Faydalı bilgiler... Mevlit
Faydalı bilgiler... Mevlit
Tayfun Atay / CumhuriyetMevlit, “doğum zamanı” demek ve esas olarak Hz. Muhammed’in doğum yıldönümlerinde İslâm dünyası açısından çok büyük değer taşıyan bu olayı anma amacıyla yapılan bir tören.
Ancak “esas olarak” diye tekrar altını çizmek gerekir; çünkü mevlit, daha geniş çerçevede sadece Peygamber’in değil, onun en yakınlarının, hatta evliyadan zatların doğum günlerini anmak için de ifa edilegelmiş bir kutlamadır. İlk mevlit törenlerinin karşımıza çıktığı Şii Fatımilerde (909-1171) kutlamanın Hz. Muhammed’in yanı sıra Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın doğum günleri vesilesiyle de yapıldığını biliyoruz.
Bu itibarla bizde de popüler olan ve Peygamber’in doğum günü münasebetiyle kandil olarak kutlananı, “Mevlid-i Nebi” olarak zikretmek gerekir. Bununla bağlantılı olarak mevlit, aynı zamanda Peygamber’in doğumunu ve hayatını anlatan manzum eserin de adı. Çok sayıda böyle eser olmakla birlikte tabii ki en meşhuru, Süleyman Çelebi tarafından 1409 yılında yazılmış olandır. Bu mevlit, Peygamber’in doğum gününe özel olmanın ötesinde Müslümanların gündelik hayatında bir çocuğun doğumu, bir yakının ölümü, sünnet veya evlilik gibi insan hayatında belirleyici değişikliklere yol açan durumlarda da törensel çerçevede okunur.
Türkiye İslâm’ının özellikle halk açısından bir vazgeçilmezi, olmazsa olmazı durumundaki mevlit ritüeli, genelde İslâm dünyasında meşruiyeti en çok tartışma yaratmış konulardan biridir. Mevlidin ne kadar İslâm’a özel ve İslâm’a uygun bir pratik olduğu, ciddi anlaşmazlık ve münakaşalara yol açmıştır.
Sünni İslâm’da mevlit geleneğinin izi, 1207 ya da 1208 yılına ve Erbil’e sürülmekte. O dönemde Erbil’in Selçuklu atabeyi, Selahaddin Eyyubi’nin de kayın biraderi olan Muzafferüddin Gökbörü tarafından ilk kez ve Fatımi törenlerinden esinle düzenlendiğini biliyoruz.
Ancak en çarpıcı iddia, bunun Hristiyan ayinlerinden, muhtemelen de İsa’nın doğumuna yönelik Noel’den bir etkilenmenin sonucu ortaya çıkmış bir kutlama olması. Aynı şekilde Fas ve Müslüman İspanya’da da mevlidin Hristiyan etkisine bir karşılık olarak takdim edildiğine ilişkin görüşler var (V.J. Hoffman, “Festivals and Commemoration Days”, Encyclopaedia of the Qur’an, Cilt 2, 2002).
Bu durum, bizim dünyamızda dinin ayrılmaz bir parçası olarak bilinen mevlidin aslında İslâm’la alâkası olmayan uydurma ve münasebetsiz bir “adet” olduğunu düşünen “püriten” yaklaşımlara da yol açmıştır. Bu doğrultuda özellikle Selefi-Vahhabi çevreler mevlidi “bid’at” (dine aykırı yenilik) sayıp Peygamber’e kutsiyet atfedildiği gerekçesiyle şiddetle karşı çıkarlar. Ritüelin merkezi unsuru olan manzum eseri kaleme almış Süleyman Çelebi’ye de lânet yağdırırlar.
Bununla birlikte farklı, hatta zıt yönde dikkate değer analizler de mevcut. Mevlitle yapılanın, Peygamber’i kutsallaştırmaktan ziyade “insanileştirmek” olduğunu vurgulayanlar da var. Söz gelimi Nancy ve Richard Tapper’ın Türkiye’de gerçekleştirdikleri antropolojik çalışmaya göre mevlit, İslâm peygamberini erişilmez ve dokunulmaz kılan anlayış karşısında, onu insanileştiren ve insanların onunla özdeşim kurmasına imkân veren bir etkinliktir (“The Birth of the Prophet: Ritual and Gender in Turkish Islam”, Man, Cilt 22, Sayı 1, 1987).
Belki de İslâm’ın “Ortodoks” savunucu ve temsilcilerini en çok rahatsız eden, mevlidin Peygamber’i halka indiren bu işlevi.