Faydalı bilgiler... Zikir
Faydalı bilgiler... Zikir
Tayfun Atay / Cumhuriyet“Mücâdele sûresi 19’uncu ayet, Şeytan onlara Allah’ın zikrini unutturdu diyor. Neden bu alçaklar Allah’ın zikrine karşı çıkıyor? Çünkü cahildirler! Namazdan evvel, oruçtan evvel, hacdan evvel insanlara ilk emir, Lâ ilâhe illallah demeleridir. Din, zikirle başladı. Zikir, dinin direği. Eğer zikir yanlışsa dinin tümü yanlış. Peygamber, zikir kalbin cilasıdır demiştir. Lâ ilâhe illallah demenin nesi yanlış? Ne olmuş onu devamlı tekrarlamışsak? Nefsimize Allah’ın varlığını hatırlatıyoruz: Ey nefsim, kızıp köpürme, senden büyük Allah var diyoruz. Zikirlerimize karşı çıkmaları cahilliklerindendir. Şeytan onları kontrolü altına aldı, ayette söylendiği gibi!..”
Bir sûfinin bu ağır sözlerinde bahis konusu zikre karşı çıkan “alçaklar”, tarikat İslâm’ına sıcak bakmayan “ehl-i şeriat” âlimler, kadılar, müftüler... Ve dün ele aldığımız şeriat-tarikat ikiliğinin en ateşli tartışma ve çatışma alanı da bu, yani zikirdir.
Zikir, adları ve sıfatlarını ahenk içerisinde tekrarlayarak Allah’ı anmak üzere gerçekleştirilen bir ritüel ve tarikatların da en temel etkinliği.
Tabii her tarikatta onun şekli, kural ve düzenlemeleri birbirinden farklı, kendine özgü ortaya çıkıyor. Kimi tarikat oturarak, kimisi ayakta; kimisi sessiz ve içinden (“kalbî”), kimisi de yüksek sesle, hatta daha ileri giderek, vücuda şiş sokma, bıçakla kendini kesme eşliğinde zikir yapıyor.
Zikir, “nefsi fethetmenin yolu” olarak meşrulaştırılmakta. Amaç, daha önce değindiğimiz gibi, insanda Allah’ı temsilen kalpte yerleşmiş ruhun, Şeytan’la özdeş ve aklı ele geçirmeye çalışan nefs üzerinde tam bir üstünlüğünü sağlamak. Zikir bunu hedefliyor: İnsanın fiziki-bedeni varlığını, kalbi-ruhani varlığından ayırmayı. Ruhani varlığın Allah’a doğru özgürce hareketini sağlamayı...
Pek çoğumuzun gördüğünde dehşete kapıldığı karın ya da yanağa şiş sokmaların, göğsü-bağrı kesmelerin “hikmeti” de burada. Allah zikrederken öyle bir “dönüşüm” (“trans”) noktasına geliniyor ki ruh, bedenden ayrılıp Allah’la buluşmuş ve geriye boş, anlamsız, hiçbir şey, dolayısıyla acı da hissetmeyen bir “kitle” kalmış oluyor. Şiş sokmayla vurgulanmaya çalışılan bu...
Dolayısıyla Allah’la bağ kurma şeklinde özetlenebilecek mistik-sûfi anlayışın pratikte zikirle karşılık bulduğu söylenebilir.
Zikri reddeden âlimler, zikir sözcüğünün Kur’an’da namazla ilişkili kullanıldığını ve sûfilerin Kur’an’ı yanlış okuyup yorumladığını söylerler.
“Ehl-i tarikat”ın onlara karşı tepkisi ise lanetli, Şeytani ve cehennemi bir niteleme olarak işlerliğe sokulan “Vahhabi” tabiri çerçevesinde şekillenir.