Farah Zeynep Abdullah, Bergen’i oynayacak da kim izleyecek kim izlemeyecek kavgası başladı

Öyle bir proje ki bütün konu başrol oyuncusunun üzerine kurulu. Çekime geçti geçiliyor deniliyor ama bir türlü başrol oyuncusu bulunamıyor!

Emel Seçen

Geçen yıl ses sanatçısı Bergen’in hayat hikâyesinin filme çekileceği haberlerini yapmıştık, ancak bir sorun vardı, başrol oyuncusu bulmakta zorlanılıyordu! Geçen günlerde çekimlerin başlayacağı açıklandı ama çekimler bu kez de salgın nedeni ile ertelendi. Üstelik hâlâ başrol oyuncusu belli değildi. Yapımcılığını Orchestra Content’in üstleneceği filmin başrol oyuncusu için Özgü Namal’ın adı geçmiş, kabul etmemişti. Salgın nedeni ile Serenay Sarıkaya’dan sonra Demet Evgar da iş yoğunluğu nedeni ile Bergen’i oynamayı reddetti. Son olarak önceki gün Farah Zeynep Abdullah rolü kabul ettiğini bir tweet ile duyurdu. Neydi, bu tweet, “Bergen 02.22” Tebrik ediyorum, hakkı yenmiş, ezilmiş tüm kadınlar adına sıkı bir duruş.

Bu toplum, sağlam kadını sevmez! Daha önce Ege ve Akdeniz’de çıkan yangınlar ve yanan ağaçlar için “HelpTurkey” postunu paylaşan ve mağdur halka çay atılmasını eleştirmek için  “Fırlatılacak çaylar için IBAN numarası paylaşır mısınız?” diye tweet attığı için Farah Zeynep aktrollerin saldırısına uğradı! Sanatçı bu saldırılara “Troller ne olsun istiyorsunuz, ben bana yazdığınız akılsız şeyleri ciddiye alıp çok mu üzüleyim, sinirleneyim, amacınızı anlayamadım. Bu zorbalık” yanıtını verdi. 

 Yapım şirketi ise 20 Eylül’de seti başlayacak film için Prof. Meral Özbek, gazeteci Tuğrul Eryılmaz, psikiyatr Cemal Dindar, edebiyatçı Murat Özyaşar ve edebiyatçı Yavuz Ekinci gibi isimlerin katkı vereceğini bildirdi. Yönetmenin adı ise henüz açıklanmadı ama söylentilere bakılırsa Anadolu’nun Son Göçerleri: Sarı Keçeliler, Dondurmam Gaymak, Leyla ile Mecnun filmlerinden anımsayacağımız ödüllü yönetmen Yüksel Aksu’nun yönetmen koltuğunda oturacağı kesin gibi. Ama tam da bu işlerin insanı! İşi hiç de kolay değil. Ya “Acıların kadını, Bergen”, tüm kayıp ve yok olan kadınlarımızın sembolü olarak otuz yıllık ömründe, neler yaşamış, nasıl acılar çekmişti? 

İLK AŞK...

