Faust’un operacısı

Fakat benim tek bir konuda olmakla birlikte, izlediğim operanın bütününü kapsayan temel bir konuda itirazım var. O da dindarlık olgusudur.

Ataol Behramoğlu / Okuduklarım İzlediklerim Düşündüklerim

Ona tek başına oyun, roman, ya da bir felsefe yapıtı diyemiyorsunuz. Kaldı ki akıcı bir şiirsel yapıt, bir destan bu aynı zamanda. Hem de içindeki liriklerden ayrıca bir şiir kitabı oluşturulabilecek bir büyük epik...

Goethe’nin yapıtı bir opera metni değil. Yani bestelenip sahnelenmek üzere libretto (opera metni) olarak yazılmamış. Daha önce yine Goethe (ve Faust) üzerine bir başka yazımda değindiğim gibi, bu bir oyun ya da roman da değil. Ama sanki aynı anda hem bir tiyatro yapıtı, hem bir roman, hem de bir felsefi denemeler bütünü. Bunun için de aynı anda hem tiyatro yapıtı, hem roman, hem bir felsefe yapıtı gibi okuyabilirsiniz. Bütün bu sanat ve düşün alanlarının her bir için önemi, faklılığı, büyüklüğü de sanırım bu kapsayıcılığından geliyor. Fakat ona tek başına oyun, roman, ya da bir felsefe yapıtı diyemiyorsunuz. Kaldı ki akıcı bir şiirsel yapıt, bir destan bu aynı zamanda. Hem de içindeki liriklerden ayrıca bir şiir kitabı oluşturulabilecek bir büyük epik...

Şimdi burada beni ilgilendiren soru, böyle bir yapıtın bir opera ürününe nasıl dönüştürülebileceği ve buna bağlı olarak da nasıl bir sonuç alınabileceği... İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının (oyuncuları, kostümü, dekoru ve orkestrasıyla) başarılı, enerjik performansını izlerken, bu sorunun yanıtını düşünmekteydim...

***

1818-1893 yılları arasında yaşamış Fransız besteci Charles Gounod’nun müziğine bir diyeceğim olamaz. Onun yine Fransız çağdaşları J.Barbier ile M.Carré’nin ortak libretto metni de sonuç olarak bir kesip biçme, özetleme, kurgulama işidir.

Fakat bütünüyle bu opera Goethe’nin Faust’unu ne ölçüde yansıtabiliyor? Beste 1859’da yapılmış. Libretro’nun yazılış tarihi de yaklaşık olarak bu tarih olmalı. Goethe yaşamdan 1832’de ayrıldığına göre o bu konuda ne düşünürdü bilemeyiz.

Fakat benim tek bir konuda olmakla birlikte, izlediğim operanın bütününü kapsayan temel bir konuda itirazım var. O da dindarlık olgusudur. Goethe’nin Tanrı inancını, günah-ceza olgularına ilişkin düşüncelerini, Hıristiyanlık değerlerine bağlılığını biliyorum. Fakat söz konusu operanın müziğindeki ve librettosundaki güçlü dinsel vurgu ve büyük ölçüde de bunların sonucunda sahnelemeye esas olan yorum, bana hem Goethe’nin kişiliği, hem de yapıtının çok kapsamlı ve çok yönlü içeriği ve mesajları bakımından daraltıcı görünüyor. 

***

Goethe’nin tragedya diye adlandırdığı yapıtın birinci bölümünde Dr.Faust’un odası “yüksek kubbeli, dar, gotik tarzda bir oda” olarak betimlenmektedir. Bu kasvetli odanın duvarında, perde açıldığında tam karşıda, çarmıhta bir İsa’dan söz edilmiyor.

Bizdeki temsilde bu var mıydı, çok iyi anımsamıyorum. Vardıysa da bende belirgin iz bırakmamış. Bu yazıyı yazmaya başlarken internette bulup girişini izlediğim (şu anda da müziğini izlemeyi sürdürdüğüm) 2011 tarihli Fransa Ulusal Tiyatrosu’nun temsilinde, sahne aydınlandığı anda (ya da perde açıldığında), bir masada oturmakta olan Dr. Faust’tan önce, tam karşıda bu çarmıhı görüyoruz. Merak bu ya, yine Fransız Ulusal Tiyatrosu’nun bu kez 1975 tarihli temsilini internette buldum. Faust fanus gibi dar bir odada, kürsü gibi masa başında ayaktadır. Hemen arkasında, belli ki iblisin ineceği bir merdiven var. Gençler fanusun dışından geçiyor... Çarmıh da söz konusu değil.. Açıkçası bu uyarlama bana daha ilginç göründü, ayrı konu...

***

Sonuç olarak bir opera ürünü; müziği, librettosu, şarkıları, dansları, oyunculuğu, sahnelenişi, bu sahne ve müzik sanatına ilişkin her türlü özelliğiyle ve donanımıyla, ona esin veren üründen farklı bir sanat yapıtıdır. Böyle olmakla birlikte, bütün bu aşamalarda, ana metinden (ve fikirden) pek de uzağa gidilmemesi gerektiğini düşünürüm.