Faydalı bilgiler... Şeriat-Tarikat kavgası
Faydalı bilgiler... Şeriat-Tarikat kavgası
Tayfun Atay / Cumhuriyetİslâm’ı kitabî açıdan değerlendirip “fıkıh” üzerinde odaklaşan âlimler (ulema) ile kalbî-tecrübî bilgiye ağırlık veren sûfi-veliler (evliya) arasında tarihten bugüne mevcut gerilimin hem sade, hem de ilginç bir ifadesi bu... Sözler, yakın dönem Nakşibendiliğin dünyaca tanınmış ismi Şeyh Nazım Kıbrısî’ye (ö. 2014) ait.
Şeriat-tarikat ikiliği İslâm’da tasavvufun ortaya çıkmasından hemen sonra baş gösterdi. Kendilerini “doğru İslâm” için yegâne otorite gören ulema, başlangıcından itibaren tasavvufa sıcak bakmamıştır. Mistikmanevi deneyimle Allah’ın bilgisine erişme demek olan “marifet”, ulema için kabul edilemezdi. Onlar, Allah’ın bilgisine ulaşma yolunun ciddi uzmanlaşma çerçevesinde Kur’an ve hadisler üzerinde yoğunlaşan bir çalışmayla mümkün olacağında ısrarlıydı.
Burada da esas mesele, “iktidar”dır. Ulema, sûfilerin konum ve etkinliklerinde kendilerinin Müslümanlar üzerindeki rakipsiz otoritesine tehdit görmüştür. Tarikat pratiğinde karizmatik liderlik için mevcut potansiyel de yöneticilerin gözünden kaçmadı. O yüzden tarikat-siyaset ilişkileri de dünden bugüne hep netameli şekilde geldi.
Elbette iki anlayışın arasını bulma çabalarıda olmuştur. İmam Gazali (ö. 1111) bu bakımdan zikredilmesi gereken en önemli isim. Âlimlikle şeyhliği bir arada yürüten, her iki geleneği “füzyon”a uğratan isim de çoktur. Ama aradaki çatlak da hiç kaybolmamıştır.
En iyi bilinen ve “kanlı” çatışma, Hallac-ı Mansur olayı. O, “Ene’l-Hak” dediği için ulama ölümüne fetva verdi. Hâlbuki Hallac aslında kendi ilahlığını ilan etmiyor, fakat Allah’la bir araya gelmek olarak nitelenebilecek bir mistik deneyimi anlatmak istiyordu. “Kendimden çıktım (fenafillah), Allah’la varım (bekabillah)” feryadı idi bu.
Bunlar Allah sevgisine bağlı bir “manevi sarhoşluk” içinde söylenmiş sözlerdir (şathiye) ve en çok “zikir”de açığa çıkarlar.