Bergen yani Belgin, ilkokul sonrası konservatuvara girmiş ama derslerden çok sadece şarkı söylemek istiyordu. Hep öyle de oldu. Ta ki bu ölüm fermanının yazılmasına kadar! İlk aşkı, kendisine zorla sahip olmuş, sonra bırakıp gitmiş olan taksi şoförü Yalçın’dı. Hayatın ilk tokadı bu değildi, zaten belki de o sevgiliden tokatları yiyerek büyüttü yok sayılmayı Bergen. Sevme dilinin bu olduğunu öğrendi zamanla, belki sevgi örtünce her şeyi, olağan gelmeye başladı yaşadıkları. İşte bu yüzden yeğenine bir gün “Bazen insanlar hiddetli sever, ölesiye sever, yaşadıkları kötü olaylar, sevgisinden bir şey götürmez” demişti. Sıkıcı bulduğu derslerden yılarak konservatuvarı bıraktı, yaşı büyütülerek sahneye çıkmaya karar verdi. Bir de güzel isim buldu kendine, ileride turneleri için umut ışığıydı, İsveç’in Bergen’i... Türkiye’nin, acıların kadını sembolü olacağını bilmeden. Öyle yenilir yutulur kişi de değildi, gece herkesin ağzının koktuğu, içkinin şişede durmadığı zamanlarda bile kendini koruyabilecek kadar güçlüydü de. Adana’da karşısına gelip oturan, gönderdiği çiçekleri kafasına atan Bergen, Halis ile ölümüne kadar gidecek, sözde aşk yolculuğuna çıktı. Bıkmadan, usanmadan kendisine çiçek gönderen adamı sevdi, kâbusu olacağını bilmeden. Zor anında yetişmişti, alın teri ile kazandığı ve taksit taksit ödediği arabasının yanında “Ağlama, ben sana alırım” demişti, Halis. Ona sahip çıktığını, sevildiğini düşündü, kadın duygusu ile belki şimdiye kadar yediği tokatlardan da kurtuluştu. Araba teklifi ardından, evlenme ve mücadele. Defalarca eve gelmeyen Halis’in aslında evli olduğunu öğrendiği gibi dayak yemeye devam etti. Hayatında her şey sahteydi. Nikâh memurları hatta şahitler bile. Kaçınılmaz son geldi, sevdiği adam sahneye çıkmasını istemiyordu. Sahneye bir daha çıkmama koşulu kendisinin boşanıp, Bergen ile evlenmesiydi, öyle de oldu. Zamanla değerini ve itibarını kaybeden, ilişki bile denmeyen bir gerçeklikten yüzü, gözü darmadağın mutsuz bir ev kadını kaldı ve o soluğu, kaçışı yine sahnede aldı. Adam geldi, geri aldı, serüven daha doğrusu kısırdöngü böyle devam etti. Şehir şehir gezdi, onu pek çok kişi sevdi ama o bir tek Halis dedi. Adana delikanlısı sonunda “Üç gün sonra bütün gazeteler senden bahsedecek” dedi! Bir kova kezzap yüzüne atıldı, yetmedi de sonunda boşandılar ama bir gün annesinin yanında bir tek kurşunla yere yığıldı Belgin, yani Avrupa hayalleri olan ve yurtdışı turnelere başlayan Bergen. İsveçli, Bergen!

ACILARIN KADINI

Bu yazılanlar “Acıların Kadını Bergen”den, yazarı Yavuz Hakan Tok ama katil olan Halis Serbest, anlatılanların doğru olmadığını bunun için yasal yollara başvuracağını ve “Ben cinayet işleyecek ve kezzap atacak insan değildim. Bu olay nasıl oldu, niye oldu bunu açıklama sırası bana geldi. Ben bu konuyu yeni nesil adına da konuşmak istiyorum. Çünkü hiçbir konuda şiddete başvurulmaması gerektiğini ve iğrenç kışkırtmalara kulak asmanın anlık cinnete sürükleyeceğini bilmeleri ve bu duruma alet olmamaları için konuşmalıyım” dedi. Ve Halis Serbest,  Adanalı yazar Ayça Öztorun’u buldu ve onun anlatımı üzerinden yeniden bir senaryo çıktı. Öztorun, “Cinayet nedeninin hiçbir türlüsü tasvip edilemez. Bu işlenen cinayetlerin ardında yatan nedenler araştırılmalı, toplum her konuda aydınlanmalı ki bir daha cinayetler işlenmesin. Bu yaşanmış olayı da hem Halis Bey’in anlatımının yanı sıra bu yaşama tanık olmuş birçok kişinin anlatımlarını da dinleyerek toplumumuzun bilgilerine sunmak üzere senaryolaştırdım” dedi.

Şimdi hazırlanan film hangi senaryodan uyarlama, neye özgün bilinmez ama tek gerçek var, o da sanat içinde olan bir kadının yok oluşundan çok hâlâ toplum içinde hem de hemcinsleri tarafından parçalanıp yok edilmeye çalışılması! 

Bir kadının hayalleri, hatıra defterine yazdığı “Evlendim” ile başlamıyor, bitiyor. Türk toplumunda kadın babadan, ağabeyden kurtuluşu evlilikte arıyor. Ama o erkek daha iyi bir çözüm olmuyor. Şimdi “Farah Zeynep Abdullah’ın filmine gitmeyin!” diyen kız kardeşler, hayatınız boyunca hiç mi darp, aldatılma, aşağılanma, yok sayılma yaşamadınız? Etrafınızda hep mutlu kadınlar mı gördünüz? Yoksa siz de komşusu açken tok yatan bizden değildir deyip de bu kadar yokluk varken hâlâ yiyip, doymayanlardan mısınız?

Sevgi, emek ister. Sevginin içinde acıya değil mutluluğa, birlikte üretmeye, saygıya yer vardır. Kadınların, kız çocuklarının, hayvanların, ağaçların dahi zulüm gördüğü bir dünyada sanat bile ayrışma nedeni oluyor ya yazık oluyor,  debeleniyoruz.