Ezeli ve ebedi sorunlar
23. Siyah Geceler Film Festivali’nde konular, insanlık dramları ve sefalet arasında gidip geliyor
Esin KüçüktepepınarEstonya’nın başkentinde son demlerini yaşadığımız 23. Siyah Geceler Film Festivali’nde ödüller bu akşam sahiplerini bulacak. Ana jüri başkanı İngiliz yönetmen Mike Newell’in de söylediği gibi eski kutuplaşmanın dağıldığı ve güç odaklarının karmaşık göründüğü yeni dünya düzeninde “dalgalı ruh hallerinin” yaşanması doğal. Filmlerde de zaten önde insanlık dramları, arkada sefil memleket manzarları kaçınılmaz oluyor. Latin Amerika’dan Türkiye’ye, büyük ödül için yarışan 21 film arasında bu akşam kimler kazanır bilinmese de jüri üyelerinden olan İstanbul Film Festivali direktörü Kerem Ayan’ın dediği gibi filmin duygusu, sizi nasıl sarıp sarmaladığı önemli. Bu yeni dünya düzeninde kendine yer bulamayan insanların hal ve gidişatına odaklanan filmler arasında Filipinler yapımı “Kalel, 15” öne çıkıyor. Gelir dağılımından hiç payını alamayan mahallelerde gezinirken yeni yetme çağındaki bir genç üzerinden sistemin yarı yolda bıraktıklarıyla ilgileniyor, geçmişte kaldığı sanılan AIDS hastalığından ahlaki ikiyüzlülüklere uzanan sorunlar yumağını gösteriyor. Siyah beyaz görüntüleriyle etkileyen bir başka film de İngiliz yapımı “Muscle/Kas”, adı üzerinden fiziksel olarak bedenine yüklenerek güç sembolü olmaya çalışan bir adam üzerinden anlattığı bu gerilim öyküsünde erkekliğin manasını da irdelemeye çalışıyor. Polonya filmi “Coldest Game/En Soğuk Savaş” ise Bill Pullman gibi Amerikalı bir star ve santranç maçı eşliğinde 1962’deki Küba krizi ve dönemin kutuplaşmış dünyasına nostaljik bir bakış fırlatmış. Bizden Can Evrenol’un “Peri” adlı filmi zaten kara mizah ve aksiyonuna rağmen distopik bir gelecekte hayatta kalmaya çalışan çocukların öyküsü. Almanya’da yaşayan Hüseyin Tabak ise tek başına çocuklarıyla hayatta tutunmaya çalışan bir kadını anlatan “Gipsy Queen” ile ödül arıyor. Biz eleştirmenlerin başroldeki Alina Serban’ın eski boksör kadın rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü çoktan verdiğimiz film, finaliyle de ayaklarımız altındaki kaypak zemini yani içinde bulunduğumuz belirsizliğin altını çiziyor. Bu kıyasıya yaşam mücadelelerin dışında, siyah beyaz Japon “Kontora” ileriye gidebilmek için geçmişle hesaplaşmanın elzem olduğunu söylüyor. İranlı kadın yönetmen Nergis Abyar “Dolunay Çıktığında” filmiyle erkeklerin hükmettiği bir dünyada kadınlara fazla yer bırakılmadığını dair mesajıyla bir aşk öyküsü anlatmış.
SOYVET İLE NAZİ İŞGALİ ARASINDA
Baltık ülkelerinin makus işgaller tarihi ise son dönem bu coğrafyadan çıkan çoğu filme konu oluyor. Son örneklerden Litvanya yapım “Isaac”, film noir tadında ilerlerken İkinci Dünya Savaşı döneminde Sovyet etkisinden kurtulmak adına Nazi işbirlikçiliği yapan Litvanyalı entelektüellerin vicdanını sorguluyor. Bizden oyuncu S¸ebnem Hassanisoughi’nin yer aldığı jüri ne düşünür bilinmez ama İlk Filmler Yarışmasın’daki film çoğu kişinin favorisi durumunda. Hüseyin Purseyfi’nin yönettiği Alman ortak yapımı “Yarın Özgürüz/Tomorrow We Are Free” ise İran’daki İslam Devrimi sürecinin bilenmeyen bir yönünü gerçek bir öykü üzerinden anlatıyor ve komünist bir İranlı gencin yaşadıkları üzerinden “Merkez Komite” Sovyetlerin, Humeyni’ye verdiği desteği duygusal bir yaklaşımla eleştiriyor.