Evsiz, ama kimsesiz değil
Şubat ayında Tate Britain’da retrospektifi sergilenecek olan Richard Deacon, Sabancı Müzesi’nde bir konferans verdi ve bir atölye çalışması yaptı.
Evrim Altuğ/CumhuriyetAnish Kapoor’un, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) 15 Ocak’a kadar izlenen eserlerinden birini de kendisine adadığı 1987 Turner Ödülü sahibi İngiliz heykeltıraş ve sanat tarihçi Richard Deacon, British Council katkılarıyla İstanbul’dan geçti.
Leeds’deki Henry Moore Enstitüsü Heykel Çalışmaları Şefi Lisa Le Feuvre ile SSM’de bir konferans veren, ertesi gün de bir atölye çalışması yapan Deacon, yoğun katılımının gözlendiği konferansında, samimi açıklamalarda bulundu.
Yapıtlarının üretim anında, bir sanatçı olarak geçirdiği değişken ruh halinin önemli bir belirleyici haline geldiğinden söz eden Deacon, heykel yapmanın dansı öğrenmeye benzediğini ve asıl meselenin, sanatçının kullandığı malzemeye verdiği tepki ile ilgili olduğunu söyledi.
Eserlerinde seramikten çeliğe, plastikten demire, deriden ahşaba ve atık malzemelere kadar pek çok unsuru değerlendiren, ilk kişisel sergisini 1978’de açan ve 1998’den bugüne Kraliyet Sanat Akademisi üyesi olan sanatçı, konferansında 1980 ile 2012 arası işlerinden örnekler de verdi.
İzleyicilerine, zaman geçtikçe, bir şeyi ne zaman bitirdiğini anlamanın kendisi için daha kolay olduğunu belirten Deacon, “Bir şeyleri tamamlamayı seviyorum, seramik de içerdiği sınırlı üretim zamanıyla bana bunu sağlıyor. Geri dönüşü yok. Ne zaman durmanız gerektiğini öğreniyorsunuz” dedi. “… kişi, yaptığı eserlerin üzerini boyayla örtmekle onu geçmişinden de kopartmış oluyor. Bu yüzden eserlerimin üzerini boyamayı çok sevmiyorum. Eserin, taşıdığı zamanı da yansıtması gerekiyor.”
Gelecek yılın şubat ayında, Londra’da büyük bir tadilattan geçerek yenilenen Tate Britain Müzesi’nde kariyerinin ikinci retrospektifini açacak olan Deacon, heykel ile izleyici arasındaki ilişkiye değinirken, Sahibinin Sesi plak firması HMV’nin gramofon yanında duran köpek imgeli logosuna da atıfta bulundu. “Bu logo örneğinde gramofon heykel oluyor, oradan müzik sesi geliyor” diyen Deacon, bu yönüyle izleyici ve yapıt arasında her daim ikili ve geçişli bir ilişki bulunduğundan, heykellerinin de birer geçiş noktası olduğundan söz etti.
Konferansında heykel yapımına kendisini sevk eden ilk duygunun merak duygusu, en çok keyif aldığı zamanların ise “hiçbir şey yapmadığı, ama bir şeyler yapması gerektiği” anlar olduğunu anlatan Deacon ayrıca, The Lisson Gallery’deki son kişisel sergisinde yer alan ‘Kurum/Association’ adlı bir soyut heykeli üzerinden, toplumdaki birbirinden bağımsız pek çok sosyal yapıya atıfta bulunarak, şu ifadeyi kullandı:
“Bu eserimle sosyal yapıların dünyayı bilişimiz üzerindeki etkilerini incelemek istedim. Güzellik, dünyada evsiz, ama kimsesiz de değil.”
Deacon’un, sanatseverlere bir diğer alternatif mesajı ise şu yönde oldu: “Bazen bir yapıtı bitirmeden durmayı bilmek de gerekir. Çalışmalarım belli bir muğlaklık üzerine kurulu, bu yüzden bitirmeden durmak da bitirmektir.”