünürseniz, düşünün; bir Ferrari’niz olma olasılığı, bilge olup onu satma ihtimalinizden düşük. Ama bir Ferrariniz varsa da artık ikincisi için para biriktiriyorsunuz demektir. Farklı bir dünya burası... Zaten Ferrari almanız için paradan çok daha fazlasına ihtiyacınız var. İlk önce kapıdaki güvenliğin sizi galeriden içeri alması için ikna olması gerekli. Sonra da Türkiye direktörü Ferhat Albayrak’ın. Biz de dokunmaya çekindiğimiz bu spor arabanın, (ki onu arabadan ayırıp yalnızca ismiyle anmak gerekiyor sanırım) Ferrari’nin Türkiye patronu Ferhat Albayrak’la buluştuk. “Allah kahretmesin bu adam Ferrari mi kullanıyor, dedirtmemek tek derdimiz” diyen Albayrak’ın hikâyesi ise çok başka.
- Ferrari dünyanın en pahalı otomobillerinden. Ama onu almak için çoğu zaman paradan çok daha fazlası gerekli. Peki, nedir bu arabayı bu kadar özel kılan?
- Satılan yalnızca bir otomobil değil, bir duygu, bir ayrıcalık, eşsiz bir heyecan. Bir kere bu otomobili üreten, satan, pazarlayan herkes ona tutkuyla bağlı. Bizim yaptığımız da bir iş değil. Tarifi yok, yaşayan bilir. Müşteri de zamanla bunu anlıyor. Ferrari hiçbir zaman en hızlı, en pahalı ya da en güçlü araba olma iddiasıyla yola çıkmadı. Tek düşündüğü en iyi hissettiren, en iyi sürüş zevki yaratan ve geleceğin teknolojisini sahibine sunan bir ürün olmaktı. Başa dönersek bu bir otomobil değil, bir tutku yumağı. Herkes yediğiyle doyabilir ama nasıl doyduğunuz ve ne yediğiniz önemlidir. Aslında işin temelindeki açıklama bu kadar basit. Biz de bu süreci tutkuyu koruyarak ve hatta onu kamçılayarak devam ettirmek için çalışıyoruz. Sanırım bizim yaptığımız müşterilerimizi zehirlemek. Çünkü bu araca oturan bir daha başka koltuğa oturmak istemez. Geri dönüşü yoktur.
- “Sahipsiz Ferrari yoktur” derler, nedeni bu aracın kişiye özel üretilmesi mi?
- Aynen öyle. Çünkü fabrika bize; dört kırmızı, üç siyah bir de beyaz Ferrari yollamaz. Biz de “şunlardan yolla, ortaya karışık koyalım” demeyiz. Arabaların hepsi kişiye göre üretilir. Müşteri kadar araba vardır. Yani galeriye geldiğinizde bir Ferrari alıp çıkma şansınız neredeyse yoktur.
- Galerinizde Ferrariler var, onların suçu ne?
- Genelde test araçlarıdır ve bunlar satılmaz. Çok nadirdir galeri satışı, hatta dediğim gibi imkânsız. Zaten bir Ferrari tutkunu galeridekileri almaz.
- Ferrari almak üzerine şehir efsaneleri var, ne kadarı gerçek bunların?
- Bizim kültürümüzdeki insanlar sabırsız, çünkü hemen alıp gitmek isteyenler çok. Ama Ferrari almak için paradan fazlası lazım. Yeterli paranız varsa ve tüm koşullar sağlanırsa bile en az dört ay ya da altı ay beklemeniz gerekebilir. Tabii bu süreçte Ferrari fabrikasına gidip aracınızın üretim sürecini görebilir ve her anına tanık olabilirsiniz. Ben de size keyifle eşlik ederim.
- Burası normal bir otomobil galerisi değil. İçeri girip bakmak, katalog almak söz konusu değil, araçlara yaklaşmak imkânsız. Kapılar kilitli ve güvenlik var. Nasıl bir denge kuruyorsunuz müşterilerle, içeri girmek için parolalarınız mı var?
- Kapıdaki güvenlik bir gece kulübünden geldi. İlk onun gözü önemli. Yani filtreleme hem var hem yok. Bu işin içinde olunca bir şekilde insanları ayırt edebiliyorsunuz. Mesela ben ilk görüşte bir insanın alıcı olup olmadığını üstüne başına, bakışına bakarak söyleyemem!
- Ne zaman söyleyebilirsiniz?
- Bana soru sorduğunda! Sorusundan anlarım. Bu başka bir şey, hemen kendini ele verir alıcı. Telefonda da bunu anlayabilirim.
- Tabii yüz yüze soru sormak için önce kapıdaki güvenliği bir şekilde ikna etmeli…
Bazen müşteri eşofmanla gelmek istiyor, ya da geliyor. Ben onu alamam, görevli arkadaş da almıyor. Gelen ısrar ediyor, sonra beni çağırıyorlar ve onu yumuşatıp, rahatlatıp bırakıyoruz. “Kurusa bakmayın içeri alamıyoruz” gibi bir yanıtla karşılaşmak istemiyorsanız eşofmanla gelmeyeceksiniz! İnsan kıyafeti ile karşılanır, aklı ile uğurlanır. Bu çok ince bir çizgi. Yanlış anlaşılmasın takım elbise istemiyoruz ama giyiminiz tutkunuzu ve saygınızı yansıtır.
- Bitmez bir tutku, çok para… Bunun dışında başka neler gerekli bir Ferrari sahibi olmak için?
- Siz bir restoranda oturuyorsunuz biri geldi, “Allah kahretmesin bu adam Ferrari mi kullanıyor?” dedirtmemek tek derdimiz. Ama tabii bunu söyleyen ya Ferrari sahibi ya da potansiyel müşteri olabilir.
- Ferrari yalnızca erkek arabası gibi konuşuyorsunuz, zaten sahipleri de ona kadın gibi bakıyor. Peki, kadınların ilgisi nasıl?
- Ferrari çok maskulen bir otomobil. Kadınlar hevesli değiller. “California” modeli bu anlamda bunu biraz kırdı, Türkiye’de de iki tane sattık.
- Türkiye’deki müşteri profili nasıl?
- Dünyada sanatçı ve sporcular alıyor Ferrari’yi. Bizde öyle bir durum yok. Merkez de şaşırıyor bu istatistiğe. Satışımızın yüzde 95’i İstanbul’da. Müşteri kitlemiz de üçe ayrılıyor. Ferrari tutkunları, spor otomobil tutkunları, bir de bu otomobili kendine hediye edenler. Onlar genelde Ferrari’yi bir başarı ve ödül olarak kendine değer görenler.
- Her şey iddialı! Kırmızı Ferrari bir sihir olmalı…
- Ferrari’nin en bilinen rengi kırmızı ama gerçek rengi sarı. Az bilinir bu, Ferrari’nin amblemin arkasındaki sarı, markanın kurulduğu Modena’nın rengi. Kırmızı ise “Formula 1” 1950 yılında başladığında ülkelere verilen renklerden geliyor. Yani tesadüf. Sonradan otomobil ve renk çok iyi uyuşuyor ve Ferrari her çıkardığı her yeni modeli kırmızı renk ile satışa sunuyor. Ama bana sorarsanız Ferrari’nin ruhu kırmızı.
- Alıcının istekleri ne kadar törpüleniyor, mesela tüplü Ferrari de bir efsane mi ya da neleri değiştirebiliyor müşteri?
- Kişileştirilme safhasında motora ve dizayna dokunamazsınız. Yalnızca renk ve koltuk için tercih yapabilirsiniz. Ferrari ile ilgili pek çok dedikodu var ama çoğu gerçek değil, Türkiye’de bir Ferrari çizilse benim haberim olur.
Camlarını silmeye bile razıydım!
- Sizin hayatınız Ferrari ile ne zaman kesişiyor. Siz ne zaman “zehirlendiniz”?
- Hiç unutmuyorum sanırım dört yaşımdaydım. Babam, “dünyada bir otomobil vardır bir de Ferrari” demişti. İlkokulda babamın yurtdışından gelen otomobil dergilerinden kanıma girdi bu tutku. Elbette Ferrari’miz hiç olmadı. Ama büyüdü de büyüdü bu aşk... Aklım fikrim ondaydı. Hatta 90’ların başında bir tane görmüştüm, peşinden dakikalarca koştum. Bir gece kulübünün önünde durdu, ben de yanına gidip amblemini öpmüştüm. Arkadaşlarım kızların ismini yazarken sıralara ben Ferrari yazıyordum.
- O zaman bu işe başlamak için neler yaptığınız çok merak ediyorum?
- Ne yaparsam yapayım içinde Ferrari olacaktı, o kadar inanmıştım, bunun için doğduğuma inanıyordum. Lise sondayım bir otomobil dergisinde “Ferrari Türkiye’de” diye bir yazı okudum. Hemen telefonlara sarıldım, şirketi aradım. Zeytinoğlu firması, rüyamı Türkiye’ye getiriyordu. Telefonu açan kadın, “Bize CV yollayın” demişti. Ben ise “O ne demek?” demiştim. Bir şekilde onu ikna ettim, sonra kendimi genel müdürün odasında buldum. 20 dakika sonra satış elamanı olarak işe başladım. Ben arabaları silmeye bile hazırdım halbuki…
- 17 yaşındaydınız, ehliyetiniz bile yoktu ve satış elemanı oldunuz. Neler yaşadınız?
- O dönemde İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü’ne başladım, bir yandan da bir yıllık kota olan yedi Ferrari’yi altı ayda sattım. Sonra beni fabrikaya, İtalya’ya yolladılar, toplantılara katıldım. Ferrari ailesi oradaydı. Rüya gibiydi. Hatta orada bir sınav yapıldı, 10 soruluk bir sınavdı bu. Dünya ikincisi oldum, birinci 60 yaşında bir İsviçreli’ydi. Böylece küçük bir şöhretim de oldu.
- Neler sormuşlardı?
Ferrari’nin göbek adından, 1962 yılında yarış kazanan Ferrari’nin rengine, pilot Jean Alesi’nin hangi yıl, hangi pistte kaç tur birinci gittiğine kadar çok ayrıntılı sorular vardı. Bu başarı beni daha da görünür kıldı. Altı yıl daha bu işi devam ettirdim, sonra yüksek lisans yaptım ve daha yukarı çıkmak üzereyken askerlik yapmam gerektiğini fark ettim, çünkü önümde bir engel olmuştu. Bir anda kendimi Şırnak Gülyazı’da komando olarak buldum. Haftanın altı gecesi dağda yatıyordum ve bir tim yönetiyordum. Hayatımın tecrübesiydi. Eskiden iyi Türkçe konuşamayanlara küfür ederken şimdi onları kucaklamak istiyorum. Çünkü orada başka bir dünya gördüm. Orada doğmak suç değil, anlamamız gereken bu kadar basit bir gerçek. Orada dünyayı gördüm. Çünkü liseyi Saint Michel’de okumuştum, Etiler’de çalışıp, Levent’te oturuyor ve Ferrari satıyordum. Doğu’da törpülendim, kendime geldim ve döndüğümde başka bir adam olarak işe başladım.
Gündüz müdür, gece DJ
- Gündüz satış ve pazarlama müdürüsünüz ama geceleri bir “DJ”siniz. Hem de dünyaca ünlü isimlerle müzik yapmışlığınız var. Nedir hikâyeniz?
- İkisi de büyük tutku benim için. Pazar günlerini arabama ve müziğe ayırıyorum. Müzik benim elektriğimi ve gerginliğimi alıp yaratıcılığa çeviriyor. Ben bir yandan FG Radyo’da tam on yıldır cumartesi gecesi program yapıyorum. Tekno müziğe profesyonel olarak 1996 yılında başladım. Kulüplerde ve festivallerde çaldım. 2007 yılında ilk albüm çalışmamı Miami’de dünyanın en büyük DJ’lerinden biri olarak kabul edilen Carl Cox’a ulaştırdım. Cox, yeni albümünde bir parçama da yer verdi. 2009 yılında da Cox beni İbiza’daki konserinde en büyük DJ’lerle birlikte sahneye çıkarttı. On binler müziğimle dans etti, kendimi daha iyi hissedemezdim.
- Ferrari’nizle bile mi?
İbiza’ya değil ama İstanbul’daki tüm müzik yaptığım yere onunla gidiyorum ve onu kullanırken asla müzik dinlemem. Bu arada bugüne kadar da Jeff Mills, Tiesto, Paul Van Dyk, Mauro Picotto, Dave Clarke, Marco Bailey, Christian Varela, Samuel L. Session, Miss Kittin, Max Graham ve Benny Benazzi ile çalışma fırsatım oldu.
2007’de sonunda benim de kırmızı Ferrarim oldu
- Siz tutkunuza kavuştunuz mu, ne zaman bir Ferrari’niz oldu?
- Bundan beş yıl önce yani 2007 yılında babamla birlikte aldık. 250’den fazla Ferrari sattım, hep hayalini kurmuştum ve işte o dört yaşındaki çocuk kocaman bir adam olunca hayaline kavuşmuştu.
- Ne renk?
- Elbette kırmızı! Keyfimi arttırmak istediğim zamanlar onu kullanıyorum. Genelde tatil günlerimi onunla geçiriyorum.
- Ferrari’si olanlar ikincisi için hayal kurarlarmış ve tabii ki ilkini satmadan. Var mı öyle bir şey?
- Ben de “ilki kırmızı ikincisi sarı olacak” diyordum hep. Şimdi ikincisi için çok çalışıyorum. Ferrari’nin “limited” ve “süper limited” ürünleri var. Kuralları çok katı. Mesela garajınızda “üç”, “beş” tane Ferrari’niz olmalı ki bu özel gruba girmeye hak kazanabilesiniz. “Super Limited”de ise sizi marka seçer ve davet eder. Hiçbir markada bu kadar ayrıcalıklı bir sadakat anlayışı yoktur